Narcis Serra’nın kitabını değerlendiren Prof. Dr. Ahmet İnsel, kitabın sonuç bölümünde yer alan tespitleri yedi maddede bir araya getirdi.
1- Genel demokratikleşme sürecinde ilerleme kaydedilmezse, silahlı kuvvetler demokratikleştirilemez; ordunun denetimi alanındaki evrim yavaş ve sürüncemeli olabilir.
2- Partiler arasında, kendi duruşları için silahlı kuvvetlerin desteğini aramayacaklarına dair bir anlaşma reformların başlaması için bir önkoşuldur, zira yaranmaya çalışılan bir orduda reform zordur.
3- Eğer reformlar iddialı ise, seçim sandığında büyük bir çoğunluk yakalamak çok yardımcı olur; aksi takdirde uzatmalı bir sürecin yaşanması kaçınılmazdır. Gonzales’in başında olduğu İspanya Sosyalist İşçi Partisi, 1982 seçimlerinde oyların yüzde 48,3’ünü alıp, 350 milletvekillinden 202’sini kazanmıştı.
4- Ordu, olası askeri darbeler açısından artık bir tehdit oluşturmadığı zaman (demokratik) sağlamlaştırmanın sonuna gelinmiş demek değildir. Hükümetin güvenlik politikasını belirleyip, uygulaması ve ordunun devlet yönetiminde, diğer devlet güçleriyle diyaloğa giren bir kurum olmaktan çıkması gerekir. Ordu yönetimden ayrı ve özerk bir yönetim değil, idari yönetimin bir parçası olmalıdır. Ordu içinde komuta heyetleri türünden oluşumlar olmamalıdır.
5- Sivil denetimin hayati önem taşıyan temel aracı savunma bakanlığıdır. Serra,her yerde silahlı kuvvetlerin devlet başkanı veya başbakana bağlı olmayı tercih ettiğini hatırlatıyor. Savunma bakanına bağlı olmamak bir ordunun özerk olma potansiyeli arttırır. Savunma bakanının görevi orduya liderlik yapmak ve orduya komuta etmek olmalıdır.
6- Tek bir üniter yargı, demokrasi için kaçınılmaz bir gerekliliktir. (...) Bağımsız askeri yargıya son vermek, kendi kurallarını koymaya ve emir vermeye alışmış bir özerk güç odağını ortadan kaldırır.
7- Sivil denetim, hükümet ve silahlı kuvvetlerle sınırlı bir konu değildir. Toplum da işin içindedir. Sivil-asker ilişkilerinin demokratik normalleşmesi üç tarafta da anlaşma gerektirir.
Ordunun kendi iç denetimi ve öz düzenlemeleri, sivil denetimin yerini alamaz. Aksi takdirde ordu, askeri politika konusunda sivil otorite üzerinde karar almaya devam eder.
Silahlı güce dinsel bir kutsiyet atfedilemez
PROF. İnsel Serra’nın tespitlerine Türkiye’ye özgü ilaveler de yapıyor:
1. Militarist ideolojiyle ilgili. Orduyu peygamber ocağı olarak gören veya iktidara karşı muhalif duruşunu “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek ifade edenler, silahlı güce dinsel bir kutsiyet atfederek, onu dokunulmaz kılarlar.
2. Zorunlu askerlikle ilgili. Askerliğim sırasında albay yemin töreni sırasında yaptığı konuşmada, Türk’ün üç aşamadan geçerek erkek olduğunu söylemişti: Sünnet, askerlik, evlilik. Askerlik yapmamış bir Türk erkeği, eksik erkekti. Dinin ve ardından askeriyenin tornasından geçen Türk erkeği, ardından evde karısını ve çocuklarını hırpalayarak tam erkek olmalıydı. Dolayısıyla, demokratikleşme sürecinde ordunun yerini tasarlarken,
Türkiye’de zorunlu askerliğin kaldırılması, belki başka birçok ülkeden çok daha gerekli bir boyut olarak değerlendirilebilir. Prusya militarizminden devraldığımız ordulaşmış millet ideolojisine son vermenin olmazsa olmaz bir ayağıdır.
Askeri vesayetten çıkmak,
Türkiye gibi evrensel sol değerlerin siyasal alanda çok cılız biçimde yankılandığı, kadim ve güçlü bir militarist zihniyet ve refleksin var olduğu toplumlarda elbette uzun ve çetrefilli olacaktır.