1 Şubat 2011 Salı

Mısır’ın asker sorunu! / Hasan Cemal

Mısır’da halk neden ayaklandı sorusunun yanıtı çoktan beri sır değil.
İşsizlik...
Yoksulluk...
Ekonomide devletçilik...
Sosyal adaletsizlik...
Gelecek umudu olmayan gençlik...
Yozlaşmış siyasal liderlik...
Yolsuzluk ve rüşvete batmış devlet...
Arkasındaki en büyük güç halk değil ordu olan siyasal rejim...
Demokratik hak ve özgürlüklere nefes aldırmayan polis devleti...
Bir de diktatör!
Ülkenin en büyük kurumu olan ordu -ve Amerikan- desteğiyle otuz yıldır iktidar dizginlerini sımsıkı elinde tutan bir cumhurbaşkanı, Hüsnü Mübarek.
Böyle bir tablodan halk ayaklanmasının çıkması elbette sürpriz olmadı.
Ülkenin hiçbir sorununu bunca yıldır çözememiş, çözüm rayına oturtamamış, gençliğine gelecek umudu aşılayamamış bir baskı rejimi bu çağda daha fazla ayakta kalamazdı.
Oysa, bu rejimin kökleri asker eliyle 1950’lerin başında ne büyük umutlarla atılmıştı.
İsrail devletinin 1948’de kuruluşuyla Arapların uğradığı ilk yenilgi, Mısır’da Kraliyet rejiminin 1952’de bir darbeyle devrilmesine yol açmıştı.
Ve Albay Cemal Abdülnasır’la birlikte ‘Arap sosyalizmi’nin tarih sahnesine çıkması yalnız Mısır’da değil, bütün Arap aleminde büyük bir heyecan ve umut dalgası kabartmıştı.
Moskova’da kotarılan ve ekonomide katı devletçiliği esas alan ‘kapitalist olmayan yol’ (1960’ların Türkiye’sinde benim de bir parçası olduğum cuntacı Yön-Devrim hareketini fena halde etkilemişti) sadece Mısır’da değil, birbiri ardından gelen Baasçı askeri darbelerle birçok Arap ülkesinde de, ‘üçüncü dünya’da da uygulamaya sokulacaktı.
Ama sonuç hayal kırıklığıydı.
Nasırcı ya da Baasçı adını taşıyan ‘laik’ dikta rejimleri ekonomide de iflas bayrağını çekeceklerdi.
1967’de Arap dünyası, özellikle Mısır, Altı Gün Savaşı’yla İsrail karşısında bir kez daha büyük bir askeri yenilgiye uğradıktan sonra, bu kez, ‘Arap sosyalizmi’ kitlelerin gözünde inişe geçerken, İslamcı akımlar yer altında güç kazanmaya başlayacaktı.
Özellikle Müslüman Kardeşler’in sesi başta Mısır olmak üzere Ürdün ve Suriye’de, zamanla Filistin’de duyulacak ve giderek otoriter rejimlerin gizli iktidar alternatifi haline geleceklerdi.
6 Gün Savaşı, Mısır’da Nasırcılığı inişe geçirirken, yine bir asker olan Enver Sedat’la birlikte Mısır, Moskova’dan Washington’a doğru çark etmeye başlayacaktı.
Ekonomide dışa kapalı ‘devletçilik’le siyasette askere dayalı otoriter rejim ve Amerika’nın büyük desteğiyle Mısır, 1978’de İsrail’le ‘barış’ yaparak Ortadoğu’da dengeleri altüst edecekti.
Ancak, Enver Sedat bu anlaşmayı hayatıyla ödeyecek ve 1981’de bir askeri geçit töreni sırasında, televizyon kameralarının önünde radikal İslamcı askerler tarafından açılan yaylım ateşiyle öldürülecekti.
İsrail’le anlaşma yalnız Mısır’da değil, Arap ve İslam aleminde de İslamcı akımların İslamcı radikallerin yükselişine neden olacaktı.
Enver Sedat’ın yerini ise 1981’de Hava Kuvvetleri Komutanı Hüsnü Mübarek alacaktı.
Mübarek içeriden ordu, dışarıdan Amerikan desteğiyle 30 yıl ayakta kaldı.
Ama Mısır dökülüyor.
Kendinden önceki Cumhurbaşkanları Nasır ve Enver Sedat gibi ‘laiklik’ bayrağını hiç elinden düşürmeyen Mübarek’in ordu desteğindeki asker-sivil bürokratik rejimi ülkenin hiçbir sorununu çözemedi.

Sonuç:

Halk ayaklanması...

Özgürlük sloganıyla sokağa dökülenlerden biri, İngiliz The Guardian gazetesinin muhabirine şöyle diyordu:

“Bugün köpeklerin bile dili olsa, Hüsnü Mübarek’ten bıkmış usanmış olduklarını söyleyecektir. Değişmekten başka çaremiz yok!” (Guardian’ın başyazısı, 29 Ocak 11)
Evet, değişim kapıda!
Ama nasıl bir değişim?
Tunus’ta başlayan, Mısır’la devam eden, Yemen’le Ürdün’e doğru genişleyebileceğinin sinyallerini veren halk ayaklanmaları nasıl bir raya oturacak?..
Mısır’ın asker sorunu rejimi patlattı ama şimdi ne olacak?
Demokrasiye açılan bir yolun kapısı aralanabilir mi, yoksa?..
Bu sorunun arkasında demokrasi korkusu yatıyor.
Mısır’ı bugünlere getiren de bu korku...
Amerika’sını, Avrupa’sını Mısır’dakine benzer otoriter rejimleri Ortadoğu’da bunca yıldır destekleten de bu ‘demokrasi korkusu’...
Örneğin, bu soru işaretinin çengeline asılı sorulardan biri de ‘ordu Mısır’da ne yapacak?’tır.
Laik ve İslamcı muhalefet ‘demokrasiye barışçı bir geçiş’ için birleşebilecek mi?
Mısır’ın ‘asker sorunu’ndan sonra ‘demokrasi korkusu’ da bir başka yazının konusu...