Generallerin anlaması gereken basit gerçek şu:
Bu iş bitti.
Bir daha darbe girişiminde bulunduğunuzda, böyle bir örgütlenmeye katıldığınızda, bunun için planlar yaptığınızda, bütün bunların bir bedeli olur.
Darbecilik askerliğin bir “parçası” değil artık bu ülkede.
Öyle sabah sporu yapar gibi pervasızca darbe hazırlıkları düzenleyemezsiniz.
Düzenlerseniz ve başarılı olamazsanız bedelini ödersiniz.
Bizim generaller sadece darbeciliğin değil, hiçbir askerî hatanın ve suçun bedelini ödemek istemiyorlar.
Biliyorsunuz, Balyoz darbe girişimi bütün belgeleriyle, planlarıyla, şemalarıyla, ses kayıtlarıyla ortaya çıktı.
Bu belgelere dayanılarak bir iddianame hazırlandı, bu iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve bu hazırlığın içinde adı geçenler “sanık” oldu.
Beraat edene kadar o iddianamede adı geçen bütün generaller ve subaylar “darbe” sanığıdır.
Bir darbe sanığına uygulanacak yaptırımlar da yasalarda belirtilmiş.
TSK Personel Kanunu’nun 65. maddesi aynen şöyle diyor.
“Haklarında ölüm veya ağır hapis cezasını gerektiren veya yüz kızartıcı bir suçtan ya da taksirli suçlar hariç olmak üzere beş yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren bir cürümden veya emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarından dolayı kamu davası açılanlar, mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.”
Aynı maddede ayrıca, “terfi sırasına girenlerden açıkta bulunanların terfileri ve kademe ilerlemeleri yapılmaz” deniyor.
Darbe nedeniyle sanık durumuna düşen üç generalin terfileri geçtiğimiz ağustosta durduruldu.
Ama hükümet bir hata yaptı ve bu generalleri açığa almadı.
Elindeki yasal hakkı kullanmadı, sadece onların terfilerini durdurmakla yetindi.
Generaller, hükümetin bu çekingenliğini bir “korku” işareti olarak görüp işi zorladılar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurdular.
“Askerî” mahkeme de sanki yasalarda böyle maddeler yokmuş, bu generaller ağır bir suçtan yargılanmıyormuş gibi “yürütmeyi durdurma” kararı verdi.
“Terfi etmeleri gerektiğini” söylemiş oldu böylece.
Ağustosta, Başbakan’ın başkanlık ettiği Yüksek Askerî Şûra’da alınan kararı, askerî mahkeme bu kararıyla “bypass” etti.
Mesaj açıktı.
“Siviller YAŞ’ta bastırıp darbeci generallerin terfilerini durdurabilir ama biz onları terfi ettirmenin bir yolunu buluruz.”
Hukuku ve sivil yönetimi yok farz eden bu karara karşı dün hükümet gerçek bir hükümet gibi davranarak tarihî bir karar verdi ve bu üç generali açığa aldı.
Hükümeti bu kararından dolayı kutlamak boynumuzun borcu.
Ama bizim hükümetin artık öyle geçici kararlarla işleri “idare” edemeyeceğini de öğrenmesi, gerekli hamleleri gerektiği zamanda yapmasının ne kadar önemli olduğunu anlaması gerekir.
Gecikerek de olsa böyle bir karar alması Türkiye’de askerî vesayete indirilmiş önemli darbelerden biridir.
CHP’nin derhal “darbeci generalleri destekleyen ve sivil iktidarı suçlayan” bir açıklama yapması, bu kararın önemini daha da vurguluyor.
Ana muhalefet partisinin darbecilere destek olduğu bir ülkede, askerî vesayeti gerileten sivil hamlelere destek olmak her ilerici demokratın görevidir.
CHP en kritik anda kendi yerini seçti ve darbecilerin safında yer aldı.
Sivil iradeye karşı darbeci generalleri destekledi.
Ama ne CHP, ne de ordu bu ülkedeki ve dünyadaki gelişmeleri durdurabilir.
Hem iktisaden hem de siyaseten dünyayla bütünleşen Türkiye’de darbeci generallere de, darbeyi destekleyen siyasi partilere de bir gelecek olduğunu sanmıyorum.
Darbeci generaller yargılanacaklar.
Darbeci generalleri destekleyen partiler de bunun cevabını sandıkta alacaklar.
Çünkü bu ülkede “bedel” ödeme dönemi başladı.
Darbe mi planlıyorsun, bedelini ödersin, darbeciyi mi destekliyorsun, bedelini ödersin.
Zaten bu bedelin ödetilmesine hukuk ve demokrasi deniyor.
Bunu anlamayanlar ya da anlamazlıktan gelenler, bu gerçeği o “bedeli” ödeyerek öğrenecekler.