Belgeler Sedat Ergin'in gazeteci olmanın ötesindeki rolünü gözler önüne seren referans bir metin oldu.
Normalde Sedat Ergin'in gazetecilik dışı rolünü anlamak için bu belgelere ihtiyaç yoktu.
Ancak son dönemde özellikle bazı gazetecilerin tutuklanmaları sonrasında başlattığı “Gazetecilik Etiği Dersleri”nin ne kadar içinin boş olduğunun anlaşılması açısından önemliydi.
Ergin ağzına siyah bant takarak sokaklara düşmüştü.
Ama biz onu 28 Şubat döneminden hatırlıyoruz aslında.
O zamanlar ayakları postallı, omzu apoletli biriydi Ergin…
28 Şubat'ın karargahlarından birini; Hürriyet'in Ankara Bürosu'nu yönetiyordu.
Ergin, 28 Şubat'ın Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisiydi.
Yönettiği büro ve kendisi ürettikleri materyallerle 28 Şubat'ın dinamosuydu.
28 Şubat'ın Hürriyet Ankara Bürosu, “Militarizm Tarihine” geçecek faaliyetler yürüttü.
Gazete üzerinden 28 Şubat Cuntası'na her türlü destek verilirken, Sedat Ergin'in bir köprü eleman olarak da kullanıldığını belgeler gösterdi.
Ergin, 28 Şubat sonrasında da derin yapılar adına birimler arası taşıma görevini üstlenmiş.
Derin yapı temizlendikçe, darbeci yapı eridikçe Sedat Ergin'in de eridiğini görüyoruz.
Bir zamanların imparatoru, Bakanların önlerini iliklediği kudretli temsilci, ağzına bant yapıştırarak sokaklarda gündem olmaya çalışıyor.
Tırmanan grafiği, tıpkı cuntacıların etkisi gibi tersine dönmüş durumda.
Peki deşifre sonrası Sedat Ergin'e bir şey olur mu?
Derin yapılarla işbirliği halinde olduğu böylesine ispatlanan bir gazeteci olarak konumunu kaybeder mi?
Meslektaşları kendisine tavır koyar mı?
Meslek örgütleri tepki gösterir mi?
Hayır, hiçbiri olmaz.
Çünkü olay pişkinlikle, susarak geçiştirilecek. Bunun örneği hala taze.
Sürekli batıdan örnekler veren Sedat Ergin'in yaptığı bu faaliyetler normalde batıda olur mu? Batıda bir gazetecinin böyle rolü ortaya çıksa ne olur?
Cevapları kendisine havale ediyorum. Ama ağzına bant takıp gazetecilik dersi vermeye kalkan Sedat Ergin'i ve onun yaptığı şeyin gazetecilik mi işbirlikçilik mi olduğunu anlamanız için kendi mahallesinden birisinin sözlerini örnek veriyorum.
28 Şubat döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'tan…
Özkasnak, yıllar sonra demokrat ve özgür gazeteci numaralarına yatan Sedat Ergin'i “O dönemde Genelkurmay karargahıyla çalışabilmek için askerî kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargah bir şey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalem” olarak niteleyip, “O dönem generallere yaranmak için herkesi ihbar edenler şimdi aslan kesildi” sözleriyle donuna kadar deşifre etmişti.
Bu sözlerden iki gün sonra da Hürriyet'te Ergin, Özkasnak'ı sakinleştirmeye çalışan bir yazı yayınladı ve Özkasnak'ı Washington temsilcisi olduğu dönemden beri tanıdığını, kendisinin Albay rütbesiyle Askeri Ateşe olduğunu, dostluklarının eskiye gittiğini filan yazarak, ortamı sakinleştirdi ve skandalı geçiştirdi.
Ergin yazısında 28 Şubat sürecine destek vermiş biri olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyordu tabi.
Skandal sonrası üç gündür köşesinden cevap vermiyor görüldüğü üzere.
Vermez, veremez…
Çünkü Özkasnak'ın ağzından dökülen cümleler, 28 Şubat'ta ve sonrasında yaptıkları nedeniyle söylediği hiçbir şey inandırıcı olamaz.
Fakat hiçbir şey de olmaz.
Deşifre sonrası ortaya çıkan utançla yaşamak ona ağır gelmez.
Yine ekrana çıkar etik ve gazetecilik dersleri verir.