20 Mart 2012 Salı

O paşaların, paşalar da onun peşinde!

19 Mart 2012 / CEMAL A. KALYONCU,
Turizm Bakanlığı’ndan emekli olduktan sonra Türkiye’nin derin mevzularında 21 kitap yazan Süleyman Yeşilyurt, aleyhinde yazdığı hiçbir asker tarafından dava edilmedi. Son kitabı Paşaların Saltanatı’nda da askerlerin icraatlarını ele alacak.
‘Bana gelen bilgiler dâhilinde başlıkları belirliyorum önce. Mesela, OYAK’ta Ergenekoncu ve ‘Çürük’çü paşalar var. Havelsan’da bütün paşa çocukları üst düzey maaşla işe girmiş. Aselsan’a da girmişler. Yakınları terör örgütünün dağ kadrosunda olan paşalar ve albaylar var; binbaşı, yarbay ve yüzbaşıların isimlerini versem herhâlde ansiklopedi olur. Bunları nasıl almışlar Türk ordusuna böyle?”

Bu bilgiler ışığında yazdığı ve önümüzdeki günlerde Paşaların Saltanatı adıyla çıkaracağı kitap için “Belki de bu, 22. ve son kitabım olacak.” diyen kişi, araştırmacı yazar Süleyman Yeşilyurt. Yeşilyurt, yeni kitabına da konu edineceği, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un oğlu Murat Başbuğ’un   PKK’lı Hasan Lala ile birlikte fotoğraflarını da ortaya çıkaran kişi aynı zamanda. Lala’nın bu iş için görevlendirilip Murat Başbuğ ile fotoğrafları üzerinden İlker Başbuğ’a karşı koz olarak kullanıldığını iddia eden Yeşilyurt, hatta PKK’nın Kato Dağı, Kavaklı ve Armutlu kampları henüz serpilip büyümemişken Başbuğ döneminde buralara bırakın uçağı, bir helikopter bile kaldırılmadığını ileri sürüyor. Yeşilyurt, bu sebeple yüzlerce vatan evladının şehit verildiğini, Başbuğ’un PKK’ya taviz vererek vatana ihanet ettiğini de iddia ediyor. Hatta 1. Ordu Komutanı iken Ergin Saygun’un İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yaptığı ziyaretin de nezaket ziyareti değil, Murat Başbuğ ile Hasan Lala’nın fotoğraflarının ortaya çıkmaması üzerine bir ziyaret olduğunu da iddialarına ekliyor.
“Bunları nereden biliyorsun diyeceksiniz?” Soruyu da kendisi sorup cevaplıyor Süleyman Yeşilyurt. Bu bilgileri ona Genelkurmay’daki kaynakları iletmiş: “Genelkurmay’da bu konu hakkında konuşan herkesin canını yakmış Başbuğ. Ya birliğe ya alaya sürmüş, Genelkurmay’dan hepsini postalamış. Hani denilebilir ki ‘Ne olmuş PKK’lı biri ile arkadaşlık yapmışsa çocuk. Yanılmış olabilir.’ Ama Genelkurmay istihbaratı albayların, yarbayların çocuklarının gittiği kurslara kadar her şeyi araştırıyor. Okullarını geçin, kılık kıyafetine, gittiği kurslara kadar bakıyor. Bir subay çocuğu yanılır da Maltepe Dersaneleri’ne giderse o subay yanmıştır.” Yeşilyurt, kitap çıktıktan sonra Başbuğ’u, ‘görevini kötüye kullandığı’ iddiasıyla avukat kızı vesilesi ile dava edeceklerini de anlatıyor.
Tabii Yeşilyurt’un o kaynağının başına neler geldiğini tahmin etmek zor değil: “Başbuğ, oğlundan bahseden o albayı fiziki takip yaptırıp bir gecede lojmandan çıkardı ve emekli etti, 2009’da. Adam kendine bir çatı katı ev zor buldu.”
Yeşilyurt’un iddialarından biri de yine Başbuğ’un usulsüz VIP uçak alımı ile ilgili. İşin önemli kısmı, bu uçakların, korunaklı karargâh veya karakol yapılması için tahsis edilen paralardan alınmış olması iddiası.
Bugüne kadar 21 kitabı yayımlanan Süleyman Yeşilyurt, neredeyse hiçbirinden dava dahi edilmemiş bir araştırmacı yazar. Ve yazdıkları da az buz iddialar içermiyor. Mesela, Üniformalı Uyanıklar kitabında üst düzey paşalarla ilgili akıl almaz iddialar sergiliyor. Yahudi Dönmeler ve Mumsöndü Ayinleri kitabında yine isimler vererek olayları detaylandırıyor. Mason Komutanlar çalışması ise aslında TSK yasası gereği bir derneğe üye olmaları hâlinde TSK’dan ihracı gereken üst düzey ve tanınmış paşaları isimleri ile açık ediyor. Popüler Masonlar ve Ünlü Aleviler yayınları da tanınmış kişiler hakkında bilinmeyen bilgilerden oluşuyor.
Bugüne kadar sadece bir kitaptan, -o da Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek rekor bir tazminat talebi ile- Kemal Kılıçdaroğlu tarafından mahkemeye verilmiş Yeşilyurt. Kılıçdaroğlu, “Dersim Ermenisi Yemuş Hanım’ın Oğlu Çarkçı Kemal” kitabının ‘çarkçı’ ifadesini mahkemeye taşımış; 100 bin adet baskı geliri ve ilave 100 bin TL de manevi tazminatla birlikte toplam 1,5 trilyon lira talep ederek… Yeşilyurt da Kılıçdaroğlu’nun, kamuoyunda söylediklerinden geri adım atan birisi olarak bilinmesini mahkemeye delil olarak sunuyor. Yeşilyurt, Kılıçdaroğlu’nun Elazığ Ticaret Lisesi’nde iken Türkçü Turan Dergisi’ne şiirler yazdığını, Gazi Üniversitesi’ne geldiğinde ise Marksist görüşlere ilgi duymasına rağmen ülkücü bir öğrenci olan, sonradan DYP’den milletvekili seçilmiş Ramazan Ceylan ile evini paylaştığını da iddialarını kuvvetlendiren deliller olarak aktarıyor.
Peki, kim bu Süleyman Yeşilyurt? Onu detaylı tanımaya başlamadan önce, yazdığı kitaplar yüzünden 1997’den bu yana Genelkurmay istihbaratı tarafından izlendiğini söyleyen birisi olduğunu da aktaralım. Hatta 1998’de, kendisini o zaman takip edip bugün emekli olmuş JİTEM Ankara Bölge Komutanı Zeki Ayan’la bir araya gelip görüşme bile yapmış: “Hiç unutmuyorum Zeki Ayan bana ‘Nasıl oluyor da bizim aklımızın almadığı bu kadar nokta atışı bilgin oluyor?’ diye sordu. Bana dedi ki ‘Çuvalcı Paşa ile yemek yemişsiniz.’ Bildi. Çuvalcı Paşa da Abdullah Kılıçarslan. Onunla 1997’de Çankaya’da bir yerde iftar yemeği yemiştim, İhtilalci ve Muhtıracı Paşalar kitabına da yazdım daha sonra bunu. Ama şimdi o takipçim emekli oldu.”
Şimdilerde “Peşime kimin takıldığını bilmiyorum ama hissediyorum. Mühim değil. Ben hizmet yapıyorum.” diyen Yeşilyurt, hayret ettikleri bir hususu da şöyle anlatıyor: “Kardeşim sen evden dışarı çıkmıyorsun, fakat nasıl oluyor da askerî kanat hakkında noktasına virgülüne kadar doğru bilgi biliyorsun. Ve hiçbir asker de sana dava açmıyor. Evet, ilginçtir açmıyor.”
Zaten onun elini güçlendiren de bu nokta. Üniformalı Uyanıklar, Mason Komutanlar, İhtilalci ve Muhtıracı Paşalar sadece askerleri anlatan kitapları. Siyasetçiler ile gayrimüslimleri konu edinen, ilginç iddialar gündeme getiren kitapları da davaya konu olmamış. Mesela İsmet Sezgin, Aksiyon’a ‘Alevi değilim’ derken, Yeşilyurt, Ünlü Aleviler kitabında onu yakından tanıyanlar tarafından Koçgiri İsyanları’nda batıya göç eden Alevi bir ailenin çocuğu olduğunu yazmış. Ve bu kitabı, oğlunun arkadaşı, Sezgin’in de yeğeni vasıtasıyla İsmet ve kardeşi Mukadder Sezgin’e ulaştırdığını ve onlardan bir itiraz gelmediğini de kitabın sonraki baskılarında dipnotla belirtmiş. AP’li Cihat Bilgehan’ın da yıllarca Sezgin gibi tutum sergilediğini, İsmet İnönü’nün torunu, Metin Toker’in kızı Gülsüm Bilhegan ile evlenen oğlu Mustafa Bilgehan’ın ise bu tutumdan vazgeçtiği gibi kitaplarında yazması için kendisine ek bilgi ve belgeler gönderdiğini de anlatıyor. Yeşilyurt, Kemal Kılıçdaroğlu’nun annesinin Grogeriyan değil de aşiret Ermenisi bir ailenin çocuğu olarak 2008’de vefat ettiğinde Tunceli’ye 42 kilometre uzaklıktaki Atlantı Ermeni Mezarlığı’na defnedildiğini kamuoyu ile paylaşmış kitaplarında.
Gerek öğrencilik yıllarında, gerek bürokrasideki sonraki hayatında edindiği çevre vesilesi ile tanıştığı kişiler aracılığıyla pek çok kişi hakkında önemli bilgilere de ulaşmış Yeşilyurt. Bunlar arasında, hiçbir partiye üye olmamasına rağmen, ülkücü ve milliyetçi çevrelerde tanıdıkları sayesinde bulunduğu ortamlarda topladığı bilgiler de var. 1979’da MHP Genel Merkezi’ne sık sık uğradığından tanıdığı, çocuk kitapları yazarı Melek Merih Bayrı’nın yıllar sonra, kitap yazmaya başladığı zamanlarda Sabetaycılar ve dönmelerle ilgili anlattıkları da önemli itiraflar içeriyordu, Yeşilyurt’un kitapları için. Melek Hanım, evlendikten sonra Sabetaycı olduğunu öğrendiği eşi Akif Neşat Bayrı’nın katıldığı ‘dönme ayinlerine’ daha fazla dayanamamış, evliliğine nokta koymuş birisiydi. Yeşilyurt, bu öğrendiklerini de Yahudi Dönmeler ve Mumsöndü Ayinleri adıyla neşretmişti.

Süleyman Yeşilyurt, sadece insanların kökenleri ile ilgilen çalışmalar yapmıyor aslında. Türk Hıristiyanların Patrikhanesi ve Celal Bayar Gerçeği, ilk kitapları olsa da TSK’daki subay ve generalleri de yakından izleyip yazıya dökmüş. Gerek emekli olduktan sonra gerekse muvazzaf iken mason ve Büyük Kulüp gibi derneklere girmiş paşaları da kaleme almış: “Şimdi şunu tefrik edelim. Büyük Kulüp’e mason olmayanlar üyedir ama mason olmayanlar yönetime giremez. Asla.” Kamuoyunun çok iyi bildiği ama henüz belgeleyemediği için ifşa edemediği bu derneklere üye başka muvazzaf generaller de mevcut.
Yeşilyurt, “O olmasaydı biz bugün darbelerle yaşayan bir ülke olacaktık.” dediği dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’u makamına davet edip ona ‘Darbeni yakaladım paşa!’ diye söylediğinde darbe girişimlerini nasıl akamete uğrattığını da Üniformalı Uyanıklar kitabında anlatıyor. Ona göre Özkök bu olayın röportajını vermeli artık. Hilmi Özkök’ün DP geleneğinden gelen bir ailenin çocuğu olduğunu söyleyen yazar, Özkök’ün kayınpederi Ali Moralı’nın da 1960’a kadar 13 yıl DP Turgutlu İlçe Başkanlığı yaptığını hatırlatıyor: “O albayların bana anlattığı, ‘Diğerleri yat-kalk adamıydı. Hilmi Özkök, okuyan, arkasında da iki gözü olan, aşırı zeki bir adam. Fehmi Büyükbayram diye öyle bir komutan görevlendirdi ki Şener Eruygur’u onunla çözdü.”
Demokrat Parti geleneğinden gelen bir ailenin çocuğu olan Yeşilyurt, 1949’da Uşak Ulubey’de dünyaya gözlerini açtı. Bölgenin yerlisi diye bilinen dedesi Ahmet Bey çiftçilikle meşgul biriydi. Ahmet-Fatma çiftinin çocukları, Süleyman Yeşilyurt’un da babası olan Ömer Bey ise Nafia’da puantörlükten emekliliğe hak kazanmıştı.
Ömer Bey, Azime Hanım’la evlenmiş, ikisi kız üç çocukları olmuştu. Ailenin en büyük çocuğu olan Süleyman Yeşilyurt, ilkokula, daha sonra adı Kurtuluş İlkokulu olacak Yeni İlkokul’da başlamış, sonrasında Halit Ziya Uşaklıgil Ortaokulu’na devam etmişti. Ortaokulun 881 numaralı öğrencisi Süleyman Yeşilyurt’un önünde oturan 884 numaralı öğrenci ise 1964-65 senesinde Uşak Emniyet Müdürü olan Zülfü Ağar’ın oğlu Mehmet Ağar’dı. Yeşilyurt, Elazığlı bilinen Mehmet Ağar’ın aslında Artvin Ardanuçlu, hatta Gürcü bir ailenin çocuğu olduğunu söylüyor. Peki, Ağar nasıl Elazığlı olmuştu? Dedesi Kel Katip lakaplı Mehmet Ağar, Elazığ Sürsürü Mahallesi’ne gelip yerleşmiş, zamanla Elazığ Adliyesi’nden emekli olmuştu. Artık Elazığ’da yerleşip pek çok gayrimenkul sahibi olduğu için herkes onları Elazığlı biliyordu. Ağar’ın annesi Mualla Hanım da Çanakkaleli bir aileye mensuptu. Babası vefat edince annesi onu Haydarpaşa Lisesi’ne aldırmıştı: “Babası rahmetli olduktan sonra devlet ona sahip çıktı. Bursla okudu. Belki daha uzun arkadaşlığımız olacaktı ama… Öğrenci Mehmet Ağar’ı sorarsanız bana dünyanın en sessiz, en terbiyeli, saygılı insanı idi. Hiç böyle vurdulu kırdılı işleri yapacak bir adam değildi. Futbola meraklı ve Galatasaraylı idi. Sınıf takımını ben yapıyordum. Ama iyi futbol oynayamadığı için seyirci olarak kaldı. Ortaokulumuzun forma rengi de sarı-kırmızı idi.”
Süleyman Yeşilyurt, ortaokulun ardından 1967’de liseden mezun olacaktı.
Fanatik DP ve Menderes hayranı bir babanın çocuğu olan Yeşilyurt, babasıyla beraber o mitinglerin neredeyse hepsinin müdavimiydi. 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığında henüz 11 yaşında olan Süleyman, İsmet İnönü geldiğinde 1959’da vuku bulan Uşak Hadiseleri’ni de hatırlıyordu. İsmet İnönü, Uşak Milletvekili Rıza Salıcı’nın evinde ikamet etmişti: “Rıza Salıcı, ilkokul diploması olmayan, sinemacı bir adamdı. Bahçesinin önünde afişleri yandı. ‘İnönü’nün kaldığı ev yanıyor’ oldu. Basın da yalan haber yaptı. İnönü, 1953’te il olmuş, 15 bin nüfuslu küçücük Uşak’a 40 küsur milletvekili ile gelmişti. Bir tane derme çatma otel vardı şehirde. Yani resmen işi provoke etmeye gelmişlerdi. İlk Ege taarruzu diye oradan başladı İnönü. Arkasından Manisa, İzmir, İstanbul-Topkapı hadiseleri zincirleme geldi. Bunu ilk defa söylüyorum. İnönü, ‘Siz Uşaklı değilsiniz, uşaksınız deyince ortalığı ayağa kaldırdı. O ortamda karşılıklı taş atmalardan kafaya ufacık bir taş geldi, kafa yarıldı oldu.”
Babası fanatik olduğu için Uşak milletvekillerini de ezbere biliyordu Yeşilyurt. Hatta CHP Milletvekili Rıza Salıcı, 1957’de Meclis’te yemini edemeyince, babasının arkadaşları onu Salıcı’nın evinin karşısına koyup yemini ezbere söyletmişti bir keresinde, üstüne de 2,5 lira harçlık vererek. Babası 27 Mayıs sürecinde sıkıntı yaşamasa da Yeşilyurt’un unutamadığı bir hadise vardı darbe dönemi ile ilgili. O zaman Uşak Valisi İhsan Tekin’in, darbeden dört gün sonra şehir parkında askerler tarafından gece falakaya çekildiğini görmüştü.
DP’li babası ihtilalcileri sevmediği için, aile çok istemesine rağmen onu askerî okula vermemişti: “Babam ‘Askerî okula gidersen benim ölümümü istersin. Ben Türk askerini seviyorum ama bu ihtilalci subayları sevmiyorum. Git nerede okursan oku!’ dedi. Yassıada Saati her gün ağlanarak dinleniyordu evde.”
Liseden sonra üniversite eğitimi için 1967’de Ankara’nın yolunu tutan Yeşilyurt, iki yıllık Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe Bölümü’nü okudu. 1968’in gençlik hareketleri onu hiç ilgilendirmemişti. Ülkücü arkadaşlarını ne kadar sevse de sokakla, silahla alakadar olmamıştı. Onun okuma ve yazmaya merakı vardı. Bu yüzden o yıllardan itibaren sürekli arşiv tutmuştu. Hatta daha ortaokulda iken masonluk gibi derin mevzularda arkadaşları ile konuşmalar yapmaya başlamıştı bile.
12 Mart 1971 döneminde devlet memuru idi artık. Büro memurluğu yapıyordu. O dönemden hatırladığı, birbirini tanıyan arkadaşların bile ‘başıma bir şey gelir’ diye hep bir korku içerisinde olduklarıydı. CHP’li Nihat Erim bir gecede ‘tarafsız başbakan’ oluvermişti: “Şunu söyleyeyim. Küçükesat’ta oturduğum için devamlı görüyordum. Nihat Erim, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’la Nihat Erim Villası’nda altlı üstlü komşu idi. Dolayısıyla Batur’un, Erim’in başbakan olmasında dahli olmaması diye bir şey düşünemem.”
1977-78 döneminde Ulaştırma Bakanı Yılmaz Ergenekon’un danışmanlığına getirilmişti. Sonra 14’lerden Güneş Öngüt’e de aynı görevi yaptı. Turizm ve Tanıtma Bakanı İskender Cenap Ege döneminde de Cenk Koray özel kalem müdürü, o da danışman olarak birlikte çalışmıştı. O zamanlar arşivler Turizm Bakanlığı’nda olduğundan parlamenterlerle ilgili önemli bilgiler edinme imkânı bulmuştu: “Günün birinde kitaplar yazacağımı bildiğim için merakım olduğundan devlet ricalindeki arşivleri kanunlar dâhilinde hep topladım. Bilgi ve notlar aldım sürekli. Ve emeklilik sonrasında da kitap yazmaya başladım. Bunda yadırganacak bir şey yok.”
12 Eylül olduğunda da yine Turizm Bakanlığı’nda vazifeliydi Yeşilyurt. Darbenin olacağını da o gece Hürriyet’te çalışan bir bayan gazeteciden öğrenmişti: “Hatta bazı arkadaşlara telefon açtım. Fakat inanmadılar.”
Yeşilyurt, bakan danışmanlığından sonra Turizm Bakanlığı’nda şube müdürlüğünden ileri gidemedi ve 1999’da emekli oldu. Ve 21 kitabı neredeyse bu tarihten sonra yazdı. Ama altyapıyı çok önceden oluşturmuş, zaten yıllarca bilgi-belge toplamıştı: “Ulaştırma Bakanlığı’nda Ziya Kuyaş abi vardı. Millî Birlikçi Sıtkı Ulay, onun arkadaşı idi. Gelirdi, konuşurduk. Ben iyi bir arşivciyim. Bakın bu Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın sadece  bir-iki gazeteye verdiği ilanı bile buldum. Gençlik yıllarında Ertuğrul Alatlı ile çok görüştüm. Ziya Kıraner diye bir albay vardı. Benim bekâr kaldığım eve gelirdi Küçükesat’ta. Komşuyduk. Alatlı da oraya geliyordu. MBK’dan son anda tasfiye etmişlerdi onu. Ona masonları hep sorardım. Çok kaynak bir adamdı. Alatlı, Kenan Evren’in de okul arkadaşı olduğu için sonradan Danışma Meclisi üyesi yaptı onu Evren. Dönmeleri yazdım. Mesela bir zamanlar Türkiye’de mum söndü ayinlerini Tony Cauki yapıyordu. Teoman Koman, 27 Mayıs’ta üsteğmen, Yassıada Komutanı Tarık Güryay ekibindendi. MİT Müsteşarı da oldu sonradan. Koman, Yassıada’da o zamanki DP’li bakanlara, milletvekillerine kan kusturmuştu. Sonra Edip Başer, mesela Harp Okulu nöbet defterinden tespit ettim. Harp Okulu son sınıf öğrencisi iken 28-29-30 Mayıs 1960’ta Namık Gedik’in odasında nöbet tutan kişi. Gedik olayının intihar olup olmadığını bir tek Edip Başer bilir Türkiye’de. Başer bu bilinmeyeni açıklasın. İlhami Erdil de 27 Mayıs döneminde deniz teğmeni ve ilk görev yeri Yassıada. Sonraki yıllarda hepsi orgeneral olmuş bunların. Bunları araştırdım ben.”
Evliliğini 1974’te, yine Uşaklı olan Hatice Hanım’la gerçekleştiren ve bu evlilikten ikisi kız üç çocuğu bulunan Süleyman Yeşilyurt, açıkça karargâhta hâlen 2-3 kurmay albayla daha görüştüğünü söylüyor. Bu işin bir itimat meselesi olduğunu anlatan Yeşilyurt’un en büyük kaynakları mevcut sistemde mustarip olan kesimler: “Açık söyleyeyim milliyetçi, muhafazakâr, Adnan Menderes geleneğini benimseyen ve de ülkücü kişiler.”
Nasıl olmasın? 21. yüzyılda TSK’da, harp okulu hocalığı da yapmış, belirli bir rütbe bile edinmiş olmasına rağmen hâlen inancı gereği sahur dahi yapamayıp çantasında sakladığı bisküviyi gizlice sahur niyetine yemek durumunda kaldıktan sonra… Dahası TSK, genelkurmay başkanı bile ancak gizli gizli oruç tutabilen bir kuruma dönüştükten sonra…