9 Ağustos 2010 Pazartesi

Orgeneral Necdet Özel / Namık Çınar

Askerlik gibi hoyrat ve sertlik kaldırır bir mesleğin, özellikle piramidin tepesine doğru yükselen insanlarında, zamanla yüz çizgilerine ve gözlerine yerleşen; onlarca yılda biçimlenen simalarının bir lâhzada verdiği ipucu izlenimlerden bilincime yansıyan, huzur verici bir güven duygusu mudur, yoksa endişe yüklü korku imgesi midir?

Görür görmez anlamada ve ayırt etmede kendiliğinden bir ölçütümdür, bu benim.

“Orgeneral Necdet Özel”i diğer generallerle biraradayken, çetrefil “YAŞ” toplantıları nedeniyle televizyonlarda sıkça gösterilirken izlediğimde, yıllar sonra yeniden gördüm ki; yaşlanmaya gelince, aynı “zaman şemsiyesi” altındayken, galiba hep birlikte biraz yaşlanmışız.

Ama “yüreğinin erdemi”ni yüzüne yansıtan, “munis, mütebessim ve huzur verici çizgiler”, delikanlı bir canlılıkla yerli yerinde duruyorlardı.

Necdet Özel, Harb Okulu’ndan devre arkadaşım olur, benim. Ben altıncı bölükteyken, o beşte idi.

Ömrü boyunca eğitim alanlarının ve tatbikatların güneş ve rüzgârlarında ensesi ve elleri kavrulmuş, “emek adamı” bir subay olan babası da, Harb Okulu Öğrenci Alayı’nın komutan yardımcısıydı.

Fakat, “Albay Seyfettin Özel”in oğlu olmanın zorluklarını, hiç kimse “Necdet Özel” kadar bilemez ve hiç kimse o ölçülerde ve onun kadar zorda bir Harb Okulu öğrenciliği yaşamamıştır.

Babasına, okula ve arkadaşlarına karşı beslediği “sorumluluk duygusu”, yanlış bellenmemek için her konuda titizlenmesine ve her davranışına dikkat etmesine yol açmış, sürekli bir “duyarlılık” yüklenmesini gerektirmişti.

Bazen “dalga geçmek”, bazen “kaytarmak” ya da “gırgır yapmak”, herkes için biraz mümkün iken, onun “perhiz”de olmadığı konu ve alan neredeyse yok gibiydi.

Harb Okulu’nu ve Harb Akademisi’ni “birincilikler”le bitirdi. Ve orgeneral olana kadar da, merdivende tırmandığı ne sayıda basamak varsa, hepsini yine birinciliklerle gerçekleştirmiştir.

Benim Necdet Özel ile kesişen tek yolum, yalnızca devre arkadaşlığımız olmuştur. Birlikte bir fincan kahve bile içebilmiş değilizdir.

Ayrıca, yaşam çizgilerimiz oldukça farklı istikametlerde seyrettiği için, ne bundan öncesi, ne de bundan sonrası ele avuca sığacak gibi görünmektedir.

Bu sütunları izleyenler bilirler ki, ben “TSK”yı eleştirilerimde, sözümü bir nebzecik olsun sakınmam. Doğru bildiklerimi, öyle evelemeden gevelemeden pat! diye söylerim.

Şimdi de öyle yapıyorum. Bu yazıyı, divitimin ucunu “liyâkat” hokkasına batırıp, onun mürekkebiyle yazıyorum, çünkü.

Taraf’taki 8 şubat tarihli, daha ikinci yazımda: “Şimdi benim emsallerim korgeneral ve orgeneral oldular. Bütün naifliğimle başarılar dilerim onlara. Çünkü biliyorum ki, reformlarıyla ordusunu AB standartlarında bir çizgiye taşıyacak olan general, Türkiye demokrasi tarihine altın harflerle yazılacaktır. Son yıllarda yaşadığımız ‘olumsuzluklarda adı hiç anılmayan’, hâttâ Hilmi Özkök Paşa’yla da özdeşleştirdiğim, ‘ilk gençliğinden beri en çalışkan, en vakur ve en alçak gönüllü’ olanı, dilerim önümüzdeki dönemlerde Genelkurmay Başkanı olur, ben de övünür ve sevinirim” demiştim. İşte oradaki kastettiğim, “Orgeneral Necdet Özel”di.

Buraya kadarki söylediklerim Necdet Özel’in daha ziyade bireysel başarılarıydı ve kendisini ilgilendirirdi.

Ama bundan sonraki söyleyeceklerim, artık Türkiye’yi ilgilendirmektedir. “Orgeneral Necdet Özel”, gerçekten de daha ilk gençlik yıllarından itibaren, “dengenin, vakaretin ve askerî olgunluğun simgesi” olmuştur.

Bu ülkenin gereksinimi olan “çağdaş general”i temsil etmektedir.

Bugüne kadar “hiçbir zamanda ve hiçbir zeminde” “politik” bir duruş sergilememiş, burnunu siyasete sokmayı marifet sanan generallerden olmamıştır.

Olmadığı ve olmayacağı bir başka şey de; herhangi bir kliğin ya da siyasal grubun “adamı olmak”tır.

O... anayasal tarzda, “yürütme”nin emrinde... profesyonel askerlik mesleğine meftun biri olarak, TSK’nın başında... ordusunu dış düşmana karşı, tam bir disiplinle harbe hazırlayacak... “özlenen yeni anlayış”ın mimarı olabilecek... generali işaret etmekte ve çağrıştırmaktadır.

Türkiye’nin siyasal sistemindeki unsurlar... parlamento, iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasal partiler, STK’lar ve kamuoyu oluşturan tüm aydınlar... “bu fırsatı ve bu şansı” değerlendirmek üzere... şu sıralarda çevrilmek istenen ve muhtemelen 30 ağustosa kadar sürdürülebilecek “dolaplar”ı görmeli ve bu “değerli orgeneral”in “önünü tıkayacak” ayak oyunlarına gelmemelidirler.

“Tarihte bireyin rolü” ne kadar önemliyse, bu da o kadar önemlidir, çünkü.