KOMUTANLAR kusura bakmasın;
Siyasi iktidarın üç komutanı açığa alması kararı benim için hiç şaşırtıcı olmadı.
CHP yönetimi de kusura bakmasın;
Üç komutanın açığa alınması kararı öyle “sivil darbe” falan değildir.
Bal gibi de sivil iktidarın yetki alanına girer.
Komutanlar yine kusura bakmasın.
Büyük bir taktik hata yaptılar.
Bu sorunun Yüksek Askeri Şûra sırasında çözüme kavuşturulması çok daha uygun, çok daha şık olacaktı.
Ama siyasi otoritenin beklentisini hiç dikkate almadılar.
Böyle yüksek düzeyli bir terfide, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın bir anlamda “by pass” edilerek karar çıkartılması şık olmamıştı.
En azından kritik noktadaki üç komutanın terfisi askıya alınabilirdi.
Bunun yerine bir nevi “hülle” yapıldı.
* * *
Onlar öyle yapınca, kendine güvenen bir siyasi iktidarın da bu yola gitmesi normaldir.
Çünkü Batı standartlarında bir demokraside, seçimle işbaşına gelmiş bir iktidar bu refleksi gösterir.
Çünkü o rejimlerde siyasi iktidarın askeri otorite üzerindeki yetkisi tartışılmaz.
Sedat Ergin bir süredir eve kapandı.
“Balyoz Harekâtı” ile ilgili çok sıkı bir çalışma yapıyor.
Ortaya herkes için referans kabul edilecek sağlam bir kitabın çıkacağına eminim.
Önceki akşam NTV’de Sedat Ergin, Ruşen Çakır, Nazlı Ilıcak ve Nuray Mert’in katıldığı programı izledim.
Bu program gerçekten çok kaliteli.
Ele aldıkları olayın her tarafını konuşuyorlar.
Bu konu da konuşuldu.
Sedat Ergin, “Balyoz dosyasını” çok iyi incelemiş bir gazeteci olarak, etkileyici argümanlar ileri sürdü.
Komutanlarla ilgili bu kararı yanlış bulmadığını söyledi.
Dosyayı çok tarafsız ve titiz bir gözle inceleyen Ergin’in sözleri benim için de sağlam bir referanstır.
Dolayısıyla bu yazıyı büyük bir iç rahatlığıyla yazdım.
* * *
CHP’ye gelince...
Bu tür olayların, yeni CHP açısından da önemli zihni egzersizler olduğunu düşünüyorum.
Böyle olaylarda anında tepki vermek yerine, İnönü temkini ile, 24 saat beklemekte yarar var.
Otomatik refleks dönemi artık geride kaldı.
Türkiye, demokratikleşme yolunda bazı tabularını yıkıyor.
Bunlar arasında en önemlilerinden biri “Orduya dokunulamaz” tabusuydu.
Hayır, dokunulur.
Ayrıca bazı köşe yazarlarının belirttiği gibi Cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir uygulama yapılıyor da değil.
Demokrat Parti iktidara geldiği zaman, genelkurmay başkanı dahil ordunun üst kademesini değiştirmişti.
Üstelik bunun için ortaya bir “darbe girişimi” gerekçesi koyması bile gerekmedi.
Turgut Özal, ordunun genelkurmay başkanı tercihine bile müdahale edip, Öztorun’u o makama getirtmedi.
Bir genelkurmay başkanını istifa zorunda bıraktı.
Yani sivil otoritenin böyle bir hakkı ve yetkisi vardır.
Bu yetkiyi, otomatiğe bağlanmış anti-AK Parti reflekslerle zedelemeye çalışmak, hiçbir demokratik güce yakışmaz.
* * *
Ancak bu örneklerin beni düşündüren başka bir yanı var.
Sivil iktidar-ordu gerilimi, ülkeyi giderek yorar hale geliyor.
Sivil iktidarlar da, ordu üzerinde çok kasıtlı, ideolojik müdahaleler yapıyor izleniminden kaçınmalıdır.
AK Parti hükümetinin, Balyoz Davası’nda adı geçen 93 kişinin tamamı üzerinde böyle bir tasarrufa gitmeyip, terfi ettirilen üç komutanla sınırlı tutması iyi bir işaret.
Umarım uygulama daha da genişletilip, toptan bir tasfiye görüntüsüne girmez.
O zaman herkes bunu içine sindirip, serinkanlılıkla Balyoz Davası’nın sonucunu bekler.