Fransa Cumhurbaşkanlığı, Senatosu’nun, Ermeni soykırımı iddialarının
inkârını suç kapsamına aldığı kararını, Türkiye’nin ilk parti
müeyyidelerini açıklamasına ve sert tepki göstermesine rağmen
planlandığı şekilde, 15 gün içinde, yani bu ayın ikinci haftasının
başına kadar onaylayıp, yürürlüğe koyacağını bildirdi. Fransız
Cumhurbaşkanı Sarkozy, Senato’nun kabul ettiği yasayı da zamanlı bir
biçimde onaylayarak Ankara’ya meydan okumada bir sorun görmüyor.
Ankara’nın, işte bu sürecin tamamlanmasından sonra Fransa’ya, yeni
ekonomik ve siyasi yaptırımları açıklaması beklentisi bulunuyor.
Hatırlanacağı üzere, Başbakan Erdoğan, Fransız Ulusal Meclisi’nin,
Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç sayan yasa tasarısını kabul
etmesinin ardından geçen yıl aralık ayında, bu ülke ile askerî işbirliği
faaliyetlerinin askıya alınması da dâhil ilk parti yaptırımları
açıklamıştı.
Geçen haftaki yazımda belirtmiştim, Türkiye, Fransız Ulusal
Meclisi’nin, 2001 yılında, 1915 Ermeni tehcirini soykırım olarak kabul
etmesinden bu yana aslında bu ülkeye bir dizi yaptırımları uygular gibi
yaptığı içindir ki iki ülke ticari ilişkileri gelişmeye devam etmiştir.
Anlayacağınız yaptırımlar pek de caydırıcı olmazken genelde bu seçeneği
kullanan ülkeleri de acıtıyor.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) verilerine göre, soykırım iddialarının gündeme oturduğu 1999 ve 2010 yılları arasında Fransa, Türkiye’nin, tüm sektörlerde beşinci büyük ticari ortağı olmuş.
Nitekim, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, geçen hafta 27 ocak tarihinde yaptığı açıklamada, yaptırımların acıtıcı özelliğini ima eder biçimde Türkiye’de faaliyet gösteren Fransız firmalarına yaptırım uygulanmayacağını belirtirken, Fransız firmaları dâhil tüm yabancı yatırımcıların, binlerce Türk’e istihdam yarattığını ve Türkiye’nin ihracatına katkı yaptığını dile getiriyordu.
Soykırım iddialarının gündemde olmaya devam ettiği yıllar zarfında, belki de Fransa’yı, az da olsa acıtan alan, Türkiye ile silah ticaretinde oldu diyebiliriz. Malum, Fransa gibi gelişmiş silah teknolojilerine sahip ülkeler, Türkiye gibi, askerî harcamaları yüksek ama denetlenmeyen, silah sanayii altyapısı ise ironik biçimde zayıf ülkelere yaptıkları silah ihracatı ile ekonomilerine önemli katma değer yaratırlar.
Fransız askerî firmaları, Türkiye ile uzun yıllar ticaret yaptıktan
sonra 2000’li yıllardan itibaren, Ankara’nın uyguladığı yaptırımlar
nedeniyle bu alanda göreceli kayba uğradılar ve Fransız silah tedarik
firması DGA, başkentteki bürosunu kapatmak zorunda kaldı.
İngiliz savunma dergisi Jane’s Defence Weekly (JDW), Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SIPRI’nin verilerine dayandırdığı 26 ocak tarihli haber analizinde, 2000
ile 2010 yılları arasında Fransa’nın, Türkiye’nin, savunma malzemeleri
ihtiyacını karşılayan dördüncü büyük ülke olduğunu belirtiyor.
Dolayısıyla Fransa, bu yıllar arasında Türkiye’nin savunma malzemeleri
ihtiyacının yüzde 7,9’unu karşılamış.
JDW, Türkiye ve Fransa’nın, NATO üyeleri olmalarının ötesinde, her iki ülkenin de çeşitli ikili ve çok taraflı ticari ve ekonomik anlaşmalarla yükümlülük altına girmiş olduklarını hatırlatırken, diplomatik ve siyasi nitelikli protestoların ötesinde Ankara’nın Paris’e karşı uygulayacağı çok sınırlı önlemler bulunduğuna işaret ediyor.
Aynı dergiye göre, dolayısıyla,
savunma tedariki (silah alımları) alanı, Türkiye’nin Fransa’ya yönelik
rahatsızlığını gösterebileceği birkaç sınırlı alandan biri olarak
karşımıza çıkıyor. Dergi, Türkiye’de, savunma tedarik uygulamalarının politize olduğunu da dikkat çekiyor.
Dergi, bu analizinden hareketle, örneğin, diyor, soykırım iddialarının inkârını suç sayan Fransa’nın,
Eurosam konsorsiyumu adı altında İtalya ile ortaklaşa teklif verdiği
Türkiye’nin, T-LORAMIDS olarak bilinen uzun menzilli hava ve füze
savunma sistemleri alımı ihalesindeki konumunun tehlikeye düştüğüne
işaret ediyor.
Yaklaşık dört milyar dolarlık T-LORAMIDS ihalesinde, Çin’in CPMIEC ile
Rusya’nın Rosoboronexport –ki S-300’ü teklif etti– firmalarının yanısıra
Patriot sistemlerini öneren Amerikan Lockheed Martin ve Raytheon
firmaları da yarışıyor. Türkiye, neredeyse 5,6 yıldır bu füze ihalesini
sonuçlandırabilmiş değil ancak bu yıl haziran ayında kazananın belli
olacağı belirtiliyor.
Savunma sanayiinden bir kaynağım, Türkiye’nin, satın alacağı füzelerin
menzilinin yaklaşık 120 kilometre olmasını istediğini Fransız
ortaklığındaki Eurosam’in ise en fazla 65 kilometrelik menzilli füzeler
önerebildiğine dikkat çekerek, “Zaten
bu projede karar siyasi olacak ve büyük olasılıkla, Türkiye’nin teknik
taleplerini de önemli ölçüde karşılayan Amerikan ortaklığı ihaleyi
alacak,” diyor.
Sonuç olarak, Türkiye, füze tedarikinde bir kayba uğramayacağından hareketle Eurosam’ı ihaleden çıkartarak, Fransa’yı bir ölçüde acıtabilir.
Ama nihai durumda, Avrupa savunma sanayii sektörünün iç içe geçmişliği
de gözönüne alındığında, Fransız firmalarının yürürlükteki birkaç
projeden çıkartılamayacağı ortada. Nitekim, Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar da, 28 ocak tarihli açıklamasında, bu gerçeği şu sözlerle ortaya koyuyor:
“Fransa ile yürütülen çok fazla proje yok. Avrupa savunma sanayii oldukça entegre bir yapıya sahip. Dolayısıyla biz İtalyanlarla bir proje yaptığımızda, bir kısmında Fransız sanayii yer alabiliyor. Veya Almanlarla, İngilizlerle yaparken. A400M’de, uydu da olduğu gibi... İçinde bir Fransız katkısı olabiliyor. Ama artık bu saatte, bizim onu o kadar cerrahi bir şekilde ayıklamamız, doğru değil, mümkün de değil.”