25 Kasım 2010 Perşembe

Üç general olayı / Okay Gönensin

İçişleri ve Milli Savunma bakanları ilk kez yasal yetkilerini kullandılar, Balyoz operasyonu davasının sanığı üç generali açığa aldılar.

Bu yetki ilk kez kullanılıyor.

Hukuk açısından bakıldığında herhangi bir sorun yoktur, asker üzerinden siyaset yapma alışkanlığından vazgeçemeyen CHP’lilerin dediği gibi sivil darbe de yoktur. Söz konusu üç general ciddi bir davanın sanıkları arasındadır. Bu davaya konu olan faaliyet, sanıkların asker kimliklerini ve görevlerini kullanarak suç işlemiş olmalarıyla ilgilidir.
***
Bu işlemin “askeri yıpratma” faaliyetinin bir parçası olduğunu savunanlar, artık hiçbir demokratik ülkede kalmamış olan bir düzeni korumaya çalışıyor.

Demokratik düzende olmayacak olan, olmaması gereken hemen her şey bizde yaşandı. 27 Mayıs... 22 Şubat... 21 Mayıs... 12 Mart... 12 Eylül... 28 Şubat... 27 Nisan...

Bu tarihlerin her biri olmaması gerekenlerin olduğu ve şiddetle olduğu tarihlerdir.

Bu tarihlerin her birinde siyasete, topluma yasal yetkiler aşılarak, anayasa çiğnenerek müdahale edilmiştir. Sadece 22 Şubat ve 21 Mayıs’ın genç subayları cezalandırılmış, 12 Mart’ta ise suçu işleyenler değil işleyemeyenler cezalandırılmış, diğerlerinin hiçbir sorumlusu hiçbir takibata uğramamıştır.

Askeri asıl yıpratanlar bu tarihlerdeki müdahaleleri yapanlar ve “memleket elden gidiyor yetişin” diyerek onları bu müdahalelere yönlendirenlerdir.
Askeri yıpratanlar 33 köylüyü kurşuna dizen general Muğlalı kadar, onun adını bir kışlaya vermenin vefa olduğunu zanneden başka askerlerdir.
***
Türkiye, bir gecekonduda askere ait el bombalarının ele geçirilmesiyle birlikte asker sivil ilişkilerinin ve demokraside askerin konumunun normalleşmesiyle sonuçlanacak bir sürece girdi. Bu süreçte birçok yanlış yapılmış olabilir. Yapıyı iyi bilmeyenlerin acemilikleri de söz konusu olmuştur, sadece askeri yıpratmayı düşünenlerin girişimleri de.

Ama Türkiye bütün bu iniş çıkışlara rağmen yeni düzene geçmek zorundadır.
Geçiş sürecinde askerin yıpranmaması önemlidir ve bunu sağlayacak olan, yine askerin kendisidir.

Kimse kendi silahlı kuvvetlerinin, ülkesinin güvenliğinin bekçisinin moralinin bozulmasını istemez. Ama demokraside bunun karşılığı da asla “kimse bana karışamaz” tutumu değildir.
***
CHP de, 12 Eylül’le ilgili “dostlar alışverişte görsün” önergeleri verirken, “sivil darbe” diye ortaya çıkarak demokrasi ile ilişkisinin zayıflığını, asker üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçemediğini gösterdi.

MHP’nin, haklarında hırsızlık, rüşvet, çetecilik gibi suçlamalarla dava açılmış bütün kamu görevlilerinin ve belediye görevlilerinin açığa alınması önerisi de son derece yerindedir. Hemen uygulanmalıdır.