HİLMİ Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olduğu 30 Ağustos’ta düzenlenen resepsiyonda (kabul resminde) Org. Yaşar Büyükanıt konukları “İkinci Başkan” sıfatıyla karşılayıp “Hoş geldiniz” dediği için doğrusu ortada yadırganacak bir şey yokmuş gibi gelmişti. Sonra İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olduğu 30 Ağustos resmi kabulüne gittik.
Askerler tarafından düzenlenen bir törene veya etkinliğe gidenler bilir. Belli noktaya geldikten sonra nerdeyse 10 metre aralıklarla sizi yönlendirecek birini karşınızda bulursunuz.
Daha “Ben neredeyim?” diyemeden kendinizi size uygun gördükleri nokta neresi ise orada bulursunuz.
Ve “Demek ki bu protokole göre bana biçilen elbise bu imiş” dersiniz.
Eh... Her olayın protokolü kendi özelliklerine göre düzenlendiği için çoğu kez diyeceğiniz laf kalmaz. Çok çok bir sonraki çağrıda özür dilersiniz.
Ama önce İlker Başbuğ’un, dün de yeni Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in verdiği resepsiyon bizi, “Ya konuklarınızı sınıflara ayırmaktan -ve onlara karşı ayıp etmekten- vazgeçin, yahut bu muameleye katlanacak olanları çağırın” demeye mecbur etti.
Anlatalım:
İlker Başbuğ’un resepsiyonunda konukları Genelkurmay Genel Sekreteri olan Tümgeneral ile eşi hanımefendi karşılamıştı.
Neden kendisi değil de Genel Sekreter?
Önceki akşam verilende ona bile nail olamadık. Çünkü yönlendirmeler bizi bir kalabalığın ortasına atıp bıraktı.
Bizim Komutanlar konuklarını bile “kategorilere ayırmaktan” ne zaman vazgeçerler, vazgeçerler mi, geçmezler mi bilmiyoruz.
Ama eğer sizi davet eden -örneğin- Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ise, size “Hoş geldiniz” demesi gereken de o değil midir?
Hayır!
Siz aldığınız daveti önemsediğinizi göstermek için -örneğin- İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorsunuz (hoş kapı komşu olsa da fark etmez ya) ama sizi davet eden zatın değil elini sıkmak, yüzünü dahi göremeden dönüp geliyorsunuz.
Neden?
Çünkü siz, “Hoş geldiniz” demeye değer konuklardan değilsiniz.
Var mı Allah aşkına dünyada böyle bir nezaket?
Eğer beni bir “Hoş geldin”e bile layık bulmuyorsan neden çağırıyorsun?
Çağırma, beni de üzme!
“Efendim, çok sayıda insanı çağırınca böyle oluyormuş!”
O zaman ya “az sayıda” insan çağır veya Cumhurbaşkanı Özal’ın, Demirel’in yaptığı gibi, konukları iki (yahu üç) ayrı resepsiyona böl.
Ev sahibinin konuklarına “aşağılandıkları hissini vererek” teşekkür kazanmasının bir yolu var mı?
Bu da bize ders olsun!
Bir daha mı? Tövbe...