Acaba Ergenekon davaları, TSK'da bir zihniyet dönüşümüne zemin hazırladı mı? Ne demek bu? Yani TSK'nın "Memleket bizden sorulur, memleketi gerçekten sevenler biziz, geriye kalanların tamamı yanlış yapabilir, hatta ihanet edebilir, en sonunda iş başa düşer, onun için bizim gözetleme görevimiz hiçbir zaman bitmez, bize karşı bir harekât, düşmanca bir harekâttır, demokrasi, hukuk devleti falan bunlar itibari şeylerdir ve bu kavramlar her zaman bir yanılgının maskesi olabilir" gibi bir yaklaşımı benimsemesi... Sonuçta Ergenekon davalarında darbe ve derin yapılanmalar yargılanıyor. Acaba askeri cenah, darbeciliği yargılayan davaların hukuki bir süreç olduğunu, dolayısıyla hem darbeciliğin yargılanması sürecine hem de sonuçta ortaya çıkan karara saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyor mu? Pek öyle görünmüyor. Mesela, sanıklar kendileri için, eşler de tutuklu eşleri için "tutsak" ifadesini kullandılar. Bu, olan biteni, dost-düşman ayrımı ve savaşı içinde gördüklerinin işareti. Yani yargılananlar bir taraf, yargılayanlar bir düşman tarafı... Buna, İşçi Partisi cenahının, asker tutuklamalarını "yeni bir çuval olayı" gibi takdim etmesini ilave ederseniz, ortaya Türk-Amerikan savaşında cepheleşme gibi bir değerlendirme çıktığını görebilirsiniz. Başka şeyler de var. Mesela, Genelkurmay Başkanı dahil komuta kademesinin, Hasdal'da tutukluları ziyareti... Bunun, bir "vefa" ziyaretinden öte anlamı bulunduğunu, bizzat ziyaretçilerin düşünmediğini düşünmek, akla ziyan olur. Öte yandan Yeni Akit'in İbrahim Acar ve Kenan Kıran imzasıyla verdiği habere göre, Hasdal'da tutuklulara sunulan 5 yıldızlı konfor, tutukluluktan öte bir muamele niteliği taşıyor. İşte Hasdal notları: "Hasdal Askeri Cezaevi, kelimenin tam manasıyla "orduevi" konforuna kavuşturulmuş. Kolordu mensuplarının "misafirhane" olarak adlandırdığı Hasdal Cezaevi'nin son derece lüks gösteren bu görüntüsüne kavuşturulması için son zamanlarda yaklaşık 1 milyon TL harcama yapıldığı ifade ediliyor. Askeri talimatlara ve yönetmeliklere aykırı olan bu lüks durum; üst kademedeki yetkililer tarafından hoş karşılandığı için hiçbir masraftan kaçınılmadığı anlaşılıyor. Ergenekon, Poyrazköy ve Balyoz gibi kritik davalarda tutuklu yargılanan muvazzaf paşa ve subayların da yatmasıyla birlikte Hasdal Askeri Cezaevi'nde önce tüm koğuşlara klima takıldı ve sıfır LCD televizyon monte edildi. 500 kanal uydu yayını yapan televizyonlarda Digitürk ve D Smart bulunduğu da ifade ediliyor. Hasdal'daki konfor bununla sınırlı değil. Her türlü spor aleti konulan cezaevindeki salon, 5 yıldızlı otellerdeki fitnes centerleri aratmıyor. Hasdal'da, mahkûmlar için playstation bile konulmuş. Hatta mahkûmlar için hobi bahçesi bile inşa edilmiş. Havalandırma saatlerinde de bir sınırlama bulunmayan cezaevinde tutuklu paşalar için, yakını olsun veya olmasın misafirhanede ziyaretçi kısıtlaması bulunmuyor. Hasdal misafirhanesi"nde yatan paşaların, istedikleri saatte kebap dahil dışarıdan alacakları yiyecekler için araç çıkartabildiği ifade ediliyor... Sanık paşalar için, Hasdal'da İngilizce ve Fransızca kursu dahi başlatılmış. Kurs için kolordudan 4 tane en iyi dil öğretmeni getirtildiği ifade ediliyor. Tutuklu paşaların bir dediğinin iki edilmediği Hasdal'da, rejim yapanlara özel yemek bile çıkartılıyor. Paşaların kaldığı Hasdal'da 24 saat sıcak su konforunun yanı sıra her koğuşa çamaşır, bulaşık ve kurutma makinesi ile buzdolabı konulduğu da kaydediliyor." (Yeni Akit, 23 Şubat 2011) Yargılamalarla ilgili TSK içinden bir haber de Zaman'da yer aldı. Bu bir ses kaydı. Kurmay Albay A.Ç. ile emri altındaki bir astsubay arasında, tutuklular için yürütülen "yardım kampanyası" dolayısıyla gerçekleşen bir tartışmayı ihtiva ediyor. Albay'ın zaman zaman "Gebertirim seni lan, döve döve öldürürüm" gibi cümleler kullandığı tartışmanın bir yeri şöyle: "Mehmet Haberal'ın ne suçu var? Tuncay Özkan'ın ne suçu var? Mustafa Balbay'ın ne suçu var? İçeri girmiş insanlarımıza yardım etmeyelim mi? Çorbada tuzumuz olsun diye bir lira, iki lira şey yapacağız. Bunlara yardım etmeyelim mi? Sana soruyorum, erkekçe elini vicdanına koyarak söyle Allah rızası için ya. Biz silah arkadaşıyız lan. Yarın nerede hanginizin başına ne iş geleceğini kimse bilmiyor oğlum. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok oğlum. Bu üniformayı giyiyorsan, bu yemini etmişsek, bu üniformayı çıkardıktan sonra da bizden başka dost yok. O tür sosyal dayanışma fonlarında lütfen yardımcı olalım. Tamam mı yavrum?" Bu komutan sözlerine astsubayın vereceği cevap belli: "Emredersiniz komutanım." Kurmay Albay'ın şu sözleri, oradaki ruh durumunu daha net ortaya koyuyor: "Net konuşuyorum sana ha. Saldıray Berk orgeneral. Ordu komutanı. Adam 3. Ordu Komutanı lan. Ergenekon üyesi olmaktan onunla da ilgili suç ilişkilendiriyorlar. Lan adam ordu komutanı lan. Yasa dışı bir örgüte üye olmasına gerek yok ki. Ordu komutanı a... k... 'Yürüyün şurayı yok edin' dese iner hepsini öldürürüz lan." Astsubayın bu sözler karşısındaki cevabı da anlaşılabilir: "Evet komutanım." Durum bu. Yani bireysel boyutta değil, hiyerarşik yapı halinde iç zihniyet sirkülasyonu devam ediyor. Ben, asıl bu zihniyetin sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bu, henüz yeni dünyanın içe sindirilmediğinin göstergesi. Türkiye, asıl bu alanda bir zihniyet restorasyonunun nasıl sağlanacağı üzerinde düşünmeli. |
Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.