28 Şubat’la iktidardan uzaklaştırılan hükümetin
Devlet Bakanı Zeybek o dönemde TSK içinde iki cuntanın olduğunu anlattı:
“Çevik Bir’in şahsında sembolleşen müdahaleci cunta. Doğu Aktulga’nın
başını çektiği darbeci cunta
28 Şubat sürecinde Refahyol koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı olan,
Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 28 Şubat sürecine
ilişkin VATAN’a çarpıcı açıklamalarda bulundu:
HÜKÜMET BAŞARILIYDI:
54. hükümet bence çok başarılı bir hükümettir. Bilhassa ekonomi
alanında çok ciddi başarılar gerçekleştirdi o dönemde. Özel bankalarla
ilgili kamu maliyesi yeniden düzenlendi. Buna da “havuz sistemi”
denildi. İşin esası şuydu; hükümet icraata başladığı zaman bir milli
kaynak paketi hazırlığı oldu. Dışarıdan borç almadan, kendi
kaynaklarımızı harekete geçirerek, ekonomiyi yönetebiliriz çalışmasını
yaptık.
DÜĞMEYE BASILDI: D8 ülkeleri, 8 büyük halkı Müslüman olan devletin birliği meydana getirildi. Dışarıdan borç alınmadı. Bütün bunlar sonucunda uluslararası finans sistemiyle ilişkiler bir anda bağımlılık ilişkisi olmaktan çıktı. Bu bir rahatsızlık meydana getirdi. Bunun yanında özel bankalar, sahipleri bu işten rahatsız oldular. Ve netice itibariyle o hükümetin gitmesi kararı verildi ve düğmeye basıldı.
YUMUŞAK KARIN: Hükümetin yumuşak karnı olarak irtica görüldü. Ve toplumun birtakım duyarlı kesimlerinin harekete geçirilmesi gereken konu bir kampanya şeklinde ortaya atıldı. O dönemin basın yayın kuruluşlarına servis edildi.
DUYUMLAR ALIYORDUM:
O süreçte ben Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü olarak istihbarat
birimleri dışından da çeşitli duyumlar alıyordum. Aldığımız duyumlar
şuydu; ‘Ordu içinde iki cunta hareketlendi’. Bakın bir değil, iki cunta.
28 Şubat’ta gözden kaçan budur. “Bir cunta var” deniliyor, iki cunta
hareketlendi. Bunlardan birisi Çevik Bir’in şahsında sembolleşen
“müdahaleci” cunta, diğeri ise Org. Doğu Aktulga’nın başını çektiği
“darbeci” cunta. Müdahaleci cunta, 54. hükümetin iş başından
uzaklaşmasını istiyordu. Yani hükümet işbaşından uzaklaşırsa, problem ve
irtica kalmayacak dolayısıyla her şey yolunca girecek. Onların anlayışı
oydu ve kampanyaları yürütüyorlardı, brifingler gibi...
DOĞU AKTULGA:
Sincan’daki tiyatro, asıl büyük tiyatroyu örttü. Marmaris’e Kenan
Evren’in yanına gitmemin sebebi müdahaleci cunta değildir. Onlarla zaten
mücadele ediyorduk. “Bu bir oyundur, işin içinde başka şeyler var”
diyorduk. Ama ikinci bir konu var, o da şu: Ordu içinde çok evvelki
yıllara dayalı bir kümeleşme vardı. Bunun başında da Orgeneral Doğu
Aktulga vardı. Çok okuyan, dünyayı takip eden, aydın bir general.
Birtakım liderlik vasıfları var. Kendisiyle birlikte birtakım insanların
yükselmesinde de etkili bir insan. Ve etrafında onu lider sayan
subayların toplandığı bir insan. Bir özelliği var, İslam düşmanı ve
ateist olarak tanımlanıyor. Ve Türkiye’nin kurtuluşunu yeni bir darbede,
devrimde görüyorlar. Bu kadro Atatürk’ün yaptıklarını yeterli bulmuyor.
Ordunun diğer çevrelerinde bunlara karşı bir dikkat var. Fakat bu
ateizm, bir özellikleri de bunlar aynı zamanda anti kapitalist ve anti
emperyalist ABD ile bir ilişkileri yok. Öyle kendilerine has bir kadro
fakat demokrasiye inanmayan bir kadro. Bunlar aslında 28 Şubat’a kadar
hiçbir zaman ordu içinde darbe yapacak kadar güçlenemediler. Fakat 28
Şubat’taki propaganda bunlara yaradı. Birçok subay da ya bunlar da
haklıymış düşüncesiyle o tarafa yönelme oldu ve bunlar darbe için gün
saymaya başladılar. Aralarındaki konuşmalardan ‘Aktulga neden harekete
geçmiyor’ denildiğini duyuyorduk. Bu büyük bir tehlikeydi.
ÇİLLER OLUR: Sayın Erbakan gider, Sayın Çiller Başbakan olursa bahaneleri kalmaz, artık irtica propagandasını yürütemezler diye düşündük. Fakat bu aynı zamanda darbeci cunta girişimini kaldırabilir diye düşündük. Ama bir taraftan da darbeciler tehdit oluşturuyorlardı. Demirel’e tüm bildiklerimi anlattım, dinledi. Doğu Aktulga’nın daha sonra Ege Ordu Komutanlığı’na kaydırılması Demirel’in bir tedbiri olabilir diye düşünüyorum.
SULANDIRIYOR: Müdahaleci ve darbeci cunta
birbirlerini sevmiyordu. Çevik Bir’i, ‘Bu adam hareketimizi
sulandırıyor’ diye eleştirdiklerini biliyorum. Bunlar birbirine rakipti.
Netice itibariyle bu müdahale ilk başta iki kuş vurdu. 28 Şubat
müdahalesi. Zaten geçmişteki darbelerde bu tür ilginç benzerlikler
görebilirsiniz.
EVREN’E GİTTİM: Marmaris’e gittim. Sayın
Evren’e bu darbeci cunta konusunda eğer bir etkisi varsa generalleri
uyarmasını istedim. Bana “artık kendisini dinlemediklerini” söyledi.
Genelkurmay Başkanı ile görüşmemin iyi olacağını söyledi. Genelkurmay
Başkanı’ndan randevu istedim. Randevu saatine 15 dakika kala yetişmem
mümkün olmayan bir saate bana bildirimde bulundular.. Böylece gidememiş
oldum. Acaba görüşmem neden istenmedi, bunu kim engelledi bilmiyorum.
‘Iskartaya çıktı’
Özgür
Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜR-DER) üyesi bir grup Beyazıt’ta
İstanbul Üniversitesi önünde bir eylem yaparak 28 Şubat müdahalesini
protesto etti. Grup adına açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Kenan
Alpay, 28 Şubat sürecine ilişkin suç duyurusunda bulunmak için
toplandıklarını söyledi. Bu suç duyurusuyla yetkileri göreve
çağırdıklarını ifade eden Alpay, ”Suç duyurusuna rağmen savcılar
harekete geçmiyor ve 28 Şubat sürecini gerçekleştirenlerden hesap
sorulmuyorsa, bu 28 Şubat sürecinin tam olarak bittiği anlamına da
gelmeyecektir” dedi. Kenan Alpay, savcıların yapılan suç duyurusuna
kayıtsız kalmalarının hem hukuki, hem de ahlaki anlamda kabul edilemez
olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: ”15. yıl dönümünde bin yıl
süreceği iddia edilen 28 Şubat süreci açıkça ıskartaya çıkmış ve iflas
etmiştir. Bu ’Sel gider kum kalır’ sözünün gerçek bir tecellisidir.
Onlar yolcuydu, biz hancıyız. Dolayısıyla kimsenin bu topluma tankla,
silahla, psikolojik harekatla terbiye verme gibi bir ödevi yoktur. Bu
süreçte gazeteler atmış oldukları manşetlerle önemli bir suç ortaklığı
yapmıştır. Bunlara da mutlaka hesap sorulmalıdır. Darbeye yardakçılık
yapan, yaltaklanan, onlar adına eylemler yapan insanların da hesap
vermesi gerekir.”