15 Eylül 2010 Çarşamba

YAŞ mağdurları genelkurmay başkanlarından hesap sorabilir / Lale Kemal

Hiç kimse, kargaların bile güldüğü bahanelerin arkasına saklanıp, referandumda kabul edilen Anayasa değişiklik paketiyle, AK Parti’nin ülkeyi sivil dikta rejimine götüreceği iddialarında bulunmasın. Bu paket, demokrasi yolunda kapıyı önemli ölçüde araladı ama yepyeni bir anayasa ile ancak normalleşebileceğiz, bunu da bilelim. Yalnız bir sorun var... Demokrasi yolunda ilerlerken, iktidarı yepyeni bir sivil anayasa hazırlanması için yüreklendirecek bir liberal demokrat partinin olmayışı çok ciddi bir eksiklik olarak karşımızda duruyor. Zira, mevcut muhalefet partilerinin, statükocu zihniyetin söylemleriyle sivil bir anayasaya destek olmalarını beklemek hayalcilik olur.

Ben yine de pazar günkü referandumda daha fazla demokrasiye “Evet” diyenlerin oranının yüksek çıkmasından da cesaret alarak yepyeni, özgürlükçü bir oluşumun ortaya çıkacağını hissediyorum. Sandıktan çıkan sağduyu, beni böyle bir oluşumun doğacağı konusunda ümitlendiriyor.

Reform paketinde yer alan 26 maddenin tümü de, 30 yıllık bir gecikmeyle de olsa statüko zincirlerini birer birer kırmamızı sağlayacak, kırılan onurlarımızı bize geri verecek ve daha fazla özgürlük sağlayacak unsurlar içeriyor. Kırılan onurlarımız derken, YAŞ kararlarıyla, hukuksuz bir biçimde ordudan atılmış olan yaklaşık 1.600 subayı da kastediyorum.

Anayasa değişiklik paketi sayesinde, YAŞ kararıyla ve çoğunluğu irticacı oldukları gerekçesiyle ordudan atılan subaylar, artık yargıda hak arayabilecekler.

12 Eylül mağdurları, Geçici 15. Madde’nin yürürlükten kaldırılmasının ardından darbecilerin yargılanması için suç duyurusunda bulundular bile.

Paketteki diğer önemli maddelerden biri de genelkurmay başkanlarının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılanmalarının önünün açılacak olması. Böylece şimdiye kadar toplumun büyük bir bölümünün farkında olmadığı ya da içselleştirdiği mutlak bir dokunulmazlık kaldırılmış; başbakanlar bile görevleri ile ilgili suçlardan yargılanabildikleri halde başbakana bağlı bir devlet memuru olmalarına rağmen, hiçbir şekilde yargılanamaz durumda olan genelkurmay başkanlarının da görev suçlarından dolayı hesap verebilir olmaları sağlanmıştır.

Genelkurmay başkanlarının da görevleriyle ilgili suçlarından dolayı yargılanmalarının mümkün hale gelmesiyle birlikte, komutanlara karşı ilk davaların da, yine bu anayasa değişikliği ile hak arama imkânına kavuşan YAŞ mağdurları tarafından yapılacak şikâyetler üzerine açılmaları beklenebilir.

Bir askerî kaynağıma göre, YAŞ mağdurları, aşağıdaki şu yasal hususlar çerçevesinde kendilerini mağdur eden genelkurmay başkanları hakkında dava açabilecekler;

“1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 115. maddesine göre astı hakkında keyfî işlem yapmak ya da yapılmasını emretmek iki seneye kadar hapis cezasını gerektiren bir suç. Aynı kanunun 144. maddesiyle yapılan atıf nedeniyle görevi kötüye kullanmak da Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi kapsamında üç yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suç. Konuya ilişkin literatür incelendiğinde kamu görevlilerinin takdir yetkilerini keyfî kullanarak kişilere zarar vermeleri durumunda da görevlerini kötüye kullandıklarının kabul edildiği görülüyor.

İrticai faaliyetlere karıştıkları iddiasıyla hukuki itiraz yolları kapalı olarak YAŞ kararı ile TSK’dan ihraç edilen personelin durumu incelendiğinde, bu personel hakkındaki dosyaların 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun 50 ve 94. maddeleri ile Subay ve Astsubay Sicil Yönetmeliklerinin ilgili maddeleri uyarınca Genelkurmay Başkanı’na sunulduğu ve Genelkurmay Başkanı’nın hukuki itiraz yolu açık olarak Milli Savunma Bakanı imzasıyla TSK’dan çıkarma alternatifi de mevcut olduğu halde bu yolu seçmeyerek takdir hakkını YAŞ kararı ile ayırma yolunu seçmek yönünde kullandığı görülmektedir.

926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun 50 ve 94. maddeleri ile Subay ve Astsubay Sicil Yönetmeliklerinin ilgili maddeleri incelendiğinde, irticai faaliyet gösterme diye bir ayırma yolunun olmadığı, bu işlemin hukuki adının ‘Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma’ olduğu görülür.

Kamu görevlilerinin kendilerine tanınan takdir hakkını objektif kullanmak yükümlülükleri vardır. Yani keyfî davranamazlar. Ancak Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nin internet sayfasında yer alan bazı kararlar incelendiğinde, takdir hakkının objektif kullanılıp kullanılmadığı konusunda şüpheler oluşabilir.

Örneğin pek çok personel irticai görüşleri benimsediği ve bu yönde faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle YAŞ kararı ile hukuki itiraz ve hak arama yolu kapalı olarak TSK’dan çıkarılmışken, irticai görüşleri benimsediği ve bu yönde faaliyetlerde bulunduğu düşünülen bazı personel ise Milli Savunma Bakanı imzalı kararname ile hukuki itiraz yolu açık olarak TSK’dan çıkarılmış ve bu personel Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava açarak itiraz edebilmiş ve hak arayabilmiştir. (AYİM’in 26.12.1995 tarihli ve E.1995/1265-K.1995/1196 sayılı kararı, 22.02.2000 tarihli ve E.1999/754-K.2000/205 sayılı kararı vb.)”

Genelkurmay başkanlarının görevleriyle ilgili suçlar nedeniyle şimdiye kadar yargılanmaları mümkün olmadığından, takdir hakkının keyfî kullanılması iddiasıyla şikâyetçi olmak isteyenlerin yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ancak bugünden sonra, yukarıda da detaylandırıldığı üzere, şimdiye kadar YAŞ kararı ile TSK’dan çıkarılan herkesin dönemin genelkurmay başkanları hakkında, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 115 ve 144. maddeleri ile TCK’nın 257. maddesine istinaden suç duyurusunda bulunabilmelerinin ve bu kişilerin Yüce Divan’da yargılanabilmelerinin önü açıldı.

Duyurulur...