Türk
demokrasi tarihine 'post-modern darbe' olarak geçen 28 Şubat sürecinin
en önemli ayağı meclisteki vekil transferleri oldu. İşte o transferlerin
perde arkası...
28
Şubat sürecinde DYP'den istifa edip ANAP'a geçen ilk vekil olan dönemin
Çanakkale Milletvekili Hikmet Aydın, Refah-Yol'u hükümetten düşürmek
için askerlerin sivil kıyefetlerle milletvekillerini tek tek
dolaştıklarını belirterek, "Bana iki asker geldi. 'Silahlı Kuvvetler'de
büyük bir ikilik yaşanmaya başladığını söylediler. Bütün gazı aldık ve
ANAP'a geçtik" dedi.
Türkiye, demokrasi tarihinin en karanlık günlerinden birine uyandı 28 Şubat 1997 sabahı. Bir yandan millet iradesine konulan ipoteğin, diğer yandan da toplumsal, ekonomik ve sosyal çöküşün miladıydı o gün. Türkiye'nin geleceğini, değerlerini, enerjisini ziyan eden, fişleme, yasaklar ve dayatmalarla dolu bir sürece adını koydu 28 Şubat. Her ne kadar 'post-modern darbe' olarak tarihe geçen sürecin tarihsel miladı "28 Şubat 1997'deki MGK kararları" gibi görünse de, çok daha önce başlayan ve günümüze kadar etkileri devam eden sonuçlarını da göz ardı etmemek gerekir. Öncesinde yaşanan kargaşa, suikastlar ve sonrasındaki hukuk dışı uygulamalar, her darbe döneminde yaşanan olay akışıyla birebir örtüşüyor. Türkiye'nin 3'te 1 oranında fakirleştiği, yüzde 17 küçüldüğü ve hortumlanan 24 banka için 91,4 milyar doların milletin cebinden gasp edildiği bir dönemi anlatıyoruz. Devlette güvenin yerini McCarthy'yi aratmayan fişleme dalgasının aldığı, 900 subayın ordudan 'irticacı' yaftasıyla atıldığı, 6 milyon kişinin dini inançlarıyla fişlendiği, eğitim ve öğretimde yasakların hayatımıza girdiği, milyonlarca gencin mağdur edildiği bir süreç... Yargı ve üniversite ile medya, yarı resmî sivil toplum kuruluşları ve sendikaların bir bölümü ise bu süreçte, mahşerin atlıları gibi vesayete secde etmekten kaçınmadı. Ama en çok da 28 Şubat'ı tasarlayanlarla diz dize, göz göze duran siyaset ve medya, tek kurtuluşun ancak 'askeri vesayete güdümlü bir Türkiye'den geçtiğini söylüyordu. Seçmen iradesiyle hükümet kuran ve sayısal üstünlüğü elinde bulunduran iktidar istifaya zorlanıyor, sonrasında da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel marifetiyle muhalefete yetki verilip, ardından vekil borsalarında transfer edilen milletvekilleri eliyle, hukuksuzluk 'kılıfına' uyduruluyordu. Hiç şüphesiz ki, bu süreçte cuntacılar siyasete postal giydirip meclisi yönetmeye başlarken, '28 Şubat medyası' da apoletlerini takıp, 'andıç yayınlarıyla' askere selam çakıyordu.
Bu yazı dizisinde, o dönemde kurulan vekil borsasının Meclis berber salonlarına kadar nasıl indiğini, ikna odalarının sadece üniversitelerdeki başörtülü öğrenciler için değil, Meclis'teki milletvekilleri için de nasıl oluşturulduğunu, attıkları manşetle hedef gösteren 28 Şubat medyasının askerin nasıl oyuncağı haline geldiğini göreceksiniz. En önemlisi de cuntanın yürüttüğü tüm faaliyetlerin parasal kaynağına ilişkin çarpıcı iddiaları bulacaksınız. "Postallı siyaset, apoletli medya: 28 Şubat" yazı dizisinde 28 Şubat'a farklı bir bakış atarak meclis ve medya ayağını sorguluyoruz.
Türk demokrasi tarihine 'post-modern darbe' olarak geçen 28 Şubat sürecinin en önemli ayağı meclisteki vekil transferleri oldu. Refah-Yol Hükümeti'nin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın 18 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e istifasını sunmasına kadar gelinen süreçte ve sonrasında, özellikle koalisyon ortağı DYP'den birçok milletvekili başka partilere geçti. Erbakan istifasını verdiğinde, koalisyonun diğer ortağı Tansu Çiller'e hükümeti kurması için destek vereceklerini beyan etmiş, ancak iki parti yeniden hükümet kurmak için yeterli milletvekiline sahip olmalarına rağmen Cumhurbaşkanı Demirel, hükümet kurma görevini muhalefetteki ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a vererek Refah-Yol hükümetinin sonunu getirmişti. 1997 Haziran'ında DYP'den istifa ederek ANAP'a geçen ilk milletvekili o dönem Çanakkale Milletvekili olan Hikmet Aydın oldu. Aydın, o günlere damgasını vuran 'vekil transferlerinin' perde arkasını anlattı. DYP'yi boşaltıp Refahyol'u bitirmek için sadece Demirel'in değil, askerin de Meclis koridorlarında 'istifa turuna' çıktığını söyleyen Aydın, "Ben askerin gazına gelip DYP'den istifa ettim. Ama bu süreçte vekil pazarlığının berber salonlarına kadar nasıl indiğine de şahit oldum" diyerek tanıklığını şöyle anlattı:
SİVİL GİYİMLİ ASKERLERDEN TEHDİTTürkiye, demokrasi tarihinin en karanlık günlerinden birine uyandı 28 Şubat 1997 sabahı. Bir yandan millet iradesine konulan ipoteğin, diğer yandan da toplumsal, ekonomik ve sosyal çöküşün miladıydı o gün. Türkiye'nin geleceğini, değerlerini, enerjisini ziyan eden, fişleme, yasaklar ve dayatmalarla dolu bir sürece adını koydu 28 Şubat. Her ne kadar 'post-modern darbe' olarak tarihe geçen sürecin tarihsel miladı "28 Şubat 1997'deki MGK kararları" gibi görünse de, çok daha önce başlayan ve günümüze kadar etkileri devam eden sonuçlarını da göz ardı etmemek gerekir. Öncesinde yaşanan kargaşa, suikastlar ve sonrasındaki hukuk dışı uygulamalar, her darbe döneminde yaşanan olay akışıyla birebir örtüşüyor. Türkiye'nin 3'te 1 oranında fakirleştiği, yüzde 17 küçüldüğü ve hortumlanan 24 banka için 91,4 milyar doların milletin cebinden gasp edildiği bir dönemi anlatıyoruz. Devlette güvenin yerini McCarthy'yi aratmayan fişleme dalgasının aldığı, 900 subayın ordudan 'irticacı' yaftasıyla atıldığı, 6 milyon kişinin dini inançlarıyla fişlendiği, eğitim ve öğretimde yasakların hayatımıza girdiği, milyonlarca gencin mağdur edildiği bir süreç... Yargı ve üniversite ile medya, yarı resmî sivil toplum kuruluşları ve sendikaların bir bölümü ise bu süreçte, mahşerin atlıları gibi vesayete secde etmekten kaçınmadı. Ama en çok da 28 Şubat'ı tasarlayanlarla diz dize, göz göze duran siyaset ve medya, tek kurtuluşun ancak 'askeri vesayete güdümlü bir Türkiye'den geçtiğini söylüyordu. Seçmen iradesiyle hükümet kuran ve sayısal üstünlüğü elinde bulunduran iktidar istifaya zorlanıyor, sonrasında da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel marifetiyle muhalefete yetki verilip, ardından vekil borsalarında transfer edilen milletvekilleri eliyle, hukuksuzluk 'kılıfına' uyduruluyordu. Hiç şüphesiz ki, bu süreçte cuntacılar siyasete postal giydirip meclisi yönetmeye başlarken, '28 Şubat medyası' da apoletlerini takıp, 'andıç yayınlarıyla' askere selam çakıyordu.
Bu yazı dizisinde, o dönemde kurulan vekil borsasının Meclis berber salonlarına kadar nasıl indiğini, ikna odalarının sadece üniversitelerdeki başörtülü öğrenciler için değil, Meclis'teki milletvekilleri için de nasıl oluşturulduğunu, attıkları manşetle hedef gösteren 28 Şubat medyasının askerin nasıl oyuncağı haline geldiğini göreceksiniz. En önemlisi de cuntanın yürüttüğü tüm faaliyetlerin parasal kaynağına ilişkin çarpıcı iddiaları bulacaksınız. "Postallı siyaset, apoletli medya: 28 Şubat" yazı dizisinde 28 Şubat'a farklı bir bakış atarak meclis ve medya ayağını sorguluyoruz.
Türk demokrasi tarihine 'post-modern darbe' olarak geçen 28 Şubat sürecinin en önemli ayağı meclisteki vekil transferleri oldu. Refah-Yol Hükümeti'nin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın 18 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e istifasını sunmasına kadar gelinen süreçte ve sonrasında, özellikle koalisyon ortağı DYP'den birçok milletvekili başka partilere geçti. Erbakan istifasını verdiğinde, koalisyonun diğer ortağı Tansu Çiller'e hükümeti kurması için destek vereceklerini beyan etmiş, ancak iki parti yeniden hükümet kurmak için yeterli milletvekiline sahip olmalarına rağmen Cumhurbaşkanı Demirel, hükümet kurma görevini muhalefetteki ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a vererek Refah-Yol hükümetinin sonunu getirmişti. 1997 Haziran'ında DYP'den istifa ederek ANAP'a geçen ilk milletvekili o dönem Çanakkale Milletvekili olan Hikmet Aydın oldu. Aydın, o günlere damgasını vuran 'vekil transferlerinin' perde arkasını anlattı. DYP'yi boşaltıp Refahyol'u bitirmek için sadece Demirel'in değil, askerin de Meclis koridorlarında 'istifa turuna' çıktığını söyleyen Aydın, "Ben askerin gazına gelip DYP'den istifa ettim. Ama bu süreçte vekil pazarlığının berber salonlarına kadar nasıl indiğine de şahit oldum" diyerek tanıklığını şöyle anlattı:
Meclis'teydim.
Odamda otururken, bana iki asker geldi. Yanlarında çok yakından
tanıdığım iki arkadaşım da vardı. Sivil giyimliler. Ben odada
konuşmayalım, dışarı çıkalım dedim. Meclis bahçesine çıktık. Bana,
Silahlı Kuvvetler'de büyük bir ikilik yaşanmaya başladığını söylediler.
Dağılan orduyu toparlayamazsınız, fakat yüzlerce hükümet kurulabilirdi.
Anlatılanlardan yapmam gerekenin ne olduğu açıktı. Zaten hükümet
partisinden ilk milletvekili istifası Genelkurmay'daki ikiliği ve iç
çatışmayı sonlandıracaktı. Nitekim öyle de oldu. Doğru Yol Partisi'nden
ANAP'a geçtim. Bütün gazı aldık ve geçtik. Fakat sonrasında gerek
hükümet partilerinden ayrılanların bir kısmının kurduğu Demokrat Türkiye
Partisi'nin nasıl oluştuğu, nasıl yeni kurulan hükümette yer aldığı
ortaya çıktığında, durumun vahameti de ortaya çıktı.
İSTİFA ET YOKSA DARBE YAPACAKLARO günlerde henüz DYP'deyken, partinin en önemli isimlerinden biri, genel başkan yardımcısı düzeyinde... Kırk yılda bir gündem dışı konuşur, herkes de genel kurul salonuna gider onu dinler. Bana 'Hikmetçiğim. Partiden ayrıl, istifa et kardeş' dedi. 'Oğlum evladım' diyerek devam etti. 'İstifa et. Sen yapabilirsin sadece, sen yarasızsın. Yoksa gerçekten askeri darbe olabilir. Çok korkunç olabilir. Bu işlerin sonunun nereye gideceğini hiç birimiz kestiremiyoruz. Bu işi çevirmek için bir kişinin bu işi başlatması lazım. Bu sen olabilirsin. İş kötüye gidiyor, yine de sen bilirsin' dedi.
PAZARLIKLAR MECLİS BERBERİNDE YAPILDI
Aynı dönemde ANAP'tan seçilmiş ama Doğru Yol Partisi kökenli bir milletvekili, DTP'ye katılmış bulunan bir milletvekiline B Bloktaki berber salonunda transfer parasını hatırlatıyor. DTP' ye geçen, diğerine 'Artık iş bitiyor. Sonuna geldik. Dönem bitiyor. Beni aldın oraya götürdün ama seçilmemi sağlamadın, listelerde yokum' dedi. Yanında tıraş olan DYP kökenli ANAP'lı da 'Ulan!' dedi, '750 bin doları gözümün önünde alan sen değil misin, ne tekrar seçilmesi (...küfürlü sözler sarf ederek)' dedi. Sadece ben değil, bu sinkaflı konuşmalara o an başkaları da şahit oldu.
MERKEZ BANKASI BAŞKANINDAN DOLAR TÜYOSU
Merkez Bankası Başkanı bir telefonla haber uçurarak birilerini zengin etti. O haberi alanlardan biri de Sabancı ailesiydi. Tüyoyu alan Sabancı'nın AKBANK'ı, telefon talimatıyla 800 milyon dolara yakın 'ucuz dolar' alıp, 1 gece sonra yaşanan krizle aldığı parayı ikiye katladı. Peki, Sabancı ailesi, elde ettiği bu parayı 'haksız elde ediş' olarak algılayıp sonradan Merkez Bankası'na ödedi mi? Fakir Türk halkına verdi mi? Hayır? Benzeri rezaletler de bu işin ekonomi boyutu oldu?
MECLİS'TE İKNA ODALARI KURULDU
28 Şubat sürecinde Refah Partisi Milletvekili olan HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, vekil transferlerinin Meclis'te kurulan 'ikna odalarında' gerçekleştirildiğini söylüyor. "ANAP eliyle yürütülen bu faaliyetlerde milletvekilleri, üniversitelerdeki başörtülü kızlara yapılan muamelenin aynısı yaptılar" diyen Bekaroğlu, şunları kaydediyor: "Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz özel bir ekip kurdu. Bu ekip bayram seyran demeden milletvekillerini belli yerlerde ziyaret ediyorlardı. Bu iş için bazı oteller de kullanıldı. Ancak şu kadarını söylemekte fayda var ki... 28 Şubat zihniyeti, başı örtülü kızları ikna etmek için nasıl üniversitelerde ikna odaları kurduysa, bunun Meclis'teki uzantıları da Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında 'ikna odaları' kurmuştur."
Darbe milletvekili transferiyle yapıldı
Refah-Yol Hükümeti kurulduğunda 270 olan milletvekili sayısı, 27 Şubat 1997'deki MGK kararları sonrasında 50'yi aşkın fire verdi. RP'nin 160 olan milletvekili sayısı 151'e, DYP'nin 119 olan vekil sayısı da 92'ye düştü. Diğer yandan 129 vekile sahip ANAP'ın milletvekili sayısı 139'a çıktı. Yasama yılı başında grubu bulunmayan Demokrat Türkiye Partisi'nin (DTP) üye sayısı da 21'e ulaştı. 28 Şubat'ın vekil transferleriyle bilinen Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında 50 milletvekili, partilerinden istifa ederek yer değiştirmiş oldu. Mecliste çoğunluğu olmayan muhalefet, 'Demirel onayı' ile birlikte 30 Haziran 97'de ANASOL-D adıyla 55. Hükümeti kurmuş oldu. Hüsamettin Cindoruk'un liderliğindeki DTP, Refah-Yol Hükûmeti düşürüldükten sonra Meclis'te grup oluşturmuş ve kurulan Anasol-D hükûmetinin en küçük ve kilit ortağı olmuştu.
SATILAN VEKİLE YUMURTA ÇİFTLİĞİ
Hikmet Aydın, vekil transferi günlerinde Kamuran Çörtük'ü Meclis'te gördüğünü şöyle anlattı: "O günlerde Meclis'te dolaşan bir banka sahibi vardı. Her gün bir ya da iki vekilin istifa edip ya ANAP'a ya da Demokrat Parti'ye geçtiği haftalarda. Yıl 1997, Aylardan Haziran. Bayındır Bank'ın sahibi Kamuran Çörtük Meclis'te. Neden 9 metrekarelik milletvekilleri odalarını teker teker ziyaret etti? Öyle biri midir Çörtük? Ben gördüm, kendi gözlerimle gördüm. Bir bankanın sahibi Meclis'e gelecek milletvekillerini ziyaret edecek öyle mi?
YUMURTA ÇİFTLİĞİ İÇİN GİTTİLER
O pazarlıklarla ilgili Erkan Mumcu'nun ANAP'a Genel Başkan olunca bir sözü vardır. 'Hocam sadece sen bize bir kuruşa malolmadın' demiştir. Peki, vekillere ne vaat edildi? Bakanlık koltuğu değildi. Öyle olsaydı istifa edenleri sonrasında 'Bakan' olarak görürdük. Peki, ne oldu? Kimine yumurta çiftlikleri, kimine de akaryakıt istasyonları verildi.