Türkiye’de belli müddet bulunmuş yabancılar arasında ülkesine döndükten sonra hükümet deviren o kadar çok isim var ki, bunlara darbe ruhu nerden bulaştı diye sormamak elde değil?
Yolu hayatının her hangi bir safhasında eğitim, zorunlu ikamet, babasının Türkiye’deki görevi veya başka bir nedenle Türkiye’de geçmiş insanlar arasında, ülkesine döndükten sonra yönetime cebren el koyan o kadar çok insan var ki, her birinin hayat hikayesi anlatılmaya kalkılsa, ciltler dolusu kitap tutar.
Libya’da Kaddafi, Pakistan’da Pervez Müşerref, İran’da Humeyni, hatta Stalin’in en güçlü zamanında ona muhalefet bayrağını açan ve Troçkizm adıyla farklı bir Marksist kuram geliştiren Lev Troçki’de bunlardan biridir.
Gazeteci Nuh Gönültaş, 15 sene önce (9 Ekim 1996’da) kaleme aldığı “Kaddafi Türk Harbiyesi'nden mezun” başlıklı yazısında şunları yazar:
“Kaddafi askeri eğitimini Türkiye'de yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesi sırasında Kaddafi bir harp okulu öğrencisiydi. Kaddafi Ankara'daki Kara Harp Okulu'nun 1962 mezunudur. Kaddafi ile birlikte Libya'da ihtilali gerçekleştiren Abdüsselam Callud da Türk harbiyesinden mezun. 1962-63 eğitim yılında Harbiye'nin dil okulunda da kurs gördüler. Talat Aydemir Türkiye'de ihtilale kalkıştığında Kaddafi ve arkadaşları harp okulunda eğitimlerini sürdürüyorlardı. İhtilal için havalanan savaş uçakları gökyüzünde dolaşırken Dil Okulu'nun yetkilileri onları koruyabilmek için sığınaklara gönderdi.”
Kaddafi’nin Ankara'daki Kara Harp Okulu'ndan mezun olduğu yaygın bir bilgi olmasına rağmen, Libya’daki son olaylar vesilesiyle yerli ve yabancı kaynaklarda yer alan Kaddafi’nin hayat hikayelerine baktığımda bu ayrıntının yer almaması da gariptir. Bu bilgi ya doğru bilinen yanlıştır, ya da gözardı edilen bir ayrıntıdır.
Pakistan’da darbe yapan Pervez Müşerref babasının görevi nedeni ile Türkiye’de bulunurken, Humeyni Bursa’da, Troçki Büyükada’da zorunlu ikamet etmek zorunda kalmışlardır. Bu insanların her biri daha sonra kendi ülkelerindeki yönetim işiyle bir devrimci veya darbeci anlayışla yakından ilgilenmişlerdir.
Balyoz iddianemesinde adı geçen subaylardan önemli bir kısımının 27 Mayıs darbesi sırasında genç birer subay olarak işin içinde olmaları, 12 Eylül darbesi sırasında da önemli görevlerde bulunmaları ilginç bir rastlantıdır.
Çankaya’da çok uzun yıllar görev yapan Ali Baransel'in anılarında yer verdiği bilgilere göre, Silahlı Kuvvetler'de şu anda üst komuta kademesini oluşturan komutanların büyük bölümü, 12 Eylül darbesi yapıldığı dönemde, kurmay albay rütbesiyle çeşitli önemli görevlerde bulunuyorlardı. Örneğin, Orgeneral Yaşar Büyükanıt o zaman Evren'in muhafız alayı komutanıydı. Sonradan Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Salim Dervişoğlu Konsey'in Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanıydı. Kurmay Albay Tuncer Kılınç da onun yanındaydı. Çevik Bir, Evren'in hem başyaveri hem de özel kalem müdürüydü.
İlginçtir, 28 Şubat’ın önemli aktörleri ve 27 Nisan muhtırası sırasında karargahta görevli olanların büyük bölümü 12 Eylül darbesi sırasında Ankara’da önemli görevlerde iken, 12 Eylül darbesini gerçekleştiren komutanlar da 27 Mayıs darbesinde önemli birimlerde görev yapan isimlerden oluşuyordu.
Tümgeneral Kenan Hüsnüoğlu’nun verdiği bilgilere göre, şu an Kara Harp Okulu’nda farklı ülkelerden 104 misafir askeri personel bulunuyor.
Dileriz uzun yıllar boyunca Ankara iklimine hakim olan darbeci zihniyetin etkisi bu yabancı öğrencilere sirayet etmeyi sürdürmez de, ülkelerine döndüklerinde demokrasinin sağlıklı işlemesi, sandıktan çıkan millet iradesine saygı gösterilmesi istikametinde çabalarını sürdürürler.
Darbeci zihniyetin bulaşıcı bir yanı da mı var, nedir?
Kaddafi derin iktidarını koruma uğruna kendi halkını bombalamayı göze almayı nerde öğrendi acaba? Bu hikaye biraz tanıdık geliyor mu size?
Ülkemiz memleketi bu hale getiren dünkü Türkiye’nin aktörlerinden arınma mücadelesi verirken, eş zamanlı olarak dünkü Türkiye’den ilham alarak ülkelerinde yönetimi ele geçirenlerin bu defa yeni Türkiye’den ilham alan kitleler tarafından devrilmeye çalışılması da ilginç bir tablo olarak görünüyor mu size? Ne dersiniz?