27 Mart 2012 Salı

'Siz bizi BDP mi sandınız?'


'Siz bizi BDP mi sandınız?'

İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Balyoz Planı Davası'nın 87'nci duruşmasının öğleden sonraki oturumunda emekli Oreneral Ergin Saygun'un savunması dinlendi.






Emniyette verdiği ifadeyi kabul etmeyen Saygun, 2003 yılında 1. Ordu Komutanlığı'nda düzenlenen ve 3 gün süren bir seminere katıldığını burada aldığı emir gereği sunum yaptığını anlattı. Saygun, seminerde yapılan çalışmada sıkı yönetim ilan edilmesini sağlamak için değil, sıkı yönetim ilan edilmişken yapılması gerekenler için seminerler düzenlendiğini kaydederek, "İddiname darbe karargahı olarak yer alan benim komutanlığını yaptığım 3. Kolordu Komutanlığı o dönemde tam teşekküllü NATO Karargah'ına dönüştürülmesi emrini almıştı. Artık milli birlik olmayan 3. Kolordu, NATO'ya tahsis edilmiş ve bunun için hazırlıklarını tamamlamaya çalışan bir birlikti. NATO hazırlıkları yüzünden 3. Kolordu'nun darbe yapmaya vakti yoktu. Bundan, 'Vaktimiz olsaydı yapardık' gibi bir anlam çıkarılmasın. Biz, meşru zeminden çıkmayı, darbe yapmayı asla düşünmedik" dedi.

AYTAÇ YALMAN TANIK OLARAK DİNLENMELİ
Saygun, şunları söyledi: "Dava balyoz davası ancak balyoz denen şey cismi meçhul bir şey 'Balyoz Planını' henüz gören yok. İddianamede yer alan delillerin sahte olduğu, 2003 yapıldığı iddia edilen listelerin aslında 2006 yılında oluşturuldukları ortaya çıkmıştır. Bu konuda askeri bilirkişilerden istenen raporlara 'tarafsız değildir' denilmektedir. TÜBİTAK Başbakanlığa, Polis Kriminal İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır, bunlar tarafsız mıdır? Plan seminerlerinin kasetleri, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'a Başbakan tarafından verilmiştir. Oysaki bu seminer hakkında görüşü sorulan MİT ve polis 'Bilgimiz yoktur' demiştir. Bu durumda bu kurumların da tarafsızlığı tartışılmalıdır. Ayrıca Aytaç Yalman bu davada tanık olarak dinlenmeli."

İddianamede yer alan suça konu listelerin gerçek olmadıklarını, askeri usullere göre hazırlanmadıklarını söyleyen Saygun, "Sıkıyönetim dönemlerinden komutanlık karargahları 24 saat esasına dayalı 3 vardiya şeklinde çalışırlar. Bu normalin 3 katı personel demek. Bunun için de hava, deniz, levazım hatta dikim evlerine kadar yardımcı komutanlıklardan takviye personeller alınır. İddinamede yer alan personel listeleri askeri usüle uygun hazırlanmamıştır. Altlarında imza bile olmayan ne idüğü belirsiz listelerde isimleri yer alan, hatta düzenlenen seminere katılmadıkları halde isimleri listelerde yer aldığı için burada aramızda tutuklu olan arkadaşlarımız var. Bu listelerde yer alan 840 kişiden 573'ü görevlerinin başında hatta terfi etmişlerdir. Geri kalanların ise bu belirsiz listeler yüzünden tutuklanmış, mesleki hayatları kariyerleri sona ermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleceği bu belirsiz listelere heba edilmişlerdir" diye konuştu.

SİZ BİZİ BDP Mİ SANDINIZ 
5-7 Mart 2003 tarihlerinde 1. Ordu Komutanlığı'nda düzenlenen seminerler öncesi kendisine fikirlerinin sorulduğunu anlatan Ergin Saygun, "Seminer içeriği ile ilgili görüşmelere katılıp, fikirimi belan ettim. 3. Ordu'dan seminere katılacakları bizzat kendim seçtim. Bu tip semirlere katılan genç subaylarımızın sunumlar yaparak, kendilerini göstermelerini isteriz. Seçtiğim subaylar da buna göre belirlendi. Bazı gazate ve televizyon kanallarında Hudson Enstitüsü'nün hazırladığı komplo planı ile ki, bu planın içerisinde Beyoğlu'nda terörist bir saldırı ve patlama, Anayasa Mahkemesi Başkanı'na suikast ve çeşitli illerde camilere bombalı saldırılar yer alıyor. Emniyet sorgumda bana Sinagog ve HSBC bombalamalarını benim yapıp yapmadığımı, patlamalar sırasında nerede bulunduğumu sordular.

Önce bunu şaka sandım. Ama sonra ciddiyetlerini anladım. Kazara İstanbul'daydım desem patlamalar benim üzerime kalacaktı. Bu iddialar çok anlamsız, varsayımlara dayanan asılsız iddialardır. Kaldı ki, bu patlamaların failleri yaklandı ve cezaları verildi. Bizi terör örgütleri ile ilişkilendirmeye çalışanlar, bu konularda gazetelerde haberler yapanlar, buradaki vatan evlatlarını Kandil ve İmralı'nın emrinden çıkmayan BDP ile karıştırıyorlar. Siz bizi BDP mi sandınız? Bu iddialar varsayımdır, temelsizdir" dedi.

Saygun, şahsına yönelik iddiaların somut delillerine dayanmadığını kaydederek, "Bir takım faraziliklere ve varsayımlara dayanarak karar vermek Ceza Muhakemeleri usulüne aykırıdır. Fiili olmayan ancak bol miktarda faili olan bir dava bu. Delil olduğu ileri sürülen belgeler anayasamıza ve kanunlarımıza aykırıdır. Balyoz Planı hakkında maddi bir delil yoktur, bu plan ortada değildir. 1. Ordu'da yapılan seminerlere katılmam herhangi bir suç unsuru taşımamaktadır. Bu dava siyasi bir davadır ve hedef Türk Silahlı Kuvvetleri'dir" diye konuştu. Duruşma, Saygun'un çapraz sorgusuyla devam ediyor.


AVUKATLAR: ÖZKÖK VE YALMAN DİNLENSİN
Balyoz Planı Davası'nın dün görülen 86'ncı duruşmasında bazı sanık avukatlarının söz istemesi üzerine Mahkeme Başkanı Ömer Diken'in "usule aykırı" gerekçesiyle söz vermemesine tepki olarak duruşma salonunu terk eden sanık avukatları, davanın bugünkü duruşmasına da katılmadı.

Davaya girmeyen avukatlardan tutuklu sanıklar Çetin Doğan, Süha Tanyeri, Hakan Büyük, Dursun Çiçek, Kadir Sağdıç, Mehmet Fatih Ilgar, Nedim Uulusan, Ahmet Zeki Üçok ve Ahmet Bertan Nogaylaroğlu'nun avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz mahkemeye bir dilekçe sundu. Ülgen ve Ersöz, verdikleri dilekçede, "Savunma makamı olarak mahkemenizin adil yargılanma hakkını ihlal eden ve savunma hakkını yok sayan uygulamaları ile karşılaşmaya devam etmekteyiz. Gelinen aşamaya kadar müvekkillerimiz ile konuşmalarımız kayıt altına alınarak, savunma mahrumiyeti ihlal edilmiş, savcılık makamında bulunan savcıların nezaket sınırlarını aşan söz ve davranışlarına karşı kayıtsız kalınarak, 'Silahların Eşitliği İlkesi' hiçe sayılmış, savunmanın tüm talepleri reddedilmiştir. Avukatlar hakkında sayısız kez suç duyurusunda bulunulmuş ve son olarak sanık müdafilerinin duruşmadan jandarma nezaretinde çıkarılmasına karar verilmiştir.

Mahkemenizin bu telaşı iddia makamının bir an önce esasa ilişkin mütalaasını açıklatmak istenilmesinden, yargılamanın en önemli ve uzun aşaması olan delillerin tartışılması aşamasının kısa tutulmak istenilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum adil bir yargılama yaptığı iddiasındaki bir mahkemenin benimseyeceği bir davranış değildir. Gerek sanıklar, gerekse müdafiler olarak bizler adil yargılama yapıldığı yönündeki inancımızı yitirmiş bulunmaktayız. Mahkemenizin savunma avukatlarına bakış açısının 'şekli bir unsur' olduğu açıktır. Taleplerimizin reddedilmesi, değerlendirmelerimizin esasa etkili görülmediğini göstermektedir. Açıklamalarımız ve taleplerimiz çerçevesinde savunma olarak Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman'ın tanık olarak dinlenmesi taleplerimizin sürüncemede bırakılması ile bilirkişi raporları ile ispatlanan binlerce sahtecilik karşısında bir karar verilmemesi açıkça adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi anlamı taşımaktadır.

Taleplerimiz karşılanmadığı müddetçe mahkemenizin devam eden yargılama neticesinde mahkumiyet kararı vereceği açıktır. Şu zamana kadarki uygulamalarınız bunun açık bir göstergesidir. Mahkemeniz avukatların yeniden duruşmalara girmesi arzusunda ise savunma taleplerini ivedilikle karara bağlamalı, Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman'ın tanık olarak dinlenilmesine karar vermeli ve dosya kapsamında tarafımızdan dosyaya sunulan tüm raporlar baz alınarak, bilirkişi incelemesi yaptırması ve adil yargılama hakkının gereğini yerine getirmelidir" denildi.