NİHAYET beklediğim haber Taraf'ın manşetindeydi. Bir gün önce Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi dile getirmiş: Balyoz'dan tutuklu ikisi general biri albay üç subay, mahkemede gerçeği anlatacakmış. Edinilen bilgiye göre vicdan azabına dayanamıyorlarmış... Ergenekon davasına gazeteci kimliğiyle ilgi gösteremedim. Bunca yargı muhabiri, gazetelerin istihbarat servislerinde çalışan yüzlerce muhabir var. Onlar takip ediyorlar. Haberleri okuyup geçiyorum. Arada bir de şüphelerimi dile getiriyorum. Ama benim köşemden takip edilecek bir dava olmadığı açık. Bu konuda referans (dava dosyaları sızdırılan) yazarlarımız bol miktarda var. Fakat yukarıdaki haber beni çok heyecanlandırdı. Çünkü delil denilen şeylerin neresi delil anlamıyordum. Kendi kendime hep aynı soruyu soruyorum: "Şunlardan bir tanesi itiraf etmez mi suçunu?" Tam tersi hemen hepsi, düzmece delillerle suçlandığını anlatıyor. Nitekim Ergenekon davasının en önemli delili sayılan 51 No'lu DVD nedeniyle suçlanan Yarbay Mustafa Levent Göktaş'ın savunmasını okudum. Birileri bizden bu kişinin DVD'yi bürosunda saklayacak kadar şaşkın ama DVD üzerindeki parmak izlerini silecek kadar tedbirli olduğunu düşünmemizi istiyor. Çünkü Göktaş diyor ki: "Bu suçlamalar saçmalık. Niye suç delili sayılabilecek bir DVD'yi büromda tutayım? Hadi tutuyorum, niye DVD'de parmak izlerini siliyorum? Üzerinde parmak izi bulunmaması normal mi? Bu mantıklı mı? Bu delil üretilmiş ve büroma konulmuştur. Parmak izi bırakmamak için de silinmiştir..."Gazeteci Soner Yalçın'ın bilgisayarında bulunan dosyanın da virüslü bir e-posta yoluyla bulaştığı ileri sürüldü. Onun dışında kendisine sorulan sorulara baktığınızda kanaat oluşturabilirsiniz ama bir hukuk devletinde Yalçın'ı yıkıcı illegal bir örgütün üyesi olarak ilan etmeniz kolay olmaz... Kimi sanıklar da soruyor: Gece yarısı jandarma bölgesinde, dozerle bomba gömüsü aranır mı? Aramayı yapanların üzerinde koruyucu tek bir elbise bile yok... Yani bizlerde bir yargı oluşturmaya çalışan çevrelerin etkilerinden uzaklaşıp maddi delil aradığınızda şöyle "tadından yenmez" delillere rastlayamıyorsunuz... Ama en çok benim aklıma, neden bir itirafçının çıkmadığı takılıyor. (Neyse birileri konuşa-cakmış.)Ailevi nedenlerle 12 Eylül davalarını yakından takip ettim. Onlarca genç, asılma riskinin veya ömür boyu hapis cezası alacağını bile bile hakimin karşısına çıkar, "Evet ben devrimciyim. Dev-Genç'liyim. Dev-Sol'cu-yum, düzeninizi yıkacağım" derdi. Cinayetleri üstlenmez-lerdi ama hemen hepsi siyasi niyetlerini belli ederdi.Ergenekon davasından yargılananlar, velev ki gerçekten suçlu...Hiç mi birisi çıkıp "Evet, ben bu ülkenin gidişatını beğenmedim. Duyarsız kalamadım. Kurdum bir örgüt ya da girdim bu örgüte. Yüz kızartıcı bir suç işlemedim ya" demez... Bu kadar mı yaptıkları işten utanıyorlar? Her gün ölümle burun buruna gelen, ölen, öldüren gençler kadar olamamalarını gerçekten aklım almıyor. Ya bu örgüt tamamen bir safsata... Ya bu örgüt aslında var edilemeyen bir girişim olarak kaldı. Ya da bunlar utanıyor!ülkede darbe yapacak kadar risk alan birileri, hapiste 35 yıl yatmayayım diye bu kadar inkar içinde olur mu? Hadi birisi itiraf etsin de rahatlayalım. İşimize gücümüze bakalım! |
Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.