25 Kasım 2010 Perşembe

Kalkanın anlamı ve gelişimi / Fikret Ertan

Amerika'nın balistik füzelere karşı koyma, bunları saf dışı etme çabaları Soğuk Savaş dönemine kadar gidiyor.

O zamanlar amaç Sovyet kıtalararası füzelerini Amerikan hedeflerine ulaşmadan önce imha etmekti. 1980'lerde Başkan Ronald Reagan döneminde ortaya atılan ve üzerinde çok çalışılan Stratejik Savunma Girişimi (SDI) ya da yaygın adıyla Yıldız Savaşları Projesi bu çabaların zirvesiydi. Bu proje temelde uzay esaslı projeydi. Çok para ve çaba harcanılan bu proje daha sonra hayata geçirilmesi mümkün olmadığı gerekçesiyle rafa kaldırıldı.

Soğuk Savaş'tan sonra Amerika hava esaslı füzesavar sisteminin bazı unsurlarını muhafaza etmekle birlikte bu dönemde daha çok kara ağırlıklı sistemler üzerinde durmaya başladı. Bush döneminin kısaca GMD (ground-based midcourse defense) denen ve Avrupa'da hayata geçirmeyi planladığı sistem bu tür bir sistemdi. Çek Cumhuriyeti'nde kurulacak gelişmiş X-Band radar ve Polonya'da eski bir hava üssünde konuşlandırılacak interceptor denen balistik füzeleri havada imha edecek çok hızlı füzelerle Bush yönetimi uzun ve orta menzilli düşman füzelerini hedeflerine ulaşmadan önce saf dışı etmeyi planlıyordu. Bu planları da yürürlüğe koymak için söz konusu iki ülkeyle 2008'de anlaşmalar da imzalamıştı.

Ancak, bu sistem ilan edildiği günden bu yana Rusya'nın çok sert muhalefeti ve tepkisi ile karşılaşmıştı. Rusya bu konuda zaman zaman tehditler savuruyor, sistemin hayata geçmemesi için elinden geleni yapıyor ve bu yüzden Amerika-Rusya ilişkileri bir türlü düzelmiyordu.

Bu durum Başkan Obama'nın geçen yıl Çek Cumhuriyeti ve Polonya esaslı GMD sistemini tek hamlede rafa kaldırmasıyla kökten değişti. Obama yönetimi yetkilileri ve Savunma Bakanı Robert Gates'in açıklamalarına göre, bu durum değişikliğinin ana motoru ya da esas saiki askerî-teknolojik alanda son yıllarda meydana gelen gelişmelerdi. Bunlar artık Avrupa bakımından tamamen iptal edilmemiş olsa da kara esaslı sistemin, yerini deniz esaslı sisteme bırakması gerektiğini ifade ettiler ve yönetimin bundan böyle deniz esaslı sisteme ağırlık tanıyacağını açıkladılar.

Deniz esaslı sistem de temelde balistik füzelerin imhası hedef alınarak geliştirilmiş Aegis denen sistemle gerçekleştirilecek. Bu sistemin özü de Aegis sınıfı destroyer ve kruvazörlere kurulan SM-3 (standart missile-3) tipi füzelere dayanıyor. Bildiğimiz kadarıyla bugün Amerikan donanması 18 adet Aegis tipi çeşitli türde savaş gemilerine sahip durumda. Bunların büyük bölümü de Pasifik Okyanusu'nda halen devriye görevi yapıyor ve muhtemel Kuzey Kore füzelerine karşı bekliyor. Diğer yandan Pentagon başka tip savaş gemilerinin de SM-3 füze sitemleriyle donatılması için harekete de geçmiş bulunuyor. Haberlere göre, bu gemiler işlemler tamamlandığında Atlantik Okyanusu'na kaydırılacaklar. Savunma Bakanı Robert Gates'e göre, bu gemiler 2011 yılından itibaren kuzey ve güney Avrupa'da devriye görevine başlayacaklar.

Kısa tarihçesini anlattığım Amerikan füze savunma sistemi ya da kalkanı işte bu şekilde gelişerek bugünlere gelmiş bulunuyor. Bu sistem her şeyden önce Amerika bakımından bir bilimsel ve teknolojik meydan okumayı, bir çabayı temsil ediyor. Bu yüzden Amerika bu sistemin başarısı için yıllardır hem bilimsel hem askerî alanda büyük çaba sarf ediyor. Binlerce bilim adamı, uzman hem teorik ve hem de pratik düzeyde yıllardır bu konuda çalışıyor, Amerika'nın Raytheon, Lockheed gibi büyük teknoloji şirketleri de bu konuda yıllardır çeşitli projeler üzerinde ter döküyorlar.

Bu konuda yaklaşık 30 yıldır çalışan, büyük yatırımlar yapan Amerika, birçok bilimsel çevre tarafından mümkün görülmeyen bir şeyi başarmaya ve bu işi Missile Defense Agency (MDA) adlı büyük imkânlara sahip kurumla gerçekleştirmeye çalışıyor.

İşte bu Amerikan sisteminin bir kısmı son NATO Lizbon Zirvesi'nde alınan kararla NATO füze savunma sistemiyle birleştirilecek ve böylece NATO zaman içinde kendi üyelerinin topraklarını ve nüfuzlarını koruyacak bir savunma sistemine kavuşacak. Amerikan sisteminin Pasifik ve başka alanlardaki kısımları elbette bunun dışında kalacak. Japonya kısmı gibi.

Bugün bizde çoğu saçma ve afaki teorilerle açıklanmaya çalışılan Amerikan füze kalkanı işte bu aşamalardan ve fikirlerden geçerek bugüne gelmiş bulunuyor. Bu arada bu zaman içinde son yıllara kadar ne İran'ın ne de başkalarının füze yeteneğine sahip olmadığını da işaret etmiş olalım.

Kalkan projesi bugünlere işte böyle geldi. Bu proje evvelemirde bir bilimsel çabayı temsil ediyor. Bunun içinde olmanın Türkiye'ye bilimsel ve başka alanlarda avantaj sağlayacağı da aşikar elbette.