Genelkurmay tarafından akredite edilmeyen medya kuruluşlarının Org.
Necdet Özel’e açtığı, “bu galiba diğerlerinden daha demokrat” algısına
dayalı kredi aşınma yolunda.
İçi boş, gereksiz beklentiler bunlar.
Alsalar ne olur, almasalar ne olur?
Burada asıl tavır göstermesi gereken Genelkurmay değil, medyadır.
Çünkü, olası itibar aşınması açısından burada zayıf halka medya değil, Genelkurmay’dır. Kaybedecek olan da medya değil, yine Genelkurmay’dır.
Bu konuda akredite edilmeyen medyanın eli, kamuoyuna karşı Genelkurmay’dan daha güçlüdür.
Neticede medya kuruluşları Anadolu Ajansı’nın birer abonesi.
Genelkurmay’ın akredite etmediği medya kuruluşları toplantıları bizzat takip edemeseler de, Anadolu Ajansı’nın konuyla ilgili geçtiği haberleri sanki orada imişler gibi rahatlıkla görüntülü, sesli ve yazılı olarak kullanabiliyorlar.
Akredite edilmediği için sızlanıp duran ve bugün bu serzenişi gazete sayfalarına, ekranda haberlere yansıtacağını düşündüğüm medya organları sanki yalvarırmış gibi sitemkar davranacaklarına, akredite edilmedikleri için haberi yerinde izleyemedikleri gerekçesiyle, her bir gazete 12 boş tabut resmini manşetten vererek, “Şehitlerimizin cenaze haberini sizlere aktarmak isterdik. Fakat Genelkurmay şehitlerimizin tabutunu uzaktan bile olsa görüntülememize izin vermediği için sizlere konuyla ilgili haberleri aktaramıyoruz” şeklinde siyah zemin üzerine beyaz puntolarla sadece birer cümlelik not düşselerdi, öğle saatlerine kalmadan, kamuoyu baskısıyla bu utanç uygulamasının sona erdiğini görürlerdi.
Çünkü akredite edilmeyen medya kuruluşları sadece sahiplerinden ya da çalışanlarından ibaret değil.
Çok sayıda izleyici ve okuyucuları da var.
Hatta bunların askere gidecek oğulları da var.
Bu nedenle akredite edilmeyen sadece medya kuruluşları olmuş olmuyor. Bu yayın organlarının takipçilerine de dolaylı yoldan da olsa bir tavır sergilenmiş, incitilmiş, kuruma karşı güvenleri zedelenmiş oluyor.
Hatta medya kuruluşları gerekirse habere kısaca şu soruyu da ekleyebilirlerdi;
Tek amaçları haberi yerinde takip ederek okuyucu ve izleyicileri
bilgilendirmek olan muhabirlerde ne tür bir sakınca gördüğünüz için
kışlaya almadığınızı bilemiyoruz. Fakat aynı muhabirlerden aralarında
askerliğini yapmamış olanlar varsa, aynı gerekçeyi öne sürerek
onları askere almama gibi bir düşünceniz de var mı? Gazetecilik bir
çeşit kamu hizmetidir. Kışlada görevleri gereği muhabirliklerini
yapmalarına engel teşkil eden konu, askerlik yapmalarına da mani teşkil
eder mi?
Eğer bu kişileri askere almakta bir maniniz yoksa, muhabir olarak
kışlaya almakta sakınca gördüğünüz aynı kişileri, asker olarak kışlaya
alıp üstelik ellerine de birer silah tutuşturmak bir tezat teşkil
etmiyor mu? diye sormak icap ederdi.
Afganistan'dan gelen şehitlerimiz için Ankara’da düzenlenen cenaze
töreninde Genelkurmay’ın uyguladığı akreditasyondan ve bazı medya
kuruluşlarının tören alanına alınmamasından Genelkurmay Başkanı Org.
Necdet Özel’in daha önceden bilgisi var mıydı, yani kendisinin bilgisi
dahilinde mi bu uygulama yapıldı bilemiyorum.
12 şehidimiz nedeniyle toplumun tüm kesimlerinin oldukça hassas
olduğu bir dönemde eğer bu uygulama Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi ve
onayı dahilinde yapıldıysa, akredite edilmeyen medyanın Necdet Özel’e
bugüne kadar açtığı “bu galiba diğerlerinden daha demokrat” algısına dayalı kredi hızla aşınmış olacaktır.
Akreditasyon tamamen karşı çıkılacak ve hayatın hiçbir noktasında uygulanmasına rıza gösterilemeyecek bir uygulama değildir. Özel kurumlarınızın basına açık toplantılarında seçici olabilir, istediğinizi davet edip istemediğinizi etmeyebilirsiniz.
Ama sözkonusu olan devlet kurumları ise, bazılarının yanlış
uygulamaları yüzünden devlete olan güvenin sarsılmaması adına daha özen
göstermek ve daha inandırıcı gerekçeleri sunmak zorundasınız.
Önerim şu: Parti kapatmalarda olması arzu edildiği
gibi, kurumlara yönelik değil, şahıslara yönelik uygulama olmalıdır.
Basın kuruluşlarından önceden isim istenip bu kişilerin ön güvenlik
soruşturmasına tabi tutulması ve kurumun hassasiyetleri açısından
değerlendirilmesi elbette mümkündür. Onun yerine başka isim önerilmesi
de istenebilir.
Yani akredite bir kurumun temsilcisi diye, kendisine yeterince güvenilmeyen isimlerin muhabir olarak kuruma girmesine rıza gösterilmemesi
elbette makuldür. Ama kurumu tamamen bloke etmenin ve sistemin dışına
itmenin şık olduğunu düşünmüyorum. Akredite işlemi medya kurumlarına
değil, bu kurumları temsilen gelecek kişiler açısından uygulanmalı ve
sakıncalı olduğu düşünülen isimler gerektiğinde elbette kurumlardan uzak
tutulmalıdır.
Bu çözümü elbette kolay bir sorun...
Bununla birlikte asıl mesele belki de şu:
Şahsen ben, 28 Şubat’ı yönlendiren iş dünyası, medya, kimi etkin
STK’lar ve benzeri oluşumların zihniyet anlamında hala aktif olduğunu,
hatta karargahtaki andıççı zihniyetin bu yöndeki faaliyetlerini en az
yüzde 80 oranında devam ettirdiğini düşünüyorum. Bu tür uygulamaları da
o tür düşüncelerin yansımaları diye okuyorum
Terörü önlemek için bin türlü formül ve çıkış arayan devlet
kurumları, vatanı sevmekten başka hiçbir suçu olmayan, olduğu da
gösterilemeyen kimi medya kurumlarına yönelik bir duvar uygulamasının
hala sürdürülmesini acaba nasıl izah edebiliyorlar?
Sayın Necdet Özel; Bu insanlar şehid cenazesinin
yakınına sokulmayı hak etmeyecek kadar ne kabahat işlediler, lütfen
açıklar mısınız? Bu yazımı, bir vatandaşın bilgi edinme hakkı dilekçesi
olarak kabul etmenizi bekliyorum.