28 Kasım 2010 Pazar

3 general sorunu / Mustafa Ünal

İçişleri ve Milli Savunma Bakanı tarafından açığa alınan 'üç general depremi' 30 Ağustos Şûra'sının artçısı aslında. Sorumlusu ise İlker Başbuğ... Dönemin Genelkurmay Başkanı Başbuğ sivil iradeye direndi.
Sistemi kilitleme pahasına mahkemenin önce tutuklama kararı verdiği Balyoz davasının sanığı 'üç general ile Hasan Iğsız' konusunda ısrarcı oldu.
Rütbelerinde bekleme süreleri dolan generalleri hükümetin vetosuna rağmen vekaleten atadı. Yargı sürecini görmezden geldi ve bir üst rütbeye yükselmişçesine görevlendirme yaptı. O gün de çok tartışıldı... Başbuğ'un bu davranışı ne hukuki meşruiyete ne de TSK'nın teamüllerine uygun.

Her türlü dayanaktan yoksun. En başta kamuoyunun itirazı var. Belki eski Türkiye'de olabilirdi ama bugünün Türkiye'sinde 'ben yaptım oldu' yaklaşımıyla sonuç almak mümkün değil. Bu gerçek çok geçmeden anlaşıldı. Üç generalin karşısında Anayasa'nın kendisine tanıdığı hakları sonuna kadar kullanmakta kararlı olan sivil irade var.

Süreç henüz tamamlanmış değil. Üç general, bakanların açığa alma işlemini hükümsüz kılmak için Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'ne gitti. Bu arada böyle bir mahkeme bize özgü... Çağdaş dünyada yargı ikili değil tekli. Kamuoyu, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nin kararlarına da kuşkuyla yaklaşıyor. Düşük rütbeli bir subay, general rütbesindeki üst subaylarla ilgili kararı ne denli objektif verebilir?

Cumhurbaşkanı Gül'ün, gelişmeleri yakından izlediğini biliyoruz. Generallerin açığa alınmasından önceden haberdar... Olayın bu noktaya tırmanmasından rahatsız; açıkça 'Bu mesele 30 Ağustos'ta bitmeliydi' dedi. Nasıl bitecekti? İki seçenek var: 'Terfi ya da emekli'... Siyasi otorite terfi etmelerine onay vermediğine göre emekli olmaktan başka yol kalmıyor.

Cumhurbaşkanı'nın sözlerinden generallerin Şûra'yı by-pass ederek mahkeme kararıyla rütbe almak istemelerinden hoşnut olmadığı sonucu çıkıyor. Cumhurbaşkanı Gül'ün 'başkomutan' sıfatıyla durduğu yer önemli. Umarım generaller bunu dikkate alır.

Sivil iradenin başı olarak Başbakan Erdoğan'ın tutumu çok net... Lübnan dönüşü 'Sivil irade karar verdi' dedi. Kararın ne olduğu da belli; açığa alma... Peki, bu karar farklı yollardan aşılmaya çalışılırsa?.. Bugün yapıldığı gibi... Erdoğan'ın bu soruya cevabı köşeli.

Başbakan 'Bu noktada sivil iradenin yasalar çerçevesinde veya yasama organıyla atabileceği birçok adım var, bu adımı atar' dedi. Bu adım geriye değil, ileriye doğru atılacak. Erdoğan'ın 'yasama organı' vurgusu dikkat çekici. Bu problemi çözmek için gerekirse yasal düzenleme yapmaktan kaçınmayacağının işareti. Mevcut mevzuatla, olmazsa yeni yasayla...

Sadece 3 general değil TSK yönetimi umarım Cumhurbaşkanı'nın duruşunu, sivil iradenin kararlılığını, kamuoyunun bakışını doğru değerlendiriyordur. Askerî yargının kararlarıyla sivil otoriteyi by-pass etme girişimlerinin sonuç vermeyeceği anlaşılmış olmalı.

Başbuğ, 30 Ağustos sürecini iyi yönetemedi, bugünleri hazırladı. Sonuçta hem kendisini hem de kurumu yıprattı. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner bütün bu yaşananları dikkate alarak farkını ortaya koymalı. Vakit yitirmeden TSK'yı sivil iradeyle mücadele eden kurum görüntüsünden çıkarmalı. Bu mücadelenin asker açısından hiçbir meşru zemini yok.

Recep Tayyip Erdoğan'ın başında bulunduğu sivil iradeye karşı direnmek beyhude... Kazanmak mümkün olmadığı gibi daha ağır bedellerin ödenmesi de mukadder. 3 general sorununu uzatmanın askeri yıpratmaktan başka sonuç doğurmayacağı aşikâr...