Anladık; yenilmişlik psikolojisi bazı insanların asabını fena halde bozmuş. Anladık; ma'şeri vicdanda beklediği yankıyı bulamayanlar hırçın bir ruh haline kapılmış.
Anladık; yeni Türkiye'yi (hatta yeni dünyayı) kavrayamamak, teveccüh bekledikleri insanlardan kendilerini uzaklaştırmış ve bu durum kavgacı bir çizginin devamını sağlamış... Ancaaak! Halkla barışmak için herkese kucak açmak mı gerekir; yoksa herkesle yaka paça olmak mı? Bir haftaya sıkışan ve toplumsal kutuplaşmayı en uç noktalara kadar savuran fotoğraf karelerini hatırlamak gerekiyor:
Cumhuriyetimizin 87. yılı münasebetiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde resepsiyon veriyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ortada yok. Niçin? "Başörtüsü ile ilgili değil..." diyor CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Peki, neyle ilgili? Makul bir cevabı yok bu sualin. Güya parti üyelerini serbest bırakmışlarmış. Ve tesadüfe(!) bakın ki, resepsiyonda CHP yönetim kadrosundan insan bulmak imkânsız.
Aynı CHP, birkaç gün önce düzenlenen bir başka Cumhuriyet resepsiyonuna tam kadro katılmıştı oysa. Cumhuriyet Gazetesi'nin düzenlediği resepsiyona Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi tam katılıyor da, Cumhurbaşkanı'nın resepsiyonuna niçin hiçbir yetkili şahıs katılmıyor? Cumhuriyet resepsiyonu denilince akla hemen Cumhuriyet Gazetesi'nin resepsiyonu gelmiyor olsa gerek. Vakıa, gazetenin böyle bir program yapmasında ve CHP zirvesinin bu programda tastamam hazır olmasında bir mahzur yok; lakin Cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda ortaya koydukları hırçın ve kavgacı tavrın hesabını vermek zorundalar. DSP'nin orada olması bile CHP'yi utandırmaya yeter; çünkü konunun laiklikle ya da solculukla ilgisi yoktur...
Askerler niçin katılmıyor peki? Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hiç kimsenin aile şirketi değil ki dilediği gibi hareket edip 'la yüsel' bir çerçeve çizsin kendine. Cumhurbaşkanı, TSK'nın başkomutanıdır. O koltuk, Mustafa Kemal Atatürk'ten kalma bir makamı temsil ediyor. Şu an görev yapan bütün komutanlar, Cumhurbaşkanı'nın emri altındadır. Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı doğru söylüyor. Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK), Yüksek Askerî Şûra'da (YAŞ) vs. Cumhurbaşkanı'nın otoritesi altında vazife yapan komutanların Cumhuriyet'in 87. yılını kutlama söz konusu olduğunda programa gelmeme hakları bulunmamakta. Resepsiyona katılmamak sadece Sayın Abdullah Gül'e saygısızlık değil; Cumhuriyet'in asıl sahibi 'cumhur'a da saygısızlıktır. TSK gibi arkasında yüzlerce senelik geleneği olan bir kurumun böyle bir yanlış içinde olması asla kabul edilemez...
Genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden beri Sayın Kılıçdaroğlu, "sıcak, sempatik, herkese saygılı, herkesi kucaklayan" bir portre sergiliyordu. Ancak ne acıdır ki, Kemal Bey o koltuğu ısıttıkça herkesin hoşuna giden o sempatik imajından uzaklaşıyor. İşte son örneği: CHP Gençlik Kolları, CHP Genel Merkezi'nde bir sergi açmış. Serginin ismi, "AKP Eziyetleri". Sayın Kılıçdaroğlu da etrafa gülücükler dağıtarak bu serginin açılışını yapıyor. Sergi dediğime bakmayın; asabı bozuk çizgilerden nefret damlıyor, aşağılama kokuyor, kutuplaşma pohpohlanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hüseyin Çelik, Bülent Arınç, Fethullah Gülen Hocaefendi... Hemen herkese ağır hakaret sayılabilecek böyle pespaye bir serginin CHP'ye nasıl zarar vereceğini parti yönetimi bilmiyorsa, üzülerek belirtmeliyim ki, bu kişiler uzayda yaşıyor. Benzer bir serginin CHP'liler için yapıldığını farz edip empati yapmak çok mu zor? Açık söylüyorum, bu uzlaşmasız kafayla CHP sittin sene iktidar yüzü göremez; göremeyecek. Çünkü insanların kalbini kırmakla kalmıyor; evrensel hukukta suç sayılan ayrımcılık (discrimination) ve nefret suçu (hate crime) gibi iki büyük günahı irtikâp ediyor. Böyle bir mantıkla iflah olmaları mümkün değil.
Saygısızlığı, sevgisizliği, kutuplaşmayı vs. resmedecek vakaları uzun uzadıya yazsam, galiba bu sütun yetmeyecek. Cumhurbaşkanı'nın eşine 'eğreti gelin' demekten başlayarak bütün hakaretleri tek tek örneklendirmenin bir faydası da yok üstelik. Yazılanları okuyup, konuşulanları dinleyince "Edep ya Hû!" demek geliyor içinizden. Edep yahu, edep!