23 Şubat 2011 Çarşamba

12 Eylül rejimi ile hesaplaşmada ilk adım mı? / Ahmet İnsel


Eylül’le hesaplaşmak, 12 Eylül referandumunun amaçlarından biriydi. 12  Eylül Anayasası’nın geçici 15. maddesinin son fıkrasının 2001 yılında, geri kalanının son referandumda lağvedilmesi, cunta hükümeti döneminde alınan kararlar ve uygulamalarla ilgili dava açılabilmesini mümkün kıldı. 2001 yılındaki değişikliği takiben, Danıştay birçok memur hakkında önemli kararlar verdi. Buna karşılık Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, hukuken kabul edilemez bir yoruma dayanarak aldığı kararlarla, eski askerler için hak arama yolunu kapattı. Bu konuda somut bir adım halen atılmış değil. Buna karşılık, anayasanın değişen 125. maddesi, Yüksek Askeri Şûra’nın TSK ile ilişki kesme kararlarını yargı denetimine açtı. Bir uyum yasasını gündeme getirdi. Önemli bir ileri adım. 
Hükümet geçen günlerde bu amaçla TBMM’ye bir kanun değişikliği tasarısı sundu. Ama tasarı, 12 Eylül cuntasının ilk döneminin doğrudan asker mağdurlarını dikkate almıyor. Zaman geçtiği için unutulmuş olabilir. Hafızamızı tazeleyelim. 12 Eylül cuntası ikili, üçlü kararnamelerle 300-400 civarında subay ve astsubayı resen emekli etti. Bir o kadar askeri öğrenciyi okuldan attı. Bunların çoğu gözleri bağlı işkenceli sorguya alındı. Bu kişilere maruz kaldıkları haksız muameleyle ilgili yargıya müracaat etme hakkı hiçbir zaman tanınmadı. Başvuranlar AYİM’in direnciyle karşılaştı.

1983 seçimi 
TBMM, 1983 milletvekili seçimleri sonrasında, Başkanlık Divanı’nın oluşmasıyla 6 Aralık 1983’te hukuki varlık kazandı. Bugün hükümetin Meclis’e sunduğu yasa değişikliği, bu tarihten itibaren YAŞ’ın yargı denetimine kapalı ihraç kararları nedeniyle mağdur olanları kapsıyor. Çok büyük çoğunluğu solcu oldukları için ordudan veya askeri okullardan atılan 800 civarındaki kişinin mağduriyetini dikkate almıyor.
Almıyordu demek belki daha doğru. Yasanın bu haliyle eşitlik ilkesine aykırı ve ayrımcı içerikte olduğuna dair kanaat güçlü olmuş olmalı ki, Meclis komisyonunda 12 Eylül cuntasının doğrudan mağdurlarına da haklarının iade edilmesi yönünde ortak bir görüş oluştu. ASDER gibi mağdur subay ve astsubayların bir kısmını bünyesinde toplayan derneğin bu yöndeki girişimlerinin etkili olduğu görülüyor. CHP milletvekili Rasim Çakır’ın, yasanın “12 Eylül 1980 darbesinden sonra üçlü kararname ile ve yargı denetimine kapalı idari işlemler neticesinde ve ayrıca YAŞ kararı ile” TSK’den ilişiği kesilenleri kapsaması önerisi de kabul edildi. İki tasarı Plan Bütçe Komisyonu’na gönderildi. Komisyonda AKP’lilerin ve Genelkurmay temsilcisinin bu öneriye karşı çıkmaması, daha sonra Bekir Bozdağ’ın kapsamın genişlemesi için elinden geleni yapacağını ifade etmesi, umut veren gelişmeler.
Yasa da MSB bünyesinde bir komisyon kurulmasını ve müracaat edenler arasında bir mahkeme kararına bağlı olarak atılanların ayıklanmasını öngörüyor. Komisyonun kararına itiraz yolu açık olacak. Ama yasada bakanlık tasarrufuna karşı normal idare mahkemesi yerine, bugüne kadar bu mağdurlara hak arama yolunu kapatan AYİM yargı mercii olarak öngörülmüş. Bakanlık komisyonunun alacağı kararlar askeri bir idari işlem mi? Görüldüğü gibi, iki başlı yargı ucubesini yerinden oynatmak, ‘heykel ucubesine’ dokunmaktan daha zor.

Önemli bir eşik 
Yasa değişikliğinin komisyonda ve genel kurulda verilecek önergelerle, 12 Eylül cuntası ve ardından 12 Eylül rejimi mağduru subay ve astsubaylar arasında ayrım yapıp yapmaması, 12 Eylül’le hesaplaşma önerisinde samimiyetin ölçüldüğü önemli bir eşik olacak.
12 Eylül rejiminin siyasal görüşleri nedeniyle mağdur ettikleri ile inançları nedeniyle mağdur ettikleri arasında ayrım gözetmeyen, adaleti herkes için gündeme getiren bir yasa değişikliğinin Meclis’ten oybirliğiyle geçmesi, 12 Eylül rejimiyle hesaplaşmanın somut bir adımı olacaktır. Ama subay ve astsubayları düşünürken, askeri okullardan, askeri öğrenci olarak okuduğu üniversiteden atılan ve genç yaşta hayatları bir anda kararanlar için özel bir hüküm gerektiğinin unutulmayacağını ümit ederiz.