Her on yılda bir ‘askerî darbe’lerle yüz yüze kaldığımız gibi, belki daha sıklıkla ‘ekonomik kriz’lerle de karşı karşıya kalıyoruz. Bütün dünyayı etkileyen son krizden önce Türkiye’ye has bir ‘ekonomik kriz’le de karşılaşmıştık. 2001’deki bu kriz, görünüşte o günkü cumhurbaşkanının, yapılan bir MGK toplantısında ‘hükümetin başı’na ‘anayasa fırlatması’ sebebiyle patlak vermişti.
Elbette bu ‘fırlatma’ kriz beklentisi olan piyasa için bir bahane oldu. Yoksa sağlam bir ekonomik yapıya sahip olan ülkelerde değil ‘anayasa kitapçığı fırlatılması,’ bir cumhurbaşkanının başbakana ‘füze’ fırlatması bile bu ölçüde bir krize sebep olmazdı.
Ekonomi Muhabirleri Derneği üyeleriyle biraraya geldiği toplantıda, 2001 krizinin faturasını açıklayan Devlet Bakanı Ali Babacan, 2001 krizi sebebiyle ihraç edilen senetlerin toplam ödemelerinin bugüne enflasyonla getirilmiş halinin 251 milyar 563 milyon lira olduğunu söylemiş. (AA, 21 Şubat 2011)
2001 krizinin üzerinden 10 yıl geçti ve krizin faturası ancak tesbit edilebildi. Elbette bu rakam göz ardı edilebilecek bir rakam değil. Keşke hükmen ‘çöpe atılmış’ sayılan bu para, milletin ihtiyaçları için harcanabilseydi...
2001 ekonomik krizinin ‘devlete’ çıkan faturası bu. Peki, 2001 ve önceki krizlerin ‘millete çıkan’ faturası ne kadar? Bu krizlerden daha önemli olan; ‘askerî darbe’ ve ihtilâllerin hem millete, hem de devlete çıkardığı fatura ne kadar? Ekonomi ile ilgili bakanlık, 2001 krizi için bir çalışma yapmış ve krizin faturasını ortaya koymuş. Sıra, 27 Mayıs 1960’dan başlayarak sonraki darbeleri de içine alan ciddî ve geniş bir çalışma yapılmasına gelmiştir. Eğer bu çalışma yapılabilirse görülecek ki, darbe ve ihtilâller ekonomik krizlerden çok dafa fazla ülkemize zarar vermiştir.
Tabiî ki darbe ve ihtilâllerin zararları sadece ekonomik neticelerle ölçülemez. Aynı çalışma, darbe ve ihtilâllerin; sosyal ve siyasî faturasını da ortaya koyabilmelidir. “Olan olmuş, geçmişi ‘kaşıma’ya ne gerek var?” denilmemeli. Çünkü geçmişini bilmeyen ve daha da önemlisi geçmişteki hatalardan, yanlışlardan ve ‘kavga’lardan ders ve ibret alamayan milletler doğru istikameti bulamazlar.
Her darbe ve ihtilâllin Türkiye’yi 10 ya da 20 yıl geriye götürdüğü söylenir. Ama bu tesbitler, yapılan ciddî araştırmalarla desteklenmediği sürece ibret ve ders alma imkânı sağlamıyor. Muhtemelen darbeler daha fazla zarar vermiştir, ama bu zarar tesbit edilip ortaya konulamadığı için bilinmiyor.
2001 krizinin sebep olduğu fatura için haklı olarak ‘ah, vah’ ediyoruz. Peki, otomatiğe bağlanmış gibi tekrarlanan açık ve gizli darbelerin faturasını öğrenirsek ne yapacağız? Araştırma yapılmadan dahi şunu söylemek mümkün: ‘Tek parti’ iktidarının sona ermesiyle birlikte başlayan hür ve demokrat yürüyüş, darbelerle kesintiye uğramamış olsaydı bugün tam anlamıyla bir ‘örnek ülke’ olabilirdik. Belki de o zaman değil Ortadoğu’nun, Avrupa’nın bile ‘yıldız’ı olurduk.
Kâinatta hiçbir şey, Yaratıcının izni ve iradesi dışında cereyan etmediğine göre “Burada da bir ders ve hikmet vardır” diye düşünmek en iyisi. Mevlâm, hayreylesin... Amin.