20 Mart 2012 Salı

Afganistan şehitlerinin düşündürdükleri / Şahin Alpay

Afganistan'da görev yapan 12 askerimiz helikopter kazasında şehit oldu.

Yalnız onların kaybı değil, arkalarında bıraktıkları eş ve çocukların hazin öyküleri yürekleri dağladı. Ne yazık ki, asker ve polis çok sayıda güvenlik kuvvetleri mensuplarının, başka herhangi bir amaçla değil, sadece ve sadece kanuni ve mesleki görevlerini yerine getirirken, çatışmalarda ya da kazalarda can verdiği, şehit düştüğü bir ülkede yaşıyoruz. Hepsine canları pahasına verdikleri hizmetleri için şükran borçluyuz; hepsinin anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Afganistan'da şehit olanların kaybı, farklı yorumlara yol açtı. Bunların en çarpıcı olanlarını anamuhalefet partisi sözcülerinden duyduk. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Gencecik insanlar, ülkelerinden, çoluk çocuklarından uzakta, ülkenin çıkarlarını savunmak için mi bulunuyorlar gibi bir soruyu haklı olarak bizim aklımıza getiriyor..." dedi. Aynı partinin TBMM grup başkan vekili Emine Ülker Tarhan'ın yorumu da şu oldu: "Egemenlik hakkını devrettiğiniz Amerika istiyor diye biz oğullarımızı bilmediğimiz topraklarda şehit vermek zorunda değiliz."

Doğrusu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevaben söylenmesi gerekenleri söyledi: "Tek başımıza yaşayan bir devlet değiliz. Yükümlülüklerimiz, sözleşmelerimiz, üzerimize düşen görevler var ve bu görevleri askerlerimiz bazen de polislerimiz yerine getirebiliyor. Dolayısıyla muhalefet partilerinin 'Türk askerlerinin Afganistan'da ne işi var' demesi, bu olaydan belki bir rant elde etme gayretidir. Onlar da biliyorlar ki Türk askerinin Somali'den tutun dünyanın her yerindeki barışı koruma veya sağlama görevleri bulunmaktadır, bulunmaya devam edecektir."

Bu vesileyle hatırlamakta belki yarar var. Askerlerimiz daha önce BM ya da NATO'nun barışı destekleme misyonları kapsamında dünyanın çeşitli yerlerinde görev yaptı, halen de sadece Afganistan'da değil, Bosna-Hersek, Kosova, Lübnan, Sudan ve Somali'de görev yapmakta. Polislerimiz de BM örgütünün Kosova, Liberya, Doğu Timor, Kongo, Sierra Leone, Haiti, Fildişi Sahilleri, Sudan, Burundi misyonlarında görev yaptı, yapıyor.

Afganistan'da şehit düşen askerlerimizin bende uyandırdığı düşünceler muhalefet sözcülerinden farklıydı. Şöyle ifade edebilirim: Militarizmin her türlüsüne karşıyım. Silahlara, öldürmeye düşmanım. İnsanları birbirine düşüren ırkçı ve saldırgan milliyetçiliğin her cinsinden tiksiniyorum. Ne var ki, insanlığın devletler arasında bölünmesi sürdükçe, savaş ve şiddeti doğuran nedenler ortadan kalkmadıkça, bütün ülkeler gibi Türkiye'nin de kendini savunmak ve güvenliğini sağlamak için ordu ve polis gücüne gereksinimi var. Güvenlik kuvvetlerinin demokrasinin temel ilkelerine ve insan haklarına tam bir saygı içinde görev yapmasını sağlamak ise en temel sorunlarımızdan biri.

Güvenlik kuvvetleri içinden demokrasiye ve insan haklarına saygı göstermeyen, bu yüzden kendilerinin olduğu gibi mensup oldukları kurumların da itibarına büyük leke sürenler ne yazık ki çok oldu. Bugün, çok sayıda askerin, daha önce görülmediği şekilde darbe girişimlerinden ve insan hakları ihlallerinden sorumlu bulunarak yargılanmakta oluşu, Türkiye'nin demokrasiyi ve insan haklarını yerleştirme yolunda ilerleyişinin işaretleri. Bu davaların, orduya saygıyı güçlendirmenin vazgeçilmez bir icabı olduğunda kuşku yok. Biraz da bu davalar sayesinde hukuk devletinin kıymetini öğreniyoruz.

Ne var ki, bugün bir kısmı üst rütbeli, çok sayıda subayın yargılanıyor olmasını, ordunun yıpratılması şeklinde yorumlayarak, bundan siyasi rant elde etme gayretinde olanlar az değil. Her şeyden önce bütün yurttaşlar gibi emekli ve muvazzaf subayların da adil yargılamaya hakları var. Bütün yurttaşlar gibi subayların yargılanmalarının da en kısa sürede sonuçlandırılması; sorumlu bulunanların cezalandırılması, diğerlerinin aklanması; tutukluluğun ceza haline dönüşmemesi, bugün Türkiye'de hukuk devletinin en önemli gereklerinden biri.