14 Mart 2012 Çarşamba

Erdoğan ve Gülen Ergenekon için kavga etti. Erdoğan geri adım atmak istedi, Gülen direndi.

Erdoğan ve Gülen Ergenekon için kavga etti. Erdoğan geri adım atmak istedi, Gülen direndi.

İşte Taraf'ın bugün gazetenin sürmanşetinden verdiği o haber:

ESKİ GÜLENCİ HÜRRİYET YAZARI ANLATIYOR
Stratfor’un Türkiye uzmanı ikilisi Reva Bhalla ile Emre Doğru, Gülen cemaati ile ilgili birinci elden bilgiler almak için 2010’un başında “Eski Gülenci Hürriyet köşe yazarı” olarak adlandırdıkları kişiyle görüşüyor. Bhalla, köşe yazarını şöyle anlatıyor: “Hareketin içinde yoğun bir şekilde bulunduktan sonra aslında Gülen’den kaçan bir adam. Şimdi özgürlüğün tadını çıkarıyor, fakat içeride işlerin nasıl yürüdüğü konusunda da tonlarca bilgisi var. Doğal olarak bu da onu epey paranoyak yapıyor” diye tanımlamış.

Kendisiyle ilk önce, mezunlar günü vasıtasıyla bağlantı kurduğunu yazan Emre Doğru biraraya gelmiş [Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi, eski adıyla Mülkiye mezunu]. İlk kez tanıştıklarını ve sohbet sırasında aralarına Hürriyet’in finans servisinden bir gazetecinin de katıldığını belirten Doğru, 18 Ocak 2010 tarihli yazışmasında görüşme ile ilgili şunları aktarmış: “Cemaat bünyesinde hiyerarşinin çok katı olduğunu söylüyor. Hücre örgütlenmesi şeklinde çalışıyorlarmış. Ben beş kişiden sorumluyum. Bir başkası da, benim seviyemde beş kişiden sorumlu, vs. Üst düzey Gülenciler de hepsinin ‘vesayeti altındakilerin’ maddi durumu ve sağlığıyla ilgili bilgi alıyor. Onlara kafa tutabilecek buna benzer bir teşkilat yok. Polisin içinde çok güçlüler. Ayrıca (bu sadece kişisel bir görüş) yargı sisteminde de daha fazla Gülenci yargıç olması için çalışıyorlar. [...] Esas mâli tabanını küçük ölçekte Anadolulu işadamları ve esnaflar oluşturuyor. Genç Gülenciler para toplamak için onları düzenli olarak ziyaret ediyor.”


ERDOĞAN GÜLEN'İ SEVMİYOR
Doğru, köşe yazarının AKP-Gülen ilişkisiyle ilgili söylediklerini de şöyle anlatıyor: “Gülen ilk defa resmen bir siyasi partiyi destekliyor. Ancak Erdoğan onu sevmiyor (ya da nefret ediyor). Bütün ilişkileri karşılıklı çıkar üstüne kurulu. Gülen’in güçlü bir siyasi partiye ihtiyacı var, AKP’nin ise geniş bir siyasi desteğe. Ergenekon konusunda büyük kavgaları olmuş. Bir noktada, Erdoğan işlerin mahvolabileceğini düşünerek biraz geri adım atmak istemiş. Fakat Gülen davayı genişletmek konusunda ısrarcı davranmış. Eskiden cemaatin tüm söylemi ‘hoşgörü’ üzerine kuruluymuş. Ama şimdi, kendilerini desteklemeyene merhamet göstermiyorlar. Hedef gösteriyorlar ve yok ediyorlar. Cemaat daha saldırgan davranıyor.”

CEMAATİN MEDYA PLANI
Bahsi geçen köşe yazarı, Doğan medya grubunun satılmasını ise Gülen hareketinin tüm medyayı ele geçirme planı gibi değerlendirmiş. Emre Doğru, konuşulanları şöyle özetlemiş: “Vergi cezasının ardından Doğan medyasının başı büyük dertte. Aydın Doğan hapse bile atılabilir. Bir ay kadar sonra, Doğan’ın sahibi olduğu bütün gazeteler (Hürriyet dışında) satılacak. Müşteri için karar kılındı: Koza Grubu. Koza Grubu Gülenci ve Gülen cemaatinin medyaya tahsis edilen bütçesini idare etmekten sorumlu. Türkiye’nin en meşhur genel yayın yönetmeninin (Hürriyet) yerine 25 yıldan sonra başka biri getirildi. Bu gazetelerin yönetim kurullarının hepsi değişti. Doğan ailesi üyelerinin yerine ‘profesyoneller’ geldi. Vergi ve diğer şeyler bu büyük stratejinin sadece bir parçası. Bu operasyonun ardından, Türk medyasının yaklaşık yüzde 70- 80’i Gülen’in eline geçecek. Yalnızca bir ay kaldı (Neden laik iş grupları buna tepki göstermiyor diye soruyorum). Hepsinin derdi para ve hiçbiri AKP ile savaşa girmek istemiyor.”

ORDUDA BİR KUŞAK GÜLENCİ VAR
Aynı köşe yazarı bundan iki hafta sonra Doğru’nun üstü Bhalla ile, yazışmadan anlaşıldığı kadarıyla Amerika’da biraraya gelmiş. Bhalla da 3 Şubat 2010 tarihli yazışmasında yine çok önemli bilgiler elde ettiğini belirterek şunları yazmış: “Bana çalışmam için Gülen ile ilgili tüm bilgileri ve içeride işlerin nasıl yürüdüğünü anlatmayı kabul etti (çok heyecanlandım). [...] Konuştuğumuz en ilginç şeylerden biri İslamcıların orduya nasıl sızdığıydı. Bu çok sık duyduğunuz ve askerlerin sürekli abarttığı düşünülen bir şey. Fakat göründüğü kadarıyla Gülenciler TSK’yı yiyip bitirmişler. Her şey gizli kapaklı devasa bir operasyon gibi işliyor. Bu 80’lerin sonu, 90’ların baından beri olan bir şey. Esasen Gülen örgütçüleri, belli başlı üyelerine, açık bir şekilde dindar görünmeden hayatlarını nasıl idame ettireceklerini ve çocuklarını nasıl büyüteceklerini öğretiyor. Çocuklar büyüdüğünde ve üniversiteye gittiğinde, onların sıradan birileri olduğunu düşünüyorsunuz. Fakat, Gülen cemaati bünyesinde, rapor vermeleri gereken özel bir görevli olarak nitelenebilecek biri var. Genç Gülenci, genellikle çok iyi bir eğitim almış ve Türkiye’nin Harvard’ına girmeye aday bir genç. Ancak hareket, bunun yerine onu askerî akademiye göndertiyor. Askerî akademilerde genellikle en zekiler olmuyor, bu yüzden bu parlak beyinleri kendilerine çekmek istiyorlar. Sonuçta ‘gizli’ Gülenci er ya da geç orduda yüksek rütbelere gelecek ve o zaman da Gülenciler kendi ajandalarını yürütmek için onlara güvenebilecek. Şu anda ordu kademelerinde bir nesil Gülenci var. Yüzde ile ifade etmek zor, ama kayda değer bir oran. Polis ve istihbaratta olduğundan daha fazla."

ERGENEKON DAVASI GÜLENCİLERİN ELİNDE
Bhalla yazışmasında söz konusu köşe yazarının, Ergenekon davası ile ilgi şu sözlerini de aktarıyor: “Ergenekon davasını Gülenciler yürütüyor. AKP ve Gülen’in uyumlu ilişkisinden bahsettik. [...] Erdoğan’ın geri adım atmak istediği dönemler çok olmuş fakat giderek daha etkili hale gelen Gülenciler onu bazı durumlarda kenara itmiş; geçenlerde bir AKP yetkilisine yönelik cinayet planlama iddiasıyla suçlanan askerler vakasında gördüğümüz gibi [muhtemelen Bülent Arınç’a yönelik suikast planından söz ediliyor] Türkiye’deki izlenim [Dönemin Genelkurmay Başkanı] Başbuğ’un hiç cesareti olmadığı yönünde. [...] Kaynak, Türkiye’nin nükleer santral projeleriyle ilgili de daha önce çalışmış. Görüşmelerin başladığı 2007’de bir yetkili ona, AKP’nin bu konuda ciddi olmadığını söylemiş. Anlaşmanın koşulları çok kötüymüş, ihaleye girmek isteyecek herhangi bir yatırımcı için son derece adaletsizmiş, AKP’nin bununla bir sorunu yokmuş. Tek amaç Türkiye’nin adının nükleer güçle anılmasıymış –bir statü sembolü olarak. Yani istesek sahip olabiliriz ama acelemiz yok diyorlarmış. [...] Sadece Ruslar ihaleye girmiş ve anlaşma geçen yaz düşmüş. Şimdi, Erdoğan, Putin ile görüştükten sonra yeniden pazarlık yapıyorlarmış ama henüz teklif getiren yokmuş.”