2 Şubat 2011 Çarşamba

Bu bölgede soft power yetmez... / Mehmet Ali Birand

Bu iş böyle yürümez.

Belki bir süre, sahneye yeni geldiğimizden dolayı, yüzümüze gülerler, ancak işler ciddiye bindiğinde, kimin sopası daha kalın ise, onun dediğine bakılır.

Orta Doğu-Kafkaslar ve Balkanlar'da, şimdiye kadar Türkiye'nin nesamesi okunmazdı.

Yıllar boyunca "Pistin başında kalkışa hazır, motorları çalışan, ancak bir süre sonra yeniden bekleme yerine geri dönüp, kalkış hazırlıklarına başlayan " bir Türkiye'den söz edilirdi.

Türkiye ilk defa, tarihi bir fırsat yakalandı.

Ekonomi güçlü ve giderek büyüyor.

Özel sektör, kendini aştı ve yeni pazarlar istiyor.

Kim ne derse desin, uzun süredir, hem ekonomik, hem de siyasi açıdan istikrarlı bir performans sergileniyor.

Bütün bunların sonucunda da, Türkiye dış politikada kabuğunu kırdı. Eski tavşan pisliği yaklaşımını bıraktı. Coğrafik avantajı, tarihi küfesi, kültürü, din unsuru ve ekonomik ağırlıyla bölgede kendine yer aramaya başladı.



Erdoğan bölgeyi, One Minute ve Mavi Marmara ile fethetti...

Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, önce bölgenin dikkatini çekerek işe başladılar.

Davos'daki ünlü One Minute ile ilk adım atıldı, ardından Mavi Marmara Gemisi olayı geldi. Türkiye, İsrail ile geleneksel bağlarını koparıp, diğer kampın yanına geçti. Arap başkentleri bu yeni misafirden pek memnun olmasalar dahi, sokaklar Türkiye'yi ilk defa alkışladı, bağrına bastı.

Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, bölgedeki tüm anlaşmazlıklara el attı. Eskiden, Kıbrıs ve Ege gibi sadece kendi sorunlarınlarına destek aramakla yetinen Türkiye, yine ilk defa bölge ülkelerinin sorunlarına da yardımcı olmaya, ilgilenmeye, sesini yükseltmeye başladı.

Bu yaklaşımın temelinde, Türkiye'nin bölgede kendine siyasi ve ekonomik bir nüfuz alanı yaratmaya çalışması yatıyor. Yöntem olarak da, sınırların yok edilmesi için vizelerin kaldırılması, yatırımların teşvik edilmesi, ziyaretlerin arttırılması, arabuluculuk çabaları gibi "Soft Power- Yumuşak Güç" kullanılıyor.

Peki , Yumuşak Güç uzun vadede beklenen sonucu verir mi?

Hayır, yeterli değildir.

Şimdi, daha güçlü bir TSK'ya ihtiyaç var...

Davutoğlu, hemen her konuşmasında, Türkiye'nin bölgede Yumuşak Gücünü kullandığını söyler. Bu söylev, eski Osmanlı imajının Arap dünyasında, azalmasına rağmen, hala varolan olumsuzlukların yeniden doğmaması için, doğru bir yaklaşımdır.

Ancak gerçeklerle bağdaşmıyor.

Filistin'de çözümün zorunlulaşması, ABD'nin Irak'ı karmakarışık bir şekilde bırakıp gitmesi, İran'ın nükleerleşmesi, bütün bunların sonunda Orta Doğu 'da dengeler yeniden kurulacak.

Türkiye de burada yerini bulacak.

Eğer, Türkiye'nin bu baş kaldırışı, ekonomik güç gösterisi geçici olmayacaksa ...

Eğer Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkaslarda, kendine sürekli bir siyasi-ekonomik nüfuz bölgesi oluşturmayı hedefliyorsa, bunu ancak belirli riskleri alarak yapabilir.

Risk almadan, sadece ikna yeteneği veya kültür-din-ticaret üçlüsüne dayanarak, savaşların, ayaklanmaların yaşanacağı bu bölgede yer bulamazsınız.

Ekonomik gücünüzün derinliği, ülkenizin istikrarı kadar önemli diğer bir unsur, elinizdeki sopanın sağlamlığıdır.

Eğer Silahlı Kuvvetleriniz güçlü değilse, Soft Power ile belirli bir yere kadar gidebilirsiniz .

TSK bugünkü haliyle, güçlü değil yaralıdır.

İktidarıyla kavgalı ve kendi yaralarını sarıyor. Yeni düzeni kabul edip etmemenin iç hesaplaşmasını yapıyor.

Silah açısından da bölgeye yönelik senaryoları uygulayabilecek durumda değil.

Türkiye, bölge politikalarındaki etkinliğini kalıcılaştırmak istiyorsa, bir an önce Silahlı Kuvvetleriyle yeni bir sayfa açmalı .

İktidarıyla barışık, iç muhasebesini yapmış , politikadan elini ayağını çekmiş ve yeni stratejik önceliklerine göre, yeniden silahlanma politikası oluşturmuş bir TSK'ya her zamankinden daha fazla gereksinim vardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, hiç zaman harcanmadan kucaklanılmalı, geçmiş geride bırakılıp, sivil-asker ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmalıdır.