6 Mart 2012 Salı

'Baba, artık asker kızıyım diyebilir miyim?' / Bülent Korucu


Zübeyr Tufan, haklarını iade eden uyum yasası Meclis'ten geçince ilk iş olarak kızını aradı.

Ayşe'nin cevabı boğazında kocaman bir yumruğun düğümlenmesine sebep oldu: "Artık ben de asker kızıyım diyebilir miyim?" Tufan, 28 gün Etimesgut'ta ağır işkence gördükten sonra ordudan atılan askerlerden biri. Postmodern darbe diye anılan 28 Şubat'tan en büyük zararı gören kitle, YAŞzedeler desek herhalde abartı olmaz. Maruz kaldıkları ağır işkenceler ve mahkeme kararı olmadan bütün hakları ellerinden alınarak sokağa bırakılmaları bile mağduriyetlerinin sadece bir parçası. Sonrasında yaşadıkları ve muhatap oldukları onur kırıcı muameleler ilk saydıklarımıza rahmet okutacak cinstendi.

18 maddelik meşhur MGK bildirisinin 7, 8 ve 9. maddeleri onları hedef alıyordu. Yıllarını verdikleri mesleklerinin rencide edici biçimde ellerinden alınması yetmiyormuş gibi, cunta sivil hayatta da peşlerini bırakmadı. Bildirinin 8. maddesi onların açlığa mahkûm edilmesi anlamına geliyordu. Bazı belediyelerde iş bulabilenlerin atılması isteniyordu. Devletin en üst güvenlik kurulunun 'düşman' ilan ettiği kimselere özel sektörün iş vermesi de düşünülemezdi. Kamu kuruluşlarına yüzde 2 oranında eski hükümlü çalışma mecburiyeti getiren devlet (ki eskiden özel sektörde de vardı) ordudan atılanlara bunu çok görüyordu. Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine kapalı olmasından dolayı tamamen yargısız infaza uğrayan insanlara çoluk çocuğunun nafakası dahi çok görülüyordu. 12 Eylül anayasa referandumu öncesinde gazetelerde 'gözlemeci komutan' hikâyesini okumuştuk. Muhsin Polat, karakol komutan vekili olarak görev yaptığı Kandıra'da ihraç edilince pazarda gözlemecilik yapmaya başlar. Hikâyesini anlatırken "İlk zamanlar 'Komutan iki gözleme!' sözü ağırıma gitmişti." şeklinde konuşuyordu. Dört çocuğunu geçindirebilmek için pazarcılık yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. Kararname ile atılanları da kattığımızda yaklaşık üç bin ailenin ocağına ateş düşmüştü. '28 Şubat'ta kim daha günahkârdı?' kavgasında gözden kaçan önemli bir acıydı askeriyeden atılanlar.

12 Eylül'deki anayasa değişikliği ile durumları biraz düzeldi. En önemlisi itibarları iade edildi. Ekonomik kayıplarının cüz'î miktarı telafi edilebildi. Yaşadıkları acının tazmini bir yana hayatın normal akışında elde edebileceklerinin bir kısmına razı edildiler. Ödemek zorunda kaldıkları SSK ve Bağ-Kur primleri, maaş kayıpları, 15 yılını doldurmadan atılanlardan tahsil edilen eğitim giderleri ve içeride kalan OYAK kesintilerini almak için hukukî mücadele yapmaları gerekiyor. Bir de YAŞ kararı yerine kararname ile atılanlar var ki onların durumu hepten karışık. İhraçları YAŞ kararına dayanmadığı için mahkemeye başvurma hakları varmış gibi görünüyor ve düzenlemelerden faydalanamıyorlar. O ortamda askerî mahkemeye gidip hak alabilecekler miydi? Hiç sanmıyorum. Zaten böyle bir hakları olduğunun bile farkında değillerdi. Zira kim YAŞ'la, kim kararname ile atıldı çok ayırt edilemiyordu. Hikâyeler etkileyici, hele işkence kısımları çok can acıtıcı ama beni asıl eşler ve çocukların yaşadığı psikolojik yıkım müteessir ediyor. Boşanmalar, şiddetli geçimsizlik ve hatta maalesef intihar vakaları. YAŞ mağdurları katlandıkları acılara rağmen o kirli sürecin yüz akı olarak çıktı. Onlara bu acıyı yaşatanların hesabı çok kolay olmayacak.