15 Temmuz 2010 Perşembe

TSK ve siyasetçi sınırı / Güneri Cıvaoğlu

Uğur Dündar’ın programında konuşması nedeniyle Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un kimilerince üstü çizildi.

Ama “altı çizilerek” okunması gereken bir söylemi “pas” geçildi.
Oysa “Kürt sorunu” için demokratik çözüme sorumluluk sınırı belirleniyordu o söylemde.
Org. Başbuğ şu gerçeği vurgulamıştı:
“Örgütün Kandil’deki sayısı 2500, sınırın bu tarafında ise 1500... Toplam 4 bin dolaylarında. TSK bugüne kadar en az 20 bin PKK’lıyı öldürdü. Biz öldürmek yerine ‘etkisiz hale getirildi’ söylemini kullanıyoruz. TSK bu rakamlara göre PKK’yı 5 kez bitirmiş.”

Org. Başbuğ’un sözlerini tercümeye gerek yok.
Açık ve net.
“Asker kendine düşen görevi 1 kere, 2 kere değil 5 kere yerine getirmiştir.
Ama iktidarlar kendi ödevlerini yeterince yapamamışlar ki PKK 5 kez yok edilmesine rağmen dağa çıkışların önü alınamamış.”

Yani...
Daha fazla demokrasi, adalet, Güneydoğu’ya yatırım, iş alanları açmak, Kürt etnisitesi için başta dil ve kültür olmak üzere katkılar, sağlık hizmeti...
Bunlar iktidarlar ve sivil bürokrasi tarafından karşılansaydı dağa çıkanlar gene olabilirdi ama çok az.
Ayrıca sadece iç politika değil, diplomasi alanında iktidarların yetersiz kaldığı bir gerçek değil mi?
Türkiye’nin içindeki PKK’lıların komşu ülkelerden desteklendiği, onlarda üsler kurduğu, Avrupa’da parasal kaynaklar yaratıldığı gerçekleri dış politika zaafıdır.

Bu yanlışların bedeli fidan gibi gençlerin hayatıdır.
Şehitlerimizdir.
İktisadi ve demokratik kara deliklerden dağa gönderilenler ve yaşamlarını yitirenler de bu toprakların çocukları.

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu
Bu açıdan bakıldığında Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun terör örgütüne karşı önlemler için bir araya gelmeleri önemlidir.
Çünkü iktidarların, PKK’ya karşı mücadelede sağlam, tutarlı ve kararlı bir çizgiyi sürdürmeleri genelde iç politika ve oy hesapları nedeniyle mümkün olamıyor.
“Diğer partiler ne der” kuşkusu ve kaygısıyla iki adım ileri atılsa, bunu hemen geri adımlar izliyor.
Sağlam ve kalıcı bir strateji uygulanamıyor.
Son açılım bunun en yakın örneği.

“Habur kapısındaki PKK fiyaskosu” elbette iktidarın beceriksizliği sonucudur.
Ama açılımın tıkanmasında başta BDP olmak üzere diğer partilerin tavırları da etkili olmuştur.
BDP dağdan inen PKK’lıları zafer kutlamaları görüntüsünde konvoylarla gezdirmiştir. Dalga dalga kabaran tepkiler üretmiştir.
Diğer partiler ise bu dalgaları iktidara vurmak için kullanmıştır.
Sonunda açılımın sadece lafı ve de Başbakan’ın sanatçılarla falan yaptığı vitrin toplantıları kalmıştır hafızalarda.
Ve...

Plak takılmış hep aynı nakaratı tekrarlamayı sürdürmüştür.
Burada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun farklı tutumuna işaret etmekte fayda var.
Kılıçdaroğlu “PKK sorununu iç politika konusu yapmam. Çözüm için destek veririz” söylemiyle olumlu puan almıştır.
Son olarak da gene farklı ve sorumlu tavır örneği vermiştir.
“Başbakan, bize sadece aramızda kalması koşuluyla bazı çok özel bilgiler verirse bunları kamuoyuna açıklamayız...”
Daha önceki “sadece TV kameraları önünde konuşuruz. Her söylediğimiz görüntülü olarak kayda alınmalıdır” tavrından bakınız CHP hangi noktaya gelmiş.

AKP ve CHP’nin Kürt sorununda aynı safta yer almaları çok zor ama ulusal değerlerin dikte ettiği böyle bir dayanışma gerçekleşirse çok şey değişir.
Bunun adı “büyük koalisyondur.”
Demokrasilerde zaman zaman çözüm büyük koalisyon kurmaktır.
Aynı hükümette yer almak değil ulusal yararlar için büyük çoğunluğu temsil eden Türkiye’nin 2 büyük partisinin ortak tavır almasından söz ediyorum.

LEŞ...
Gazetelerde sık sık okuduğunuz, TV ekranlarında haberlerini izlediğiniz PKK’nın Hakurk kampını gezen bir grup gazetecinin arasındaydım.
Türkiye, İran, Irak sınırının kesiştiği köşededir.
Birkaç yüz metre ötedeki Irak topraklarında derme çatma bir yerdir.
Birkaç çardak, ekmek pişirilen bir de fırın...
O kadar.
Helikopterden indikten sonra kampa kadar yürüyerek gitmiştik.
Daha birkaç gün önce TSK buralara girmişti.
Bize bilgi veren komutan zaman zaman zikzaklar çizdiriyor, yolu uzattıkça uzatıyordu.
Gerekçesini de “şu ilerideki çalılara yaklaşmayalım orada leşleri var” diyerek açıklıyordu.
PKK’nın kadınları, yaşlıları, bebekleri de öldürdükleri insanlık suçlarına çok kez tanık oldum.
Tiksindim...
Ama gene de kim olurlarsa olsunlar ölü insan bedenlerinden “leş” diye bahsedilmesi gruptaki bütün gazetecileri rahatsız etmişti.
Org. Başbuğ’un Uğur Dündar’la söyleşisinde “Biz ‘öldürüldüler’ yerine ‘etkisiz hale getirildiler’ söylemini kullanıyoruz” demiş olması zihniyet evrimini yansıtmakta.
Sorunun diğer tanımlanabilir boyutları ötesinde zehirlenen psikoloji boyutu da önemlidir.