1 Eylül 2010 Çarşamba

'Zorunlu askerlik', militarizmin temeli... / Oral Çalışlar

Tek tip askerlik projesi, zorunlu askerlik konusunda zaten var olan tartışmaları körükledi. Henüz askerliğini yapmamış olan üniversite mezunları ve öğrencileri, endişe ve tepkilerini daha yaygın şekilde dile getirmeye başladılar,buna paralel olarak bedelli askerlik tartışmaları da yeniden gündeme geldi. Ahmet İnsel,dün, Radikal’deki köşesinde, askerlikte statü konusunu değerlendiren bir yazı yazdı. Okumuş ve paralı gençlerin, kısa dönem askerlik, bedelli askerlik gibi taleplerini bir ‘statü’ talebi olarak değerlendirdi ve eleştirdi.
***
‘Zorunlu askerlik’ militarist düşünce şeklinin topluma benimsetilmesinin en geçerli yöntemleri arasındadır. Bütün topluma, bütün erkeklere verilmek istenen mesajın özü şudur: “Hangi eğitim düzeyinde olursanız olun, sivil hayatta hangi statüde olursanız olun, asker sizin üstünüzdür ve en küçük rütbeli subay-astsubay bile sizi bir emir komuta zinciri altında idare eder.”

Askerlerin dokunulamaz ve erişilemez statülerinin ortalama vatandaşa benimsetilmesi amaçlandığı için, zorunlu askerlik, militarizmin elinden kaçırmaya kolay kolay razı olamayacağı bir ayrıcalıktır. Bedelli askerliğe bu kadar karşı çıkılmasının arka plandaki nedeni de budur.
***
‘Okumuş’ gençlerin hegemonik ve ezici militarist kültürün karşısında,yedek subaylık,kısa dönem askerlik gibi seçeneklerinin olması,askerin toplum üzerindeki koşulsuz hegemonya idealine ters düşüyor.Şu an gündemde olan ve herkesin (9 ya da 12 ay) tek tip askerlik yapmasını,yedek subaylığın da kaldırılmasını öngören proje, militarizmin hegemonyası temelinde kurgulanmış bir proje.

Bu proje,gençler arasındaki statü farklılıklarını azaltıcı bir girişim gibi gösterilse de, asıl mesele,askerlerin toplumun geri kalanına karşı sahip oldukları statü üstünlüğünün bir kez daha tescillenmesi ve perçinlenmesi.

Tek tip askerlik, ancak,askeri elitle toplumun geri kalanı arasındaki hiyerarşik uçurumun genişletilmesi sonucunu verir. Tek tip askerlik, militarizmin, ‘sen avukat da olsan, mühendis de olsan, mimar da olsan,sanatçı da olsan,akademisyen de olsan, 5 yabancı dil de bilsen, en alt rütbeli asker bile senin üstündedir’ mesajını üniversite mezunlarına empoze etmek için daha geniş bir zaman dilimi elde etmesini sağlar.

Eşitlikçilik; militarizm karşısında eşit koşullarla teslim olmanın zeminini hazırlayarak değil sivilleşmeyle olur,zorunlu askerlikten adım adım uzaklaşmanın yollarını geliştirerek olur. Militarizme göre toplumdaki tek ayrıcalıklı statü askerlik, tek anlamlı statü farklılığı da asker olanlarla toplumun geri kalanı arasındaki farktır.
***
Askerliğin kısaltılması,bedelli askerlik vb. konularki en yaygın itiraz, ‘asker sayısının yetmemesi’. (Asker yetersizliği de gerekçe gösterilerek gündeme getirilen herkesin 9/12 askerlik yapması yönündeki projenin asker sayısını arttıracak değil azaltacak olması da bu bağlamda ayrıca şaşırtan bir paradoks).

Orduda ‘posta’ adı verilen, subayların ve hatta ailelerinin hizmetine koşulan binlerce asker olduğunu biliyoruz. Şoför, aşçı, berber, hatta subay eşlerinin hizmetindeki ‘asker’ kuaförler vatan savunmasına mı hizmet ediyor? Orduevlerinde garson olarak kullanılan askerlerin sayısı kaçtır?

Tek tip askerlik için ortaya koyulan argümanlardan biri de ‘eğitimli insan gücünden daha fazla yararlanma isteği’. Peki, eğitimli insan gücünden daha fazla yararlanılması ne anlama geliyor? Mimarlar, mühendisler, avukatlar, sanatçılar, akademisyenler 3 ya da 6 ay daha uzun süre askerlik yaptıklarında, ülkenin güvenliği açısından birşey mi kazanılıyor?

3 ya da 6 ay daha uzun süre askerlik yapan avukat, PKK konusunda dahiyane bir çözüm mü üretiyor askerliği sırasında? Ya da zorunlu askerlik görevini yapan bir mimar,Türk ordusunu dünyanın en güçlü orduları arasına sokan özel bir silahın çizimini yaparak Türkiye’yi dünya lideri haline mi getiriyor? (Türkiye’de, bundan çok uzun yıllar önce üniversite mezunlarına askerlik yerine Anadolu’da öğretmenlik yapma seçeneğinin sağlandığını hatırlamakta da bu bağlamda yarar var.)

Eğer ‘eğitimli insan gücünden daha fazla yararlanmak istiyoruz’ cümlesini seven bir kurum, o eğitimli insan gücünü aylar boyunca (bilgisayar erişimine de sahip olamadığı) bir alana yerleştiriyor ve o alanda ondan izmarit toplamak, patates soymak, çukur kazıp doldurmak, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde nöbet tutmak, santral memurluğu, kantincilik gibi faaliyetlerde yararlanıyorsa, bu ironik bir tablodur. Eğer mühendislerin, avukatların, mimarların, akademisyenlerin asker çocuklarına özel ders vermesi, ‘eğitimli insan gücünden yararlanma’nın ve ‘ülkeyi düşmana karşı savunmanın’ zorunlu yolu olarak algılanıyorsa ortada çok ciddi bir mantık sorunu vardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli ihtiyaçlarını diğer kamu kurumları gibi maaşlı kadrolarla gidermek yerine, tam bir angarya anlayışı içinde (üniversite mezunu olan ya da olmayan)askerlere ‘ücretsiz hizmet’ yaptırma yolunu benimsemiş olması üzerine birçok söz söylenebilir... Angaryanın anayasaya aykırı olduğu,bunlardan sadece bir tanesi.
***
Zorunlu askerlik, ‘millet-devlet’, ‘millet-ordu’ ilişkisinde ordunun üstünlüğünü/önceliğini bilinçaltımıza kazıyan bir boyuta sahip. Genelkurmay Başkanlığı ‘güçlü ordu’ sözünü üste yazarak altına ‘güçlü devlet’ sloganını boşuna eklemiyor. Orada bir hiyerarşi söz konusu. ‘Güçlü ordu olmadan güçlü devlet olmaz.’ sloganı boşuna tercih edilmiyor

‘Güçlü ordu’yu, milletin ve devletin üstünde gören zihniyetle, ‘zorunlu askerlik’ arasındaki bağın toplum tarafından ne oranda algılandığını bilmemiz zor. Ama komutanlar bunu çok iyi biliyorlar.

Duyuru panolarına ve bilboardlara asılan o afişler tesadüf değil...