1 Mart 2011 Salı

'Genelkurmay Başkanı bile engelleyemedi'

İsmet Berkan, 'Asker Bize İktidarı Verir mi?' adlı kitabını NTV canlı yayınında anlattı: "Genelkurmay, kendi hükümetini yıkmak için yalan haberler yapan internet siteleri kurdu. MİT Başkanı'nı hain ilan eden belge birkaç kez dolaşıma sokuldu."

28 Şubat post-modern darbesinin yıldönümünde gazeteci İsmet Berkan'ın yazdığı 'Asker Bize İktidarı Verir mi?' isimli kitap piyasaya çıkıyor.

Radikal gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, kitabını konuk olduğu Banu Güven'le Artı programında anlattı:

"2002 seçimlerinden önce, yaz mevsiminde Tayyip Erdoğan'la bir fırsatta karşılaştık ve dedim ki, 'Sizi ziyarete gelmek isteriz.' O da, 'Gelin ama sohbete gelin' yanıtını verdi. O dönem Radikal Genel Yayın Yönetmeni'yim ve Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'le birlikte Balgat'taki AK Parti Genel Merkezi'ne gittik. Erdoğan ve ekibiyle yemek yedik, uzun bir sohbet yaptık. Öğle yemeği sırasında 'araştırmalar sizi önde gösteriyor, iktidara geliyorsunuz' gibi konuşmalar sürerken AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik dönüp dedi ki, 'Seçimi kazanırız ama asker bize iktidarı verir mi?' Masada bir sessizlik oldu, sanki bu konuda Türkiye'de tek yetkili kişi benmişim gibi bir hava esti, Tayyip Bey de bana bakıyordu, dedim ki 'Yüzde 40 oy alırsanız asker de size selam durur.' Evet iktidara geldiler ama o kadar da kolay olmadı aslında, soru çok haksız bir soru değil. Kitabımın isim babası Hüseyin Çelik.

Ergenekon ve Balyoz davalarında benim kitapta yazdığım şeyler pek yargılanmıyor. Mahkemelerde yargılananlar başka bir safahat ve biraz daha karmaşıklaştırılmış hali. Amacım Ergenekon'u anlatmak değil zaten, 2002-2008 arasında Türk demokrasisinin başından geçenleri anlatmaya çalıştım.

Ben kendimi bildim bileli bu memleketin kurtarılmaya ihtiyacı vardır, her kahve köşesinde birileri 'Ben olsam şöyle kurtarırım, sallandıracaksın Taksim'de 5 tanesini bak bir daha oluyor mu?' diye konuşur. Herkeste bir memleketi kurtarma telaşı vardır. Askerlerin kahve sohbeti yapan sivillerden bir farkı var, bellerinde silah, emirlerinde ordu, silah, top var, kendilerince birçok kez kurtarmaya soyundular. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan darbeleri, müdahaleleri ve 2002 ile 2008 arasında yaşananlar. Bunların hepsi de aydınlığa çıkmış değil, benim yazabildiklerim bir kısmı. Hiç duymadığımız olaylar da var.

DEVLET SU İŞLERİ TAZİYE YAYINLIYOR MU?
TSK'nın Erbakan'ın ardından yayınladığı taziye mesajı için çok gecikmiş ve çok üstü kapalı bir 28 Şubat özrü diyenler oldu. Ben bir yönüyle normal bir yönüyle anormel buluyorum. Genelkurmay Başkanlığı'nın bir açıklama yapmasına gerek yok, nasıl Devlet Su İşleri veya Emniyet Genel Müdürlüğü başsağılı yayınlamıyorsa Genelkurmay Başkanlığı'nın da mesaj yayınlamasına gerek yok. Ecevit öldükten sonra böyle bir mesaj yer almamıştı internet sitesinde. Gerçi Ecevit'in cenaze törenine TSK tam kadro katılmıştı neredeyse.

ERBAKAN HİÇ TINMIYOR
Zamanında bir 28 Şubat kitabı üzerinde çok çalıştım, tembelliğime verin, hatta bazı yerlerde yazıldı çizildi tuttuğum notlar. Hikaye şu, 1996 yılının aralık ayında Genelkurmay dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e bir brifing veriyor. Demirel karargaha gidiyor. Daha ne Sincan olayı ne de başka bir şey var. Brifingde iç tehdite ağırlık veriliyor ve irtica ilk sırada. İrtica ile bir takım şeyler sıralıyor asker Demirel'e. Demirel mühendis kafasıyla düşünen bir insan, hemen üç tane somut madde not alıyor. Diyor ki, 'Ben bu üç maddeyi not aldım, sizin ilave etmek istediğiniz başka bir şey var mı?' Askerler bakıyor ve 'Hayır yok' diyorlar. Üç somut şikayet gayet enti püften şeyler, bir tanesini söyleyeyim. Zamanında Abdurrahman Dilipak bir kitap yazmıştı, yanlış hatırlamıyorsam 312. maddeden yargılandı kitapla ilgili. Aynı kitaptan alıntı yaparak o zaman çalıştığı Aktüel dergisinde haber yapan Sefa Kaplan (Bugün Hürriyet'te çalışıyor) hakkında da dava açıldı. Sefa Kaplan hapis cezası aldı bu davadan, Abdurrahman Dilipak beraat etti. Kitabı yazan beraat etti, alıntı yapan mahkum edildi. Hatta Sefa Kaplan birkaç yıl İngiltere'ye kaçtı, üç dört yıl sürgünde yaşadı. Meğerse Dilipak'ı beraat ettiren hakim sürgün edilmiş, 'Niye beraat ettirdin?' diye. Bu aynı zamanda yargı bağımsızlığımız hakkında bir fikir versin. Sonra Refah-Yol hükümeti kurulduktan sonra dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan bu hakimi pasif görevden Bursa'ya mı başka bir yere mi atanmış. Vay bu hakim nasıl atanır? Sanki bir hakimin atanması yüzünden memlekette darbe yapılacak. Diğer iki madde de buna benzer hafif şeyler. Demirel bu notları mektup olarak Erbakan'a yazıyor ancak Erbakan hiç tınmıyor, cevap bile vermiyor. Belki üzerine düşse sonra yaşanacakların önüne geçecek.

TSK, HÜKÜMETİ DÜŞÜRMEK İÇİN İNTERNET SİTELERİ KURDU

27 Nisan'da gece yarısı bir muhtıra yayınlanıyor ve 'Sizi deviririz' deniliyor hükümete, bu algılamamız. Bir de o muhtıranın dayanakları var, neye dayanıyorsun kardeşim, nedir yani? İrtica nasıl gelecek, cumhuriyet nasıl yıkılacak, Atatürk Cumhuriyeti elden nasıl gidecek? İşte Malatya'da küçük çocuklar ilahi okumuş, bilmem nerde bilmem ne olmuş. Buna benzer bir takım şeyler öne sürülüyor. Kendi hükümetini düşürmek için internet siteleri kuran bir Genelkurmay Başkanlığı var. Ve o internet sitelerindeki yalan haberler AK Parti'ye açılan kapatma davasının iddianamesinde delil klasörlerine kondu.

SUBAYLAR OTURUP YALAN HABER YAZMIŞ

İnternet andıcını hatırlayanlar vardır, Taraf gazetesi ortaya çıkardı. Herkes yalanlanmasını bekliyordu, çünkü doğru olamayacak bir şeydi bu. Genelkurmay diyor ki 'Evet böyle bir şey var ve biz bunu Başbakanlık'tan aldığımız emir gereğince yapıyoruz.' Başbakanlık köpürdü, arşivler arandı tarandı ve 2000 yılında dönemin Başbakanı Ecevit daha genel bir talimat vermiş, Genelkurmay da oturmuş dezenformasyon amaçlı web siteleri kurmuş. Türkçe siteler bunlar, başka dilden değil ve muhatabı da Türk insanı. Amacı dezenformasyon yapmak. En aktiflerinden biri www.irtica.org adresiydi. Bizim ülke savunmasına katkıda bulunsun diye maaş ödediğimiz subaylar, kurmaylar oturmuşlar işleri güçleri yok, bunlara yalan haber yazmışlar.

MİT'İN ELİNE GEÇEN BELGE

Bir gün MİT'in eline bir belge geçiyor, Genelkurmay istihbarata ait. Bu belgede MİT Müsteşarı vatana ihanet etmekle suçlanıyor uzun uzun. Çünkü o sırada MİT Müsteşarı o sırada Kuzey Irak'a geçip Barzani ve Talabani'yle falan görüşüyor, henüz PKK ile bir görüşmesi yok. MİT Müsteşarı Emre Taner bunu canı öyle istediği için, kendi kendine bir dış politika belirlediği için yapmıyor. MGK'da alınan karar üzerine Kuzey Irak adımlarını atıyor. Devletin kendinden içre bir başka devlet daha var demek ki, Genelkurmay istihbaratta. Bu belgeyi eline geçince MİT Müsteşarı Emre Taner, Genelkurmay'a gidiyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın önüne belgeyi koyup 'Paşam bu nedir?' diyor. Büyükanıt mahçup oluyor, diyor ki, 'Temin ederim olmaz böyle bir şey, gerekeni yapacağım.' İstihbarat biriminde operasyon yapılıyor, kadro dağıtılıyor. Fakat birkaç ay sonra yeniden benzer bir belge MİT'in eline geçiyor, Taner yeniden Genelkurmay Başkanı'na gidiyor. Genelkurmay Başkanı'nın bile engelleyemediği bir mekanizma var orada.

ERDOĞAN KENDİ GÜCÜNÜ KULLANMADI

Türkiye'de bu tür olaylar olurken Başbakan Erdoğan hiçbir zaman kendi soruşturma gücünü kullanmadı. Yukarıda verdiğim örneğe bakalım, internet andıcı meselesi. Dünyada hiçbir demokratik devlette böyle bir şey olamaz. Başbakanlık bu konuda hiçbir soruşturma yapmadı. Başbakanlık Teftiş Kurulu gibi bir organ var, devlet içindeki en yüksek soruşturma kuruludur bu. Turgut Özal zamanında yaratıldı, Genelkurmay'a da girer MİT'e de girer. Müfettişi sorgu hakimi yetkisiyle istediği her yerde soruşturma yapar. İstanbul'daki savcılar şimdi bir şeyleri soruşturuyorlar ancak bu savcılar Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun ulaşabileceği kolaylıktan yoksun.

GÜL 2004'TE BANA 'SARIKIZ' DEMİŞTİ, ANLAMAMIŞTIM

27 Nisan'da hükümetin orduya karşı durmasını, cevap vermesini önemsiyorum ancak aynı hükümet kendi canına kasteden, bekasına kasteden, darbe yapmayı planlayan insanlara karşı bir soruşturma gücünü harekete geçirmeliydi. Ergenekon'un birinci iddianamesini okursanız savcılar başında güzel bir özet yapmış. Şuna inanmamız bekleniyor, Ümraniye'de el bombaları bulunuyor ve oradan hareketle zincirleme şu anki tabloya ulaşıldığı belirtiliyor. Ancak buna ihtiyaç yok. Abdullah Gül'le 2004'te yaptığımız bir sohbette, o zaman Dışişleri Bakanı'ydı, bana 'Sarıkız' kelimesini söyledi. Ben hiçbir şey anlamadım. Yıllar geçmesi gerekti Sarıkız'ın ne demek olduğunu anlamam için. Nokta dergisi 2007 yılında yayınlayınca darbe planlarını, 'Aaa' dedik, 'Meğer Sarıkız oymuş.'

ERBAKAN HEM DİRENDİ HEM DİRENMEDİ

28 Şubat'ta Erbakan hem direndi hem direnmedi. 28 Şubat'tan hemen sonraki Bakanlar Kurulu toplantısında Erbakan bakanlara MGK toplantısını anlatıyor ve savunuyor MGK'da alınan kararları. 'Hükümetimize karşı yayınlanmadı, biz de katılıyoruz alınan kararlara' mealinde şeyler söylüyor. MGK kararlarını imzalamadım dedi ancak ilk kez o belge yayınlandı, imzaladığı görülüyor. 'Ben onun son sayfasını imzaladım' gibi şeyler söyledi daha sonra.

ÇETİN DOĞAN 'SİLAHLA DEĞİŞTİRİRİZ' DEDİ

28 Şubat'tan üç buçuk ay sonra hükümet değişti, o kadar da sürdü. DYP'de istifalar oldu, brifingler gerçekleşti, korkutmacalar oldu, 'Darbe yaparız, geliyoruz ha' dediler. 10 Haziran 1997 günü verilen bir brifingde 'Gerekirse bu hükümeti silahla değiştiririz' diye bir laf çıktı Genelkurmay'ın ağzından. Bunu söyleyen de yanlış hatırlamıyorsam o zamanin Harekat Başkanı Korgeneral Çetin Doğan'dı.

ÖZKASNAK NEŞELİ BİR SESLE 'GÖRDÜNÜZ MÜ?' DEDİ

1 Mart sabahı ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz ve ben de Genelkurmay Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ı aradım. Biraz geç de olsa döndü bana ve çok keyifli bir sesle şöyle dedi: 'Gördünüz mü İsmet Bey 21. yüzyılın ordusu yaptı mı nasıl yapıyor? Eski usül darbe filan kalmadı artık, biz post-modern dönemin ordusuyuz.' Post-modern darbe lafının kaynağı odur. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in de bazı gazetecilere 'Yaptığımız post-modern darbedir' diye konuştuğunu biliyoruz. Müellifi onlar, bizler değiliz yani."