22 Kasım 2010 Pazartesi

Adalet / Ahmet Altan

Önceki gün, Rasim Ozan Kütahyalı hakkında açılan davaya Adalet Bakanlığı’nın izin vermesiyle ilgili bir haber yapmıştık.

Kütahyalı’nın bizim söylediğimiz yazısı hakkında değil, başka bir yazısı hakkında izin çıkmış Adalet Bakanlığı’ndan.

Bakanlık da bana bir açıklama göndermiş.
Önce izninizle o açıklamayı aynen koyalım:
“Gazetenizin 18 Kasım 2010 tarihli baskısında yayımlanan “301 kere memursunuz” başlıklı haberde, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a ‘devlet adamı değilsin, devlet memurusun’ diyen Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı’ya Adalet Bakanlığı’nın TCK 301. maddesinden dava açılması için izin verdiği iddiası gündeme gelmiştir.

Haberde öne sürüldüğünün aksine, Taraf Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı’nın ‘devlet adamı değilsin, devlet memurusun İlker Başbuğ’ başlıklı 3 ayrı yazısıyla ilgili, olarak TCK’nın 301. maddesinden soruşturma yapılabilmesi için izin talep edilmesine karşılık Bakanlığımızca soruşturma izni verilmemiştir.

Yukarıdaki yazılardan farklı olarak adı geçen yazarın 2 Ocak 2010 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayımlanan ‘Ya alçaksınız ya da salak...’ başlıklı yazısı nedeniyle TCK’nın 301. maddesinden soruşturma izni verilmiştir. Yazıda geçen, (Dediğim gibi bu meydan okuyucu işleri yapanlar kasten yapıyorlarsa buna alçaklık denir... Türk devletini zaafa düşürmek amacında olan bir zekanın ürünüdür bu hareketler... Eğer samimi olarak Türk devletinin ve ordusunun bekası düşünülüyorsa, samimi olarak güçlü ordu, güçlü Türkiye isteniyorsa yukarda saydığım işler salaklıktır... Bu işleri hangi kurum yapıyorsa o kurum da vahim bir kurumsal salaklık hastalığına sahip demektir... Bu ülkeyi seviyorsak, dürüstçe bu kurumsal salaklığı afişe etmek zorundayız... Ortada ya alçaklık ya salaklık var... Üçüncü bir ihtimal de yok...) şeklindeki ifadelerin ‘devletin askeri teşkilatını basın yoluyla aşağılama’ suçu kapsamında değerlendirilebileceği gerekçesiyle TCK’nın 301/4 maddesi uyarınca soruşturma izni verilmiştir.

Ayrıca yazar hakkında 11 makalesi nedeniyle TCK’nın 301. maddesinden soruşturma açılması talep edilmesine karşılık Bakanlığımızca sadece bir makalesinden dolayı soruşturma izni verilmesi uygun görülmüştür.

Görüldüğü gibi eski Genelkurmay Başkanına ‘devlet memurusun’ dendiği için TCK’nın 301. maddesinden soruşturma izni verildiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.

Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için gazetenizin yukarıdaki açıklama doğrultusunda bir düzeltme yapılmasını rica eder, iyi çalışmalar dileriz.”

Peki, soruşturma izni verilen yazı bizim söylediğimiz yazı değilmiş, başka bir yazıymış.
Bu hata için özür diliyoruz.

Bizim söylediğimiz gibi “devlet adamı değilsin, devlet memurusun” yazısından dolayı soruşturma izni verilmemiş ama Genelkurmay bu yazı hakkında dava açılmasını talep etmiş.

Genelkurmay Başkanı’nın bir “devlet memuru” olmasını hâlâ kabul edemeyen bir Genelkurmay’ımız var.
Sadece kabul etmemekle kalmıyor bir de bunu “ağır bir hakaret” gibi algılıyor.
Genelkurmay Başkanı’nı ne sanıyorlar acaba?
Onların kafasındaki Genelkurmay Başkanı’nın tarifi ne?
İşin daha da tuhaf tarafı “devlet memuru” kavramını bir “hakaret” olarak algılamaları, “devlet memurluğu” demek ki onlara göre “çok kötü” bir şey, eğer birisine “devlet memuru” dersen hakaret etmiş oluyorsun.

Devlet memurluğunu böylesine aşağılayan bir devlet zihniyeti herhalde az bulunur.
Gelelim Adalet Bakanlığı’nın soruşturma izni verdiği yazıya, Kütahyalı’nın o yazısına baktım, neyi eleştiriyor diye.

Van’daki askerî bir kışlaya “Mustafa Muğlalı” adının verilmesini eleştiriyor, bunun oradaki insanları kışkırtacağını söylüyor.

Adalet Bakanlığı, 33 Kürt köylüsünü sorgusuz sualsiz kurşuna dizen ve bu suçtan mahkûm olan bir generalin adının Van’da bir kışlaya verilmesini doğru mu buluyor, çok “zekice” bir hareket olarak mı değerlendiriyor?

Kütahyalı biraz özensiz bir üslupla yazmış ama 33 kişinin katilinin adını bir kışlaya veren pervasızlığın yanında onun ölçüsüzlüğü çok naif kalıyor, sırf bu üsluptan dolayı bir yazara demokratik bir ülkede dava açılmaz.

Demokratik bir ülkede askerî kışlaya köylüleri öldürenlerin adları da verilmez.
Eğer hükümet, yönettiği ülkede bir askerî kışlaya bir katilin adının verilmesine engel olamıyorsa, hiç olmazsa bunu eleştirenleri mahkemeye göndermeme ferasetini göstermeli.

Bu tür eleştirilerin yargılanması için Adalet Bakanlığı’ndan verilen her izin, adaleti de demokrasiyi de zedeler bence.