Gözümüz aydın!!! Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün açıklamasına göre Türkiye, Amerikan Lockheed Martin firmasının öncülüğünde üretim aşamasına giren F-35 adlı savaş uçaklarından 116 adet almayı planlıyormuş. Böylece daha önce 10 milyar dolar ödeyip alacağımız 100 uçağa 16 adet daha eklenmiş oldu. İlave savaş uçağı alımının toplam maliyetinin beş milyar dolar artarak 15 milyar dolara çıkması bekleniyor. F-35 kapsamında, yerli firmalara, bu uçak parçalarının üretiminde iş payı sağlanmış olması nedeniyle 10 ya da 15 milyar doların yarısının Türkiye’ye geri döneceği, dolayısıyla ekonomiye katkı sağlanacağı belirtiliyor. Acaba gerçekten durum böyle mi, pek zannetmiyorum.
Zira en büyük katma değer, bilgi ve teknolojilerin geliştirilmesi ve ortaya çıkan ürüne ilişkin fikrî mülkiyet haklarına sahip olup olmamanızda yatar. Diğer bir deyişle, finansmanına katkıda bulunduğunuz uluslararası ya da bir yabancı firma ile gerçekleştirdiğiniz projelerde, eğer bir sistemi ileriye dönük geliştirme hakkına sahip değilseniz, örneğin, aldığınız iş payının ekonomiye katkısı fazla değildir.
Türkiye’ye herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın F-35 satın alabilme ve birtakım parçalarının da ülke içinde imalat ve montajını yapabilme hakkının tanındığını biliyoruz.
Geleceğin büyük uçağı diye de anılan ve Türkiye ile birlikte dokuz ülkenin dahil olduğu Amerika önderliğindeki F-35 savaş uçakları, bir ortak geliştirme projesi. Dolayısıyla, ülkelerin, F-35 üretimine ilişkin küresel tedarik zincirinden pay alabilmek için önceden bunun geliştirme maliyetlerine katkıda bulunmaları gerekiyor.
Bu kapsamda Türkiye, F-35’e ilişkin geliştirme maliyetlerine diğer bir deyişle Araştırma ve Geliştirme (AR&GE) maliyetlerine katıldı. Bakan Gönül’ün 23 Ocak 2010 tarihinde gazetelerde yer alan açıklamasına göre, Türkiye AR&GE maliyetlerine yaklaşık bir milyar dolar ile katıldı. F-35 projesinde Türkiye, alacağı her uçak başına 100 milyon dolar ödeyeceği gibi, bir de bunun geliştirme safhasında yaklaşık bir milyar dolar AR&GE masrafına katkıda bulunuyor. Hadi her uçak karşılığı ödeyeceğimiz para karşılığında uçak alıyoruz. Peki uçağın geliştirme safhası için ödediğimiz bir milyar dolar karşılığında bir şey alabiliyor muyuz?, F-35 uçağını oluşturan tüm ana alt sistemler, bileşenler, yazılım, teknik bilgi ve üretim bilgi paketleri üzerinde Türkiye’nin herhangi bir fikrî mülkiyet hakkı olacak mı? Bu soruların yanıtlarının verilmesi lazım.
Türkiye’nin proje sonunda ortaya çıkacak teknik bilgi ve üretim bilgi paketleri üzerinde herhangi bir hakkı veya sahipliğinin olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer bu olmuyor ise olay, tamamen ABD’nin bir projesinin AR&GE maliyetini yüklenmekten farklı bir şey olur mu? Örneğin, buna benzer şekilde, kendi Amerikan yapımı M-60 tankları üzerinde ufak tefek modifikasyonlar yapan İsrail, yeterli parasal kaynağı olmadığı için bu tankları komple modernize edecek bir paket geliştirmedi. Bunun yerine, Türk M-60’ını geliştirip kendi tanklarının komple modernizasyonunun finansmanını sağladı. Şöyle oldu; Şubat 2000’de dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun aldığı bir kararla başlatılan Türkiye’nin M-60 modernizasyonu kapsamında, İsrail’in IMI firması, bir Türk M-60 tankını baştan aşağı komple geliştirebilecek bir modernizasyon paketi hazırladı, bunun da geliştirme maliyetlerini Türk M-60 modernizasyon projesiyle karşıladı. Ama geliştirme maliyetinin tamamı neredeyse Türkiye tarafından karşılanan M-60 modernizasyon paketindeki teknolojiler üzerinde Türkiye’nin hiçbir mülkiyet hakkının olmadığını da konuyu yakından takip eden kaynaklar biliyor.
M-60 olayında olduğu gibi F-35 projesinde de yabancı üretici, AR&GE projesini sana finanse ettiriyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Eğer AR&GE parasını ödediğiniz üretim bilgi ve teknik bilgi paketleri üzerinde hak sahibi olmazsanız, onu her kullanmak istediğinizde karşı tarafın insafına kalırsınız. Bir kaynağımın anlatımıyla, “Son vida altın vidadır (Last nut gold nut),” yani sırf bir vidayı üretebilmek için altın değerinde para ödemek zorunda kalabilirsiniz...
Türkiye bu pahalı projelerde ne kadar söz sahibi, açıklaması gerekiyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçenlerde katıldığı TÜSİAD toplantısında, Türk otomotiv sanayiinin de yerli bir otomobil geliştirmesini istedi. Bu talebi karşısında otomotiv sanayicilerinin sergilediği çekingenliğin arkasında, bu firmaların neredeyse tamamının yabancı lisans sahiplerince sağlanmış olan teknik bilgi ve üretim bilgi paketlerine dayalı olarak imalat yapıyor olmaları yatıyor.