1 Eylül 2010 Çarşamba

‘Dün Devlet - Bugün Cemaat’ / Orhan Miroğlu

Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabına farklı tepkiler gelmeye devam ediyor.

Çıkan yazılara ve haberlere bakıyorum. Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili kitapta yer alan birtakım değerlendirme ve iddialar öne geçmiş görünüyor. Kitabı bu bakımdan da tartışmanın hiç zararı yok bence. Ama bu iddialardan daha önemli şeyler var ki, bunlar tümüyle ‘dünkü devletin’ icraatları hakkında. Nedense medyamız ve köşe yazarlarımız kitabın bu sayfalarını görmezden geldiler. Dünkü devletin icraatları onları pek ilgilendirmiyor anlaşılan.

Vedat Aydın ve Cem Ersever cinayetlerini anlatıyor Hanefi Avcı. Bu konuda yazılmış ve söylenmiş hemen hiçbir şeye yabancı olmasam da Avcı’nın yazdıklarını okuduğumda kanımın donduğunu hissettim. Burada anlatılanlar her iki cinayet dosyasının sil baştan ele alınmasını gerektirecek kadar çok kıymetli. Hanefi Avcı bir döneme ilişkin önemli bir tanıklık yapıyor. Sıradan bir tanıklık değil söz konusu olan. Devlet bürokrasisi arasında, yaşadıklarını ve gördüklerini yazmak alışkanlığı yok çünkü.

İçişleri Bakanlığı’nın Hanefi Avcı hakkında başlattığı soruşturmayı, ve Hanefi Avcı’ya reva görülen muameleyi hiçbir şekilde mazur görmüyor ve haksız buluyorum.

Takdir edilmesi gerekirken, kabahat işlemiş bürokrat muamelesi görmemeliydi Avcı.

Şimdi, Ergenekon ve JİTEM davalarına bakan savcılar bu kitaptan yola çıkarak, cinayetler zincirinde izlenen devlet hiyerarşisini soruşturmak göreviyle karşı karşıyalar. Ama onlar da susuyorsa, ikinci bir Hanefi Avcı’nın çıkıp anılarını ve tanıklıklarını bizimle paylaşmasını beklememiz hayal olacak.

Atilla Kıyat’ın faili meçhul cinayetler konusunda dile getirdiği devlet taammüdünü, devlet hiyerarşisinin nasıl hayata geçirildiğini iki cinayet vakasına yeniden ışık tutarak, en ince ayrıntısına kadar anlatıyor Hanefi Avcı.

Bunlar Vedat Aydın ve Cem Ersever cinayetleridir.

Vedat Aydın evinden alındı ve Ergani-Maden arasında bir yerde infaz edildi. O gece yollar ıssızdı. Trafik polisleri bile aldıkları bir emirle başka bölgelere çekilmişlerdi. Ergani Emniyet Müdürü, Jandarma’dan gelen uyarıyla trafik polislerini başka bir alana kaydırmıştı. Katiller rahat geçsin diye yapılmıştı bu. Bu emir hiyerarşisi içinde, işin ucu gelip 7. Kolordu Komutanlığı’na kadar uzanıyordu.

Bu bilgileri Hanefi Avcı’nın kitabında okuduğumda, Musa Anter’in öldürüldüğü geceyi yeniden hatırladım. O gece de katiller işlerini rahat görsünler diye yollarda görev yapan karakol polisleri de trafik polisleri de geriye çekilmişlerdi. Yollarda in cin top oynuyordu.

Oysa Musa Anter’i Diyarbakır’da kaldığı o beş günde polis ekipleri hiç yalnız bırakmamışlardı. Ama öldürüleceği gece de ortalıktan çekilmişlerdi.

Hiç kuşkusuz, bütün emniyet ve kolluk güçleri üstünde bu kadar etkili olabilecek tek güç, JİTEM’di. Bütün askerî kurumlar JİTEM’e o dönemde boyun eğmekten başka bir şey yapmıyorlardı.

Jandarma Genel Komutanlığı, ya da 7. Kolordu Komutanlığı JİTEM’in çalışma alanına dönüşmüştü.

Hanefi Avcı, JİTEM’in adını bile yok sayan, inkâr eden Jandarma Genel Komutanlığı’nda bugün dahi bir arama yapılsa, bir TIR dolusu belgeye ulaşılabileceğini söylüyor. (HYS, Sayfa: 209)

Hanefi Avcı’nın anlattığı bir başka cinayet Cem Ersever cinayetidir. Bir iç infaz olarak da görülebilir bu cinayet. JİTEM’in bir iç infazı.

Cem Ersever öldürüldükten sonra Emniyet’çiler Jandarma Genel Komutanlığı’na gidiyorlar. Cem Ersever ve onunla beraber hareket eden Neval Boz ile Mustafa Deniz öldürülünce, aynı gruptan Emniyet’te çalışan bir başka samimi itirafçının da öldürülebileceğini düşünüyorlar.

Bu kişi Ali Ozansoy’dur ve Ozansoy eski bir JİTEM elemanıdır. Musa Anter’in öldürüldüğü gece, JİTEM merkezinde gelişmeleri telsiz başında izleyen ve Yeşil’e bilgi veren kişidir. Emniyet’çilerin amaçları JİTEM’in Ali Ozansoy’u da infaz etmesini önlemektir. Emniyet’çiler Jandarma Genel Komutanlığı’nda Yeşil ile karşılaşırlar. Yeşil Emniyet’ten gelen bu gruba elinde tuttuğu Smith&Wesson tabancayı göstererek “bununla ateş ettim, gerekirse size de ateş ederim” diyor. Yani Cem Ersever ve arkadaşlarını öldürdüğünü açıkça itiraf ediyor.

Bu itiraf önemli, ama önemli olan bir şey daha var, bu itirafın yapıldığı yer, makam.
Burası Jandarma Genel Komutanlığı’dır!

Hanefi Avcı kitabında Ali Ozansoy’u Cem Ersever’in Emniyet’e aldığını yazıyor. Aygan’ın anlatımlarına göre bu bilgi yanlış. Ali Ozansoy’u Stokholm’de görüştüğüm Abdulkadir Aygan’a sormuştum. Aldığım cevap şöyleydi:

“Hanefi Avcı’yla olan bir hemşerilik meselesi var. Maraşlıdır. Maraş ve Antep arasında olan Karabıyık diye bir yer. Hanefi Avcı’yla yakınlıkları var yani. Hanefi Avcı işinin bilincinde olan bir istihbaratçıydı. Bu yasadışı şeylere karşıydı. JİTEM’in yaptığı şeylere karşı olan birisiydi. Tanıdığı itirafçıları uyarıyordu. ‘Çocuklar başınız belaya girer’ diyordu. Hanefi Avcı Ali Ozansoy’u Emniyet Müdürlüğü bünyesine aldı ve Ankara’da çalışıyor. Onun kardeşi Hüseyin Tilki vardı.. Cem Ersever onu Mersin birimine gönderdi. Daha sonra mafyaya karıştı. Sedat Peker’in mafyasına girdiğini duydum.” (Dıjwar, Orhan Miroğlu, Everest Yayınları, Sayfa: 275-276)

Ali Ozansoy’un Emniyet bünyesine kimin tarafından alındığı o kadar önemli değil, ama Musa Anter cinayeti konusunda anlatacak şeyleri olan birinin Emniyet’te çalışıyor olması, şimdiye kadar ifadesine başvurulmamış olması elbette çok vahim. Ali Ozansoy’un bugün farklı kimlik bilgilerine sahip olduğu muhakkak. Aygan ve diğer itirafçılara yeni kimlikler verildiğini biliyoruz zaten. Ali Ozansoy’un ifadesine başvurulması Diyarbakır’da devam eden JİTEM davasını yepyeni bir safhaya taşıyabilir.

Geçen hafta yazmıştım. Hanefi Avcı’nın Haliçte Yaşayan Simonlar kitabının alt başlığına itirazım var diye.
Meramımı anlatabildiğimi sanıyorum.
Bu başlığın bir hayli aşina olduğumuz bir fikri ispat etmeyi amaçlamanın ötesinde bir gerçekliği yok. Bu başlığın ortaya koyduğu fikre inanmak imkânsız bir şey.
Dünün devletiyle, bugünün cemaatini bir çırpıda eşitlemek çabası büyük bir haksızlıktır.
Kitabın bütünlüğünde bu eşitlemeye dair inandırıcı bir tek söz dahi yok aslında. Ama malum medya kitabı bu yönüyle manipüle etmeye çalıştı ve çalışıyor.
Binlerce faili meçhul cinayet dosyasından sorumlu olanlarla, Fethullah Gülen cemaatinin –hukuksuzluk barındırsa bile- faaliyetlerini eşitlemeye çalışmak vicdansızlıktan başka bir şey değildir. Enseye sıkılan kurşunla, devlet kurumlarında kadrolaşmak nasıl bir olabilir?
İkincisiyle hukuk kuralları içinde mücadele edersiniz, ama yitip giden hayatları bir daha asla geri getiremezsiniz.
İsim vererek bize şu insanlar canınıza kastetti diyor Hanefi Avcı, medya koro halinde ‘şu yoldan geçen adam devlet kurumlarında örgütleniyor, bir gün canınıza kastetme niyeti var’ diye haykırıyor.
İzin verin de önce canımıza kastedenlerle hesabımızı görelim, sizin amacınız bu hesabı ebediyen kapatmaktır beyler!.. Anlamadığımızı sanmayın.