21 Eylül 2010 Salı

TSK'dan ayrılan Türk subayının ruh hali

Siyasete karışmaması gereken TSK mensuplarının hayata politikacılardan daha siyasi baktığı gösteren ve Türkiye'deki gelişmelerin bazı subayların ruh halini nasıl etkilediğini göseteren ilginç bir söyleşi:

Cumhuriyet gazetesinde bugün "imamlar askerin içinde de örgütlü" manşeti ile sunulan röportaj, hayata siyaset öncelikli bakan Türk Subaylarının ruh halini gözler önüne sermesi açısından önemli ipuçları veriyor.

Yıllardır yayınlanan ve Türkiye'nin en çok satan dergileri arasında yer alan Sızıntı'dan yeni haberdar olan Subay, başörtüsü meselesinde hata yaptıklarını kabul ediyor. Deniz Kuvvetlerine cemaat operasyonu yapıldığına ve operasyonların süreceğine inanıyor...

Türkiye'yi dosya tutanlar ve kılıç tutanlar diye ikiye ayıran subay, kendisininin dosya tutanlarla aynı statüde görülmemesi gerektiğine inanıyor. Kendisini İnebahtı savaşından kurtulan levent gibi gören istifacı komutan terfiyi önemli bulmasa da takdir edilmemesine içerliyor.

İşte Barkın Şık imzalı Cumhuriyeti gazetesinin manşet haberi

Komutanı olduğu Deniz Harp Okulu’na yapılan saldırılar sırasında kendisine sahip çıkılmadığı gerekçesiyle istifa eden Tuğamiral Türker Ertürk, Cumhuriyet’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Cemaatin TSK içinde uzantıları ve imamları olduğunu; bunların bilgi sızdırdığını söyleyen Ertürk, Türkiye’nin transformasyona uğratılmaya çalışıldığını kaydetti.

Ertürk, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na yapılan operasyonun diğer kuvvetlere de sıçrayacağını belirtirken, “Teknolojiye sorgulamadan, tedbirini almadan geçtik, fecaat bilgileri buradan verdik” dedi. Telefon dinlemeleri nedeniyle insanların paranoyaklaştığını ifade eden Ertürk, “Resmi telefonlarda bize kota tanınır. Eskiden kotalar yetmezdi. Şimdi dörtte biri bile doldurulmuyor” diye konuştu.

Ertürk, istifa etmesinin ardından Cumhuriyet’e verdiği röportajda, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın en önemli eğitim kuruluşu olan Deniz Harp Okulu Komutanlığı’nda 2008 - 2010 yılları arasında yaşadıklarını anlattı. Başından geçenleri kitaplaştıracağını da ifade eden Ertürk’ün değerlendirmeleri şöyle:

Görüntüleri cemaat uçuruyor: 11 Ağustos 2008’de Deniz Harp Okulu’ndaki görevime başladım. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, ‘Türker seni ateşin ortasına gönderiyorum’ dedi. Göreve başladıktan sonra saldırılar artarak devam etti. Nisan 2009’dan sonra konsantrasyon kuvvetlendi. ‘Bu okulda fuhuş yapılıyor, ibadet yasak, dindarlığa izin verilmiyor, Alevi yapılanması var, eşcinseller var’ şeklinde saldırılar oldu. Bir öğrenci, ziyaretçi salonunda, dışarıdan gelen bir kız arkadaşının elini tutunca bile bu görüntüler hemen okul dışına uçurularak, exagere (abartma) ediliyor. ‘Bu okulda ahlaksızlık yapılıyor, bu okulda götüren götürene’ diye yayın yapılıyor. Cemaat uçuruyor. İçeride uzantılar var. Kimin olduğuna anlamanıza imkân yok. Uzun süredir yatırım yapılıyor bu işe. Her seviyede var uzantılar. Bunlar genelde, disiplinsiz, çalışma performansı düşük insanlar değil. Belki benim bile en gözde subayımdır, astsubayımdır.

Öğrencilerimi sorgulatmadım: 32 öğrencimi imzasız ihbar mektubu ile ‘eşcinsel’ diye ihbar ettiler. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir heyet geldi. ‘Bu öğrencileri sorgulayacağız’ dediler. Böyle bir iddia ile sizi sorgulasalar, ‘Sizin kuruma güveniniz kalır mı? Motivasyonunuz kalır mı’ diye sordum. ‘Ben bunu yaptırmam, uygun değil’ dedim. O dönemin Eğitim Öğretim Komutanı Kadir Sağdıç’ı aradım. ‘Komutanım, bu çocukların ruhlarında onarılmaz yaralar bırakırız. Bu 20 sene sonra subayken, komutanken tesir eder’ dedim. ‘Türker haklısın’ dedi. Metin Ataç’tan onay aldı, heyeti bir şey yaptırmadan geri gönderdik. Bu olay çok kısıtlı personel arasında döndü ama bu bilgi de basına sızdı. Hakkında iddia bulunan öğrencileri daha sonra kendi kurduğum bir heyetle ben 25 saat aralıksız sorguladım. Sorguları ses kaydına aldırdım. Daha sonra deşifre ettirmek için. Bu ses dosyaları da dışarı çıktı. Çok kısıtlı tutmama rağmen. Bulamadım kim? Komutan, ‘Bul’ diyor bulamıyorum. İçerden bilgi verildi mi bunu bulmanız çok zor. İhbar mektupları ile ilgili bir dosya oluşturdum, Kuzey Deniz Askeri Mahkemesi’nde dava açtım, mart ayında. Savcı, herkesi tek tek soruşturdu. Çocukları GATA’ya sevk ettiler. Hepsi, ‘görevini yapabilir’ diye rapor aldı.

Kötü çıkmaz bunlardan: 28 Şubat öncesinde 6 kişi attım ben. Birisi elektronik astsubayı, takdirname vermişim 1 ay önce. En güvendiğim adam. Yıkıldım ben bu adam çıkınca. ‘Bize bir gün emir gelecek bu gemiler buradan kalkmayacak’ diye ifade verdi. Gözüm kapalı güvendiğim bir çocuk. Kötü asla bulamazsınız. Bunların arasından çıkmaz. 1977 - 78 yılları, bizim okuldan ilmi yetersizlikten atılan Arman Yavaşoğlu isimli bir arkadaşımız var. Okuldan atıldı İTÜ’ye girdi. Bizden ayrılamıyor tabii. Bir gün Kadıköy’de buluştuk. Türker dedi: ‘Bir dergi var üniversitede dağıtıyorlar. Derginin adı Sızıntı. Bunu Fethullah Gülen çıkarıyor’ dedi. Ben ilk defa adını o zaman duyuyorum. ‘25 - 30 yıl sonra iktidara geleceğiz diyorlar’ dedi. ‘Yok artık’ dedim.

Dosya tutanla bir tutulmamalıydım: Ben savaşıyorum. Elimde kılıç cephedeyim. İsabet alıyor muyum, alıyorum. Belki hatalar da yapıyorum. Ama ben kendimi şöyle düşünüyorum; 1571 İnebahtı Deniz Savaşı, 20 bin şehit veriyoruz. Sıkı bir dayak yiyoruz. Geriye kalanları Uluç Ali Paşa kurtararak İstanbul’a getiriyor. Sarı Selim padişah, Sokullu Sadrazam, onların takdirine mazhar oluyor. Ben de savaştan çıkmıştım. Ben de muzaffer değildim ben de isabet almıştım ama elimde kılıç savaşıyordum. Dosya tutanla bir tutulmamalıydım. Terfi önemli değil. Önemli olan amirlerin tarafından takdir edilmemek.

Bana taarruz etmiyorlar: Bunlara darbe yapmasını öğretiyorlar, demokrasi öğretmiyorlar diye yayın yapıyorlar. Amirlerime telefon açıyorum. Komutanım basın turu düzenleyelim diyorum. Karşıdan ses alamıyorum. Diyorum ki; ‘Bizim okulda sosyal dal bile yok. 5 tane mühendislik dalı var. Biz burada matematik, termo dinamik, akışkanlar mekaniği, yapay zekâ okutuyoruz. Burada demokrasi ile yan yana gelmeyecek ne var?’ Ya susalım. ‘Komutanım bana taarruz etmiyorlar. Deniz Harp Okulu’na taarruz ediyorlar’ diyorum. ‘Uğraşalım bunlarla’ diyorum. ‘Zaten tirajları düşük, ilgilenen de yok biz üstüne gidersek olay büyüyor sus.’ Bana taarruzları nedeniyle tetikçi gazeteler aleyhine dava açtım. Ama kaybettikleri tazminatları ödemiyorlarmış. 300 trilyon borcu olan yayın organı nasıl yayın yapıyor? Soruyorum size.