Tamam, Anayasa’da “sosyal devlet” olduğumuz yazılı..
Anladık, “sosyal devlet” olmanın gereği; vatandaşa asgari bir hayat seviyesinin garanti edilmesidir.
Anladık, tutuklu veya hükümlü de olsalar, her vatandaşımızın, insana yakışır bir hayat sürmesi, devletin üzerine yüklenmiş bir “vazife”dir.
Ama lütfen..
“Sosyal devlet” ilkesi, sadece subaylar için akla gelmesin.
Hatta bu ilke abartılıp, subaylara cezaevinde bile, dışarıdaki milyonlarca insanımızdan esirgenen bir hayat konforu takdim edilmesin..
Cezaevindeki subaylara, asgari “orduevinde yaşama garantisi” sağlanmaya kalkışılmasın..
Bu hatırlatmayı niçin yapıyorum?
Şunun için..
Biz sanıyoruz ki, darbe sanığı bazı generaller tutuklandı.
Biz sanıyoruz ki, meşru hükümete karşı darbe planlayan subaylar cezaevinde..
Subaylara özel bir kastımız yok ama; TSK’da halen görev yapan tutukluların, sivil cezaevlerinden daha ağır koşulları olan askeri cezaevinde kaldıklarını sanıyoruz.
Meğerse bunların tamamı, kocaman bir yalan imiş!
Muvazzaf subaylar, sizin-bizim gibi, serbest oldukları dönemde yaşadıkları evlerindeki özellikleri aratmayacak, sözde “cezaevi”nde kalıyorlarmış.
İnternet mi?
Yok öyle, 1 GB limitli, 1 MB hız garantisi, falan.
Tam anlamıyla, sınırsız..
Hayır canım, internete erişim reklamı falan yapmıyorum.
Cezaevinde kalan tutuklu muvazzafların, devlet kesesinden internet kullanımındaki özgürlüklerini kastediyorum.
Hani Hizbullah sanığı birisinin, palavradan da olsa cezaevinde internet kullandığı iddia edilmişti de, kıyametler kopartılmıştı..
AdaletBakanı’nı, neredeyse istifaya mecbur edeceklerdi..
Yalan haber üzerinden.
Şimdi gerçeği ortada..
Neyse bu özgürlüğün de faydası var. Bu yazıyı, cezaevinde olsalar da, internet üzerinden okuyup, belki vicdanlarını sorguya alır, tutuklu subaylarımız..
Televizyon izleme mi?
Askeri cezaevinde bu hizmet de unutulmamış.. 20 kanallı uydu TV hizmeti, Balyoz sanıklarının tutuklanması ile birlikte, acilen 500 kanallı uydu TV hizmetine dönüşmüş... Digiturk ve dahi Dsmart da, 24 saat kesintisiz hizmette..
Oysa, çok değil; daha iki sene önce, Hasan Iğsız Paşa 15 askerimizin şehit olduğu Aktütün Karakolu baskını sonrasında diyordu ki, “Ödenek yok, karakolları tahkim edemiyoruz. Karakolları muhkemleştirsek, terörist saldırılarda verdiğimiz ağır kayıplar, asgariye iner!”
Gün geldi, Iğsız Paşa’nın arkadaşları tutuklandı.. Gariban erlerin “vatani görevleri”ni yaptıkları karakollara bulunamayan para, hem de tam 1 milyon TL olarak hemen bulunuverdi.
Hasdal Askeri Cezaevi, neredeyse yeniden inşa edildi..
Aslında oraya askeri cezaevi demek yerine, “Hasdal Orduevi Sarayı” demek daha doğru.
İstediğin zaman dışarıdan yemek. İstediğin zaman istediğine telefon..
Adeta, masrafları devletten karşılanmak üzere, otelde kalıyor tutuklu subaylarımız..
Bir ilginçlik daha var..
Muvazzaf subaylarımızın tutuklandıkları dosyanın duruşmaları nerede olacak?
Silivri’de..
Peki dava Silivri’de ise, sanıklar niye Hasdal’da?
Tamam, biz de biliyoruz, onlar muvazzaf subay oldukları için, askeri cezaevinde kalmaları gerekiyor.
Sivillerin kaldığı Silivri Cezaevi’ne bu sebeble konulamıyorlar.
Ama Silivri’ye en yakın askeri cezaevi Hasdal mı?
Silivri’de, Büyükçekmece’de, Çatalca’da yok mu askeri cezaevi?.
Bir merakımı daha dillendirmeden edemeyeceğim..
Askeri cezaevine kurulan o konfor, darbe sanığı subaylar tahliye olduktan sonra da, askeri cezaevinin zimmetinde mi kalacak, yoksa “Gariban erlere böyle cezaevi şartları sağlarsak, binlerce er, suç işleyip, buraya gelir” endişesi ile, orduevlerine mi gönderilecek?
Öyle ya.. Askeri Cezaevi Yönetmeliği’nde, “Tutuklu subay olursa; koğuşuna televizyon koy.. Tutuklu er olursa; peynir ekmek bile çoktur” diye bir kural, olmasa gerek!