19 Mart 2012 Pazartesi

Korucu Bedran Akdağ’ın itirafları... Tomris Özden’in iddiaları... / Sanem Altan

Ölüm vurduğu yeri karartır...

Ve sevdiklerini kaybeden insanlar o karanlıkta bir ışık, bir teselli ararlar kendilerine, yaşama tekrar tutunabilmek için..

Savaşta ölen bir erkeğin eşi için ise şehitlik mertebesi en büyük tesellidir herhalde...

Toplumun en kutsal değerlerinden biri olan şehitlik payesinin avuntusuna sarılarak o büyük acıyı biraz olsun yatıştırabilirler...

‘Vatan için öldü’ düşüncesi ölümün manasızlığını ortadan kaldırır, arkadakalan sevenleri ölümün bir yücelik taşıdığını düşünürler içlerindeki o büyük boşluğu doldurabilmek için...

***


Ama hatırlar mısınız bilmem?

Ben o günden beri hiç unutmadım çünkü çok az rastlanan bir şeydi bu...

Eski Mardin Jandarma alay Komutanı Rıdvan Özden teröristlerle çatışmada öldüğünde, eşi Tomris Özden şehitlik tesellisini reddetmişti...

‘Ben kocamı şehit olarak kabul etmiyorum... İnsan ancak savaşta ölürse şahit olur. Bu çirkin politikanın sonucu bir ölümdür’ demişti.

Ancak yaşayanın bilebileceği o derin acının içinde bile bu yüreklilikte durabilmek, her insanın yapabileceği bir şey değildir.

İçi kavrulurken, bir insanın yaşadığı en büyük acıya karşı teselliyi kabul etmemesi hatta korkmadan baş kaldırması Tomris hanımı hafızanızın en önemli yerine yerleştiriyor tabii...

O yüzden Tomris Hanımı yıllar yılı hep merak ettim...

Rastladığım tüm demeçlerini okudum, kocasının ölümünün cinayet olduğuna ilişkin inancına sahip çıkışını uzaktan da olsa hep izledim.

***


17 yıl geçti aradan...

Tomris Hanım tüm tehditlere ve aşağılık oyunlara rağmen sonunda geçtiğimiz ay kocasının mezarını açtırabildi otopsi için...

Ve iki gün önce de faili meçhul cinayetler kapsamında mezarı açılan eski Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden ile ilgili Adli Tıp Kurumu raporu Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.

O dönem Özden’in teröristler tarafından açılan ateş sonucu alnının ortasından vurularak öldürüldüğü öne sürülmüş ancak ailesi Özden’in alnında kurşun izi olmadığını belirterek bu iddiayı kabul etmemişti.

Çıkan rapora göre, sol kaşının 6 cm üzerinden bir mermi girişi bulunmuş. Başının arka alt kısmında ise bir mermi çıkışının olduğu gözlenmiş. Kafatasında oldukça yoğun kan tespit edilmiş. Burnundan da kan geldiği ve bu kanın kurumuş olduğu tespit edilmiş.

Ailenin yıllardır iddia ettiğini tam doğrulamasa da rapor yepyeni soru işaretleri beliriyor insanın kafasında...

***


Ama ondan da önemli olabilecek bir başka gelişme daha oldu aslında geçenlerde.

18 yıldır koruculuk yapan Bedran Akdağ’ın, “Dağın Ardındaki Gerçekler” isimli kitabı yayınlandı...

JİTEM ve faili meçhul cinayetlerle ilgili çarpıcı iddialar var kitapta...

Ve Rıdvan Özden’le ilgili...

Bedran Akdağ “Albay Atilla Uğur, Yarbay Celal Kısa ve bunların emrinde bazı kişilerin kanunsuz işlerde çalıştığını, havuz şeklinde toplanan paraları ortaklaşa paylaştıklarını kesin olarak biliyorum. Çünkü bu raydan çıkmış timlerin, içine alma baskısı bana da yapıldı. Bana teklifte bulundular. Atilla Uğur, bölge halkı üzerine baskısını koymuş, halkın korkulu rüyası olmuştu.

Albay Rıdvan Özden, Uğur’un yaptığı işlerden çok rahatsızdı ve sürekli uyarılar yapıyordu.

Uğur’un yapmış olduğu kirli işlerin önüne geçmeye çalışmasından dolayı, Özden’i de yapmış oldukları kirli işlerin içine çekmeye çalışıyorlar, JİTEM’in içine almak için uğraşıyorlardı.

Albay Hasan Atilla Uğur ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Rıdvan Özden’le ölümünden bir gün önce tartışmışlardı. Ertesi gün Özden’i teröristlerin yoğun olduğu bölgeye çekerek orada öldürmüşlerdir. Daha sonra da PKK ile girdiği çatışma sonucunda şehit oldu diye açıklamışlardır’ diyor.

***


Ergenekon diye bir şeye inanıyorsak, çözülmesini istiyorsak, sadece bu bilgi bile ortalığı ayağa kaldırmalı ama öyle olmuyor işte bizim memlekette...

1997-1999 arasında JİTEM’de haber elemanı olarak da çalışmış Akdağ.

Mardin’in Derik ilçesinde Gönüllü Köy Korucusu olarak görev yapmaya da devam ediyor şimdi...

İtiraflarda bulunuyor.

İtirafları, Tomris Hanım’ın iddialarını doğruluyor.

Kendi albayını öldüren bir örgütten, katili inatla saklayan bir devletten söz ediyoruz.

Bu kanlı rezilliği sonuna kadar temizlemeden bu toplum rahata kavuşabilir mi?

Bunları ortaya çıkarmadan Uludere gibi katliamların tuzağına düşmekten kurtulabilir mi?