2 Kasım 2010 Salı

Paşam, hepinizi bekliyorum... / Osman Özsoy

Yazıya önce "Örgütlü saygısızlık" başlığı koymuştum. Üst üste birbirine benzer o kadar çok hadise yaşandı ki, öyle düşünmemek elde değildi.

Sanırsınız ki, toplumda belli hassasiyeti paylaşanlar bir araya gelmişler, yada bir yerden düğmeye basılmış, ötekileştirdikleri insanlara karşı ortak bir duruş sergileme konusunda adeta ahdetmişler.

Komutanların başörtülü görünce ayaklarının gerisin geriye gitmesi, CHP Genel Merkezi'nde açılan ve "bir partiye seviyeyi bu kadar düşürmek, insanların gururu ve gözyaşı ile dalga geçmek yakışır mı?" dedirten sergi başta olmak üzere, Hürriyet gazetesi yazarları Fatih Çekirge ile Oktay Ekşi'nin haddi aşan hakaretleri bunlardan sadece birkaçıydı. Yaşananlar karşısında Aydın Doğan kabus dolu birkaç gece geçirmiş olmalı. En zayıf anında arkadan hançerlenmek böyle birşey olmalı...

Ekim ayının son günlerinde yaşadıklarımızın ortak noktası şuydu: Kendileri gibi düşünmeyenlere karşı hakarete kadar varan saygısızca davranışlar sergilemek...

Fakat bir konudaki ayrıntı, yazıda farklı bir noktayı öne çıkarmamıza neden oldu.

28 Ekim Perşembe günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Koşaner'in yarım saat başbaşa görüştüğü bilgisi son dakika haberi olarak düştü ekranlara.

Sanırım sadece benim değil, hemen herkesin aklından, Cumhurbaşkanı Sayın Gül'ün Genelkurmay Başkanı Koşaner'e dönerek, "Paşam, yarın akşamki resepsiyona komuta heyetini eksiksiz bekliyorum" demiş olabileceği geçti. En azından çevremdeki insanların böyle düşündüklerine bizzat muttali oldum.

Kaldı ki, Çankaya Köşkü'nün kapısının önünden yayın yapan çok sayıda canlı yayın aracının etrafına konuşlanmış gazetecilerin cevabını öğrenerek kamuoyuna aktarmak istedikleri konu da buydu. MGK toplantısına katılanların dışarıdaki bu sıcaktan gündemden habersiz olacaklarını düşünmek, dünyadan bihaber oldukları anlamına gelir ki, kendilerine haksızlık olur.

Sayın Gül gerçekten de, Sayın Koşaner'e resepsiyondan hiç söz etmemiş olabilir mi? Yada, kendisinin daveti söz konusu iken, TSK'nın aynı saatte ayrı bir resepsiyon düzenlemesinin kamuoyunda oluşturacağı ayrıştırmaya dikkat çekmemiş olabilir miydi? Bu konuyu eğer gündeme getirdi ise ne cevap aldı, getirmedi ise neden getirmedi?

Eğer bu konu MGK toplantısında veya sonrasında gündeme getirilecek kadar önemsenmedi ise, medya mensupları iki hafta boyunca boşuna yazıp çizdiler, toplumu gereksiz yere gerdiler demektir. Eğer öyle ise, tarafların gerekli açıklamayı yapmadan bu gerilime zemin hazırlamaları bile başlı başına bir yanlışlığa işaret eder.

Anayasa gereği Türk ordusunun başkomutanı durumundaki Cumhurbaşkanının bir daveti söz konusu iken, kendisinin davet ettiği atanmış bir bürokratın nasıl ayrı bir resepsiyon verebildiği konusu üzerinde yorumcular fazlasıyla durdular. Ben şu kadarını söyleyeyim; Farzımuhal Genelkurmay Başkanı kendi vereceği bir resepsiyon için Kara Kuvvetleri Komutanı'na bir davetiye gönderseydi, bu davete rağmen aynı gün ve saatte Kara Kuvvetleri Komutanı ayrı bir resepsiyon verebilir miydi? Verseydi ne olurdu?

Eğer Sayın Cumhurbaşkanı Genelkurmay Başkanı'na, "Paşam, sizi bekliyorum" demedi ise, yada ayrı bir resepsiyon verilmesinin oluşturacağı rahatsızlığa dikkat çekmedi ise, CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu'na, 'neden Çankaya'ya gitmiyorsunuz' diye ağır eleştiri getiriliyor olması hakikaten biraz haksızlık olur.

Halk arasında yaygın kullanılan bir atasözü var ama, edebim müsade etmediği için ben kullanmamış olayım. Genelkurmay'ın Komuta Kademesi 29 Ekim akşamı Çankaya Köşkü'ndeki resepsiyona gitmeyince, "olacağı buydu" dedirten olaylar yaşandı aynı akşam ülkenin farklı yerlerinde.

Bunlardan en dikkat çekici olanı Adana'da gerçekleşti. Adana Valisi'nin verdiği resepsiyonda içeride başörtülü davetli olduğunu gören subaylar iddiaya göre salonu terk etmişler. Star gazetesi, yaşanan bu olayın arkasında TSK genelgesi olduğunu yazdı.

Çankaya'da verilen resepsiyona komuta kademesinin katılımının bu tür olayların önünü kesmek açısından sembolik önemi vardı. Nedendir bilinmez, Anayasa'ya göre Başkomutan olan Cumhurbaşkanı'nın daveti askeri cenahta karşılığını bulmadı.

Daha da önemlisi, neden karşılık bulmadığı kendilerine soruldu mu, işte onu merak ediyoruz.

Eğer bir gün başörtülü bir kadın Genelkurmay Başkanı'na, "Paşam, bizim olduğumuz salonları subaylarınız terk ediyorlar. Bu gidişle herhalde evlatlarımızı askere de almazlar" diye sorarsa şaşırmayın. Bu sorunun daha çetin olanı da var da, onu da ben yazmayayım.