28 Şubat 2011 Pazartesi

KOMUTANDAN MEKTUP VAR / Önder Aytaç

Şu anda muvazzaf olarak görev yapan bir subaydan mektup geldi. Ben de bu mektubun hiçbir satırına, cümlesine dokunmadan sizinle paylaşayım istedim. Daha sonra da birkaç cümle ile kendi yorum ve değerlendirmelerimi yapacağım.

Ayrıca o kadar çok böylesi gelen e-mail ve mektup var ki? Geleceğin Türkiyesi ve de özellikle güvenlik güçlerinin şeffaflaşması, hesap verebilirliğinin artması ve hukukun üstünlüğünün perçinlenmesi adına, ben bu mektubu ve benzeri gelen yüzlerce mektupları çok ama çok önemli görüyorum.

Bir diğer anlatımla, yapılan hiçbir hukuksuzluk, artık dört duvar arasında kalmıyor. Bunu yaşıyorum ve geleceğe daha bir ümitle / umutla bakıyorum…

‘…Sevgili hocam,
Bizim generallerimiz Atatürkçüdür hocam, hepsi katıksız Atatürkçü…
Ama bunların çoğu salon Atatürkçüsü…

Atatürk Kurtuluş savaşında başkomutan olarak cephelerde, dağlarda yatmış, diğer paşalarımız da öyle… Şimdikiler ise dağa çıkmazlar, operasyon bölgesini görmeden çoğu zaman işi karargâhtan mı yönetirler acaba?
Tuğgeneral veya tümgeneral olanlar ise, operasyon bölgesine en yakın bölük veya tabura mı kurarlar harekât merkezlerini? Ve tugayın / tümenin tüm birliklerini ve harekât bölgesini oradan mı idare ederler ve onlar da mı görmezler harekât merkezlerini?

Hakkını yememek için yazmadan geçemeyeceğim, ben bir tane gördüm dağda yatan general. Kızılay çadırını da ben göndermiştim ona, adı Metin Yavuz Yalçın.

Bu gün bazı köşe yazarlarını konuşturuyorlar. Ergenekon’un medyadaki sesleri diyorlar ki; ‘…“Terörle mücadele etmesi gereken komutanlar Ankara’da kendilerini savunma pozisyonunda, moralleri bozuk…” ya da, ‘…“TSK’ya psikolojik harekât yapılıyor, yıpratılıyor bu yüzden savaşamıyorlar…” veyahutta; ‘“…Hükümet bu yolları asfaltlasaydı mayından şehit vermezdik…” diyenler bile var.

Bu Ergenekon’un sesi gazeteciler bilmezler mi ki, bu ülkede terör tam 26 yıldır var. Ergenekon soruşturması ise 2-3 yıldır devam ediyor.

Eskiden yola mayın döşenir, basınca patlardı. Bazen de tel güdümlü, 150 – 200 metreden patlatılırdı. 2003’ten sonra patlayan mayınların % 80’i yol kenarına, yamaçlara döşeniyor, cep telefonu veya telsiz ile uzaktan kumanda ile patlatılıyor. Sorunun bu olduğunu hepimiz bilmemize rağmen, 8 senedir her araca bir tane cemır –jammer- takamadık. (http://nedir.antoloji.com/jammer/)

Yoları asfaltlayalım tamam kabul de ya yamaçlara ne yapacağız? Her ölümden sonra, şehit cenazelerinde hükümet üyelerini yuhalatacaklar. Ama baskın yiyen tabur komutanına veya bağlı olduğu tugay komutanına hiçbir şey olmayacak. Hesap da mı sorulmayacak? Ankara’da siyaset yapan paşalara da en son olan 11 şehidin hesabı da mı sorulmayacak?

Çukurca’da kendi yedi askerinin ölümüne neden olan tugay komutanı ne oldu? Üstüne vazife olmayan her konuda konuşan bir genelkurmay başkanı, 11 şehitten sonra neden sus pus olup köşesine çekiliyor da, suçlu ve sorumlu olanlar hakkında gereğini yerine getirmiyor?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da umuyorum ki bu işte başarılı olacak. Bazen karamsarlığa kapıldığım oluyor, bu işi kıvıramayacak, ağzına yüzüne bulaştıracak diye… İnşallah ben yanılırım da memleket kazanır…

Başbakan Filistin ile uğraşacağına, İran’a destek çıkacağına, Kuzey Afrika ülkelerine laf yetiştireceğine, TSK’nın komuta kademesini gençleştirecek kanuni düzenlemeleri bir an önce yapmalı değil mi? TSK’da (hiç yoktur ama eğer varsa Ö.A.) obez generallerin kalmaması için gerekli düzenlemeler yapılmalı.

İrtica ile eylem planının arkasındaki dönemin genelkurmay başkanını ve ikinci başkanı çoktan emekli etmeliydi ama yap(a)madı…
Genelkurmay başkanlığı çoktan milli savunma bakanlığına bağlanmalıydı ama bağla(ya)madı.

Ergenekon’un ayak takımını cezaevlerine dolduracağına beyin takımını toplamalıydı ama topla(ya)madı.
Asla Ergenekon ile uzlaşma aramamalı, uzlaşmamalıydı ama eminim yapmadı...

Kendi partisi içindeki demokrasi düşmanları ile mücadele ederken, dışarıda yeni cepheler açmamalıydı ama inşallah açmadı.

Örneğin Alevilerin çok basit istekleri var. Son üç yılda bir sürü çalıştay topladılar. Yapılan tek somut adım ise Sivas Madımak’ın istimlâk parasının gönderilmesi oldu…
Benim de çok önemsediğim ve desteklediğim ‘Demokratik Açılım’ denildi ve fakat hala Anayasanın başlangıç kısmına bile dokunamadılar ve herkesçe kabul görecek ve kendini ‘öteki’ olarak algılamayacağı yeni ve çağdaş bir vatandaşlık tanımını hala yap(a)madılar.

Bunlarla ilgili yenilikleri de anayasa değişikliğine koyacaklardı… Eğer Anayasa Mahkemesi, yapılması öngörülen değişiklikleri Anayasaya aykırı olarak, esastan bozar ve Anayasayı ihlal ederlerse, mahkeme binasından çıkışında da alayını tutuklayacaklardı.

Anayasayı ihlal etti diye başbakanı asmışız, bakanları asmışız… Değiştirmeye kalkıştılar diye Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asmışız. Bir de Anayasa Mahkemesi Üyelerini tutuklardık anayasayı ihlalden değil mi?

Korktular hocam, korktular. Ama biliyoruz ki, Korkunun ecele bir faydası yok değil mi?..’
Gelen mektup bu şekilde, ben de üzerine hiçbir yorum yapmadan, yazılanları sizinle paylaşayım istedim…

Selam ve dostlukla!...