1 Şubat 2012 Çarşamba

Türkiye Fransa’yı füzelerle mi acıtacak / Lale Kemal

Fransa Cumhurbaşkanlığı, Senatosu’nun, Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç kapsamına aldığı kararını, Türkiye’nin ilk parti müeyyidelerini açıklamasına ve sert tepki göstermesine rağmen planlandığı şekilde, 15 gün içinde, yani bu ayın ikinci haftasının başına kadar onaylayıp, yürürlüğe koyacağını bildirdi. Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy, Senato’nun kabul ettiği yasayı da zamanlı bir biçimde onaylayarak Ankara’ya meydan okumada bir sorun görmüyor. Ankara’nın, işte bu sürecin tamamlanmasından sonra Fransa’ya, yeni ekonomik ve siyasi yaptırımları açıklaması beklentisi bulunuyor. Hatırlanacağı üzere, Başbakan Erdoğan, Fransız Ulusal Meclisi’nin, Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç sayan yasa tasarısını kabul etmesinin ardından geçen yıl aralık ayında, bu ülke ile askerî işbirliği faaliyetlerinin askıya alınması da dâhil ilk parti yaptırımları açıklamıştı.
Geçen haftaki yazımda belirtmiştim, Türkiye, Fransız Ulusal Meclisi’nin, 2001 yılında, 1915 Ermeni tehcirini soykırım olarak kabul etmesinden bu yana aslında bu ülkeye bir dizi yaptırımları uygular gibi yaptığı içindir ki iki ülke ticari ilişkileri gelişmeye devam etmiştir. Anlayacağınız yaptırımlar pek de caydırıcı olmazken genelde bu seçeneği kullanan ülkeleri de acıtıyor.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerine göre, soykırım iddialarının gündeme oturduğu 1999 ve 2010 yılları arasında Fransa, Türkiye’nin, tüm sektörlerde beşinci büyük ticari ortağı olmuş.

Nitekim, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, geçen hafta 27 ocak tarihinde yaptığı açıklamada, yaptırımların acıtıcı özelliğini ima eder biçimde Türkiye’de faaliyet gösteren Fransız firmalarına yaptırım uygulanmayacağını belirtirken, Fransız firmaları dâhil tüm yabancı yatırımcıların, binlerce Türk’e istihdam yarattığını ve Türkiye’nin ihracatına katkı yaptığını dile getiriyordu.

Soykırım iddialarının gündemde olmaya devam ettiği yıllar zarfında, belki de Fransa’yı, az da olsa acıtan alan, Türkiye ile silah ticaretinde oldu diyebiliriz
. Malum, Fransa gibi gelişmiş silah teknolojilerine sahip ülkeler, Türkiye gibi, askerî harcamaları yüksek ama denetlenmeyen, silah sanayii altyapısı ise ironik biçimde zayıf ülkelere yaptıkları silah ihracatı ile ekonomilerine önemli katma değer yaratırlar.
Fransız askerî firmaları, Türkiye ile uzun yıllar ticaret yaptıktan sonra 2000’li yıllardan itibaren, Ankara’nın uyguladığı yaptırımlar nedeniyle bu alanda göreceli kayba uğradılar ve Fransız silah tedarik firması DGA, başkentteki bürosunu kapatmak zorunda kaldı.
İngiliz savunma dergisi Jane’s Defence Weekly (JDW), Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI’nin verilerine dayandırdığı 26 ocak tarihli haber analizinde, 2000 ile 2010 yılları arasında Fransa’nın, Türkiye’nin, savunma malzemeleri ihtiyacını karşılayan dördüncü büyük ülke olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla Fransa, bu yıllar arasında Türkiye’nin savunma malzemeleri ihtiyacının yüzde 7,9’unu karşılamış.

JDW
, Türkiye ve Fransa’nın, NATO üyeleri olmalarının ötesinde, her iki ülkenin de çeşitli ikili ve çok taraflı ticari ve ekonomik anlaşmalarla yükümlülük altına girmiş olduklarını hatırlatırken, diplomatik ve siyasi nitelikli protestoların ötesinde Ankara’nın Paris’e karşı uygulayacağı çok sınırlı önlemler bulunduğuna işaret ediyor.
Aynı dergiye göre, dolayısıyla, savunma tedariki (silah alımları) alanı, Türkiye’nin Fransa’ya yönelik rahatsızlığını gösterebileceği birkaç sınırlı alandan biri olarak karşımıza çıkıyor. Dergi, Türkiye’de, savunma tedarik uygulamalarının politize olduğunu da dikkat çekiyor.
Dergi, bu analizinden hareketle, örneğin, diyor, soykırım iddialarının inkârını suç sayan Fransa’nın, Eurosam konsorsiyumu adı altında İtalya ile ortaklaşa teklif verdiği Türkiye’nin, T-LORAMIDS olarak bilinen uzun menzilli hava ve füze savunma sistemleri alımı ihalesindeki konumunun tehlikeye düştüğüne işaret ediyor.
Yaklaşık dört milyar dolarlık T-LORAMIDS ihalesinde, Çin’in CPMIEC ile Rusya’nın Rosoboronexport –ki S-300’ü teklif etti– firmalarının yanısıra Patriot sistemlerini öneren Amerikan Lockheed Martin ve Raytheon firmaları da yarışıyor. Türkiye, neredeyse 5,6 yıldır bu füze ihalesini sonuçlandırabilmiş değil ancak bu yıl haziran ayında kazananın belli olacağı belirtiliyor.
Savunma sanayiinden bir kaynağım, Türkiye’nin, satın alacağı füzelerin menzilinin yaklaşık 120 kilometre olmasını istediğini Fransız ortaklığındaki Eurosam’in ise en fazla 65 kilometrelik menzilli füzeler önerebildiğine dikkat çekerek, “Zaten bu projede karar siyasi olacak ve büyük olasılıkla, Türkiye’nin teknik taleplerini de önemli ölçüde karşılayan Amerikan ortaklığı ihaleyi alacak,” diyor.

Sonuç olarak, Türkiye, füze tedarikinde bir kayba uğramayacağından hareketle Eurosam’ı ihaleden çıkartarak, Fransa’yı bir ölçüde acıtabilir.
Ama nihai durumda, Avrupa savunma sanayii sektörünün iç içe geçmişliği de gözönüne alındığında, Fransız firmalarının yürürlükteki birkaç projeden çıkartılamayacağı ortada. Nitekim, Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar da, 28 ocak tarihli açıklamasında, bu gerçeği şu sözlerle ortaya koyuyor:

“Fransa ile yürütülen çok fazla proje yok. Avrupa savunma sanayii oldukça entegre bir yapıya sahip. Dolayısıyla biz İtalyanlarla bir proje yaptığımızda, bir kısmında Fransız sanayii yer alabiliyor. Veya Almanlarla, İngilizlerle yaparken. A400M’de, uydu da olduğu gibi... İçinde bir Fransız katkısı olabiliyor. Ama artık bu saatte, bizim onu o kadar cerrahi bir şekilde ayıklamamız, doğru değil, mümkün de değil.”