1 Kasım 2010 Pazartesi

Referandumdan resepsiyona bu inat niye / Nevzat Tarhan

Başörtüsü kelimesi yerine türban kelimesini ısrarla ve vurguyla kullananların kozmik odalarda ikinci gizli bölümde ismi olan ve askeri harekat planlarında özel emir almayı bekleyen siviller olma ihtimali ne kadar?

İnatçı olanlar başını örtenler mi, başörtülüleri yok sayanlar mı? Kararı siz veriniz ama Türkiye’ye zarar veren bir süreç yaşıyoruz.

Türban kelimesini kullanmayacağım çünkü o kelimenin 1995’te 5nci Kolordu’da görevliyken istihbarat başkanının bana gösterdiği resmi yazı tecrübem var. O gün Genelkurmayın Psikolojik Harekat kaynaklı emrinde çizimlerle ‘Tavşan kulağı’ örtüsünü “Başörtüsü”, iğnelerle yapılan başörtüsünü “Türban” olarak tanımlandığını çok iyi biliyorum. O tarihlerde türban kelimesi çok bilinmiyordu. Ancak basındaki iyi çocukların iyi çalışması sonucu psikolojik harekat amacına ulaştı. İğneli başörtüsü modeli iç tehdit modeli olarak yaygınlaştı. Yani psikolojik hareket başarıya ulaşmıştı.

Başörtüsü kelimesi yerine türban kelimesini ısrarla ve vurgu ile kullananların kozmik odalarda ikinci gizli bölümde ismi olan ve askeri harekat planlarında özel emir almayı bekleyen siviller olma ihtimali çok yüksektir. Halen bu emrin kaldırılmadığını varsayarsak yaşananlar yerli yerine oturur.

Başını örtenler inatçı değiller çünkü inançlarının gereğini yapıyorlar.

Bir gün başörtülü olduğu için eczanede evrak imzası gerektiğinde “Abla parmağını bas” muamelesi gören, toplum baskısı sonucu “cahiller başını örter” algısının acısını yaşayan bir hanımın hatırasını dinlemiştim. Üniversite mezunu bu genç hanımı bir modern görünümlü bayan “Siz İran’dan 300’er dolar alıyorsunuz” diye suçluyor.

Onun verdiği cevap tam damardandı. ”Eğer Allah’ın emri olmasaydı 300 dolar değil 10 bin dolarda verseniz örtmezdim, örttüğüm için yaşadığım sıkıntıyı biliyor musun?” cevabıydı.
Bence Hayrünnisa Gül veya Emine Erdoğan hanımefendiler de bir çok bürokrat eşi gibi zaman zaman “Allahın emrinin ağırlığını” hissedip eşlerini nasıl zor durumda bıraktıklarını düşünmüşlerdir.

Fakat olaylara sadece siyasi ve ideolojik ön yargı gözlüğü ile bakanlar bunu anlayamıyorlar. Başörtüsüne büyük siyası anlam yüklendi. “Siyasi simge” iddiası ciddi bir iddia içinde güvensizlik ve tehdit anlamı var.

Hukukta “Suçun ve cezanın kanuniliği” ve “İspat külfeti müddeiye aittir ” ilkeleri var.

Eğer başörtüsü siyasi simge olsa idi yasaların hüküm maddesi ile tanımlanırdı ve ceza belirlenirdi. Böyle bir hüküm maddesi olmadığı gibi , Türkiye nüfusunun çoğunu düşman olarak tanımlayacak ve zan altında bırakacak belirsizlik ortaya çıktı.

Başörtüsünün siyasi simge olduğuna dair kanıt sadece “Ben bu amaçla örtüyorum” beyanı olabilir. Böyle bir beyan varsa onlar takip altına alınabilir. Kamu düzenini bozan eylemleri varsa gereken yapılır. Yanlış bile olsa düşüncesinden ve inancından insanları mahkum etmek ortaçağ zihniyetidir.

Genelkurmay Başkanlığı referandum sonrası yeni duruma eski tutumla karşılık verdi.

Cumhurbaşkanlığı köşkünde 29 EKİM 2010 Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna tam kadro katılmama kararı aldı ve alternatif resepsiyon yaptı. Ayrıca genelge yayınlayıp tesettürlü protokol durumlarında temas etmeden uzaklaşma krokisi verildi.

Şu anda Jandarmanın herkesi fişlediğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Şu anda alternatif siyasi koalisyon oluşması için neler yapılacağı ile ilgili bilgi notları yazıldığından kimsenin şüphesi olmasın.
Şu anda kaos ve istikrarsızlık oluşturmak için JİTEM ve BÇG gibi yapıların emir komuta zinciri dışında harıl harıl çalıştıklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

Neden çünkü adamlar tesettürlü birisini gördüklerinde “kategorize bir nefret” hissediyorlar, ellerinde değil.
Neden çünkü adamlar tesettürlü insanları iç düşman olarak görüyorlar menfaatleri onu gerektiriyor.
Neden çünkü adamların “Sen kimsin ki?” dediği ve küçük gördüğü kişiler iktidara geldiler her alanda kaliteyi temsil etmeye başladılar.
Neden çünkü her şeye siyasi ve ideolojik gözlükle bakıyorlar ve sosyolojik değişimi göremiyorlar.
Neden çünkü derin komiteler saf Generallerimizi “İran tipi rejim” korkusu ile kullanıyorlar.
Neden çünkü “Türkiye’de İran tipi bir rejimi kabule hazır toplum var mı?” dediğimizde evet cevabı veremiyorlar.
Neden çünkü “AB yolundaki bir Türkiye’de İran tipi dini bir faşizm ihtimali mi daha yüksek yoksa Hitler tipi ırkçı faşizm ihtimali mi yüksek?” sorusuna iddialarına uygun cevap veremiyorlar.

Mamafih halk arasında “Köprü yöntemi” ile çözülen sorun devlette de çözülecek. ABD ‘e zenci beyaz sorunu ve eşcinsellere yönelik homofobi sorunu böyle çözüldü.

Birbirlerini tanıyan gruplar ve insanlar önyargılarını ve varsayımlarını yavaş yavaş değiştiriyorlardı. Çünkü diyalog sonrası oluşan “psikolojik köprüler” gerilimi gideriyordu.
Bunun için diyalogu kopartan bloklaşmaya, devletin iki başlı olduğu ve kamu düzeni bozuluyor algısına sebep olan davranışlardan kaçmaya devam etmek gerekir.

Özetle formül; bilimin öngörüsüne uygun olarak ‘bedeli ne olursa olsun’ daha çok diyalog daha az önyargı.