22 Şubat 2011 Salı

Ergenekon'un dirisi ve ölüsü / Mümtaz'er Türköne

Genelkurmay Başkanı'nın Hasdal'da tutuklu askerleri ziyaretinin hiçbir sakıncası yok. Üniformanın bir şerefi, komutanın da astları üzerinde sorumluluğu var.

Genelkurmay Başkanı, selefi gibi kameraların karşısına çıkıp delil kritiği yapmadığı, zanlıları aklamadığı sürece sorun yok. Ama giderek büyüyen, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni zora sokan başka bir sorun var.

Mahkeme darbe ve katliam planlarını kovuşturuyor. Artık hepimizin anlamış olduğu üzere zanlılar bu ithamlar karşısında savunmalarını 'sahte delil' stratejisi üzerine kuruyor. 'Biz darbe ve katliam planı yapmadık' derken, aksini söyleyen dosyadaki delillerin sonradan üretildiğini iddia ediyorlar. Bu durum savunmada son aşama. Daha önce, planın bir 'savaş oyunu' olduğu ve ihtimallerin bu yolla değerlendirildiği söyleniyordu. Ancak varılan noktada savunma giderek çökmeye başlıyor.

Tutuklamalara gerekçe olan deliller, Gölcük'te Donanma'ya ait bir istihbarat ofisinde zemindeki gizli bölmede ele geçirildi ve Genelkurmay Başkanı'nın talimatıyla mahkemeye intikal ettirildi. 163 muvazzaf ve emekli subay bu yeni delillerle tutuklandı. Hasdal'da silah arkadaşlarını ziyaret eden komutan, aynı zamanda bu tutuklamalara yol veren kişi. Genelkurmay Başkanı'nın hukukun önünü açarak komuta ettiği orduyu aklamak gibi bir prensiple hareket ettiği anlaşılıyor. O zaman cevabı çok zor bir soru beliriyor: Koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri sahte delil üretilmesine nasıl göz yumuyor? İhmalin ötesinde bir durum. Kendi personeli aleyhine sahte delil üretilmesine engel olamayacak kadar beceriksiz bir ordumuz mu var? 'Sahte delil savunması' Türk Silahlı Kuvvetleri'ni doğrudan töhmet altında bırakmıyor mu?

Soner Yalçın'ın Oda TV'sinde ele geçirilen belgede 'TSK destekli medyayı şekillendirme operasyonlarının bitme noktasına geldiği' kaydediliyor. Bırakın siyasete müdahale etmeyi, basın yayın organlarını ince ayarına kadar elden geçiren veya geçirmesi gereken bir ordu söz konusu. Şayet bu belge sahte ise TSK'nın bu belgeyi tanzim edenleri arayıp bulması gerekmez mi? Ordu içinde o kadar istihbarat ve karşı istihbarat elemanı ne işe yarıyor? Cizre Kaymakamı'na mahkemede vereceği ifadeyi empoze edenler kimler? O belge de mi sahte?

Güveneceğimiz tek yol var: Hukuk kendi hükmünü yargı marifetiyle icra ediyor. Evet hiç kimse, yargı kararını verene kadar zanlıları suçlu ilan edemez. Aynı şekilde hiç kimse zanlıları aklayamaz. Adı üzerinde ortaya çıkartılması gereken bir 'zan' var.

Asıl işaretler medyada ve siyasette. Murat Yetkin'in ve Şükrü Küçükşahin'in CHP'ye 'Ergenekon'dan uzak durma' telkinleri önemli bir gösterge. Önümüzde seçim var ve CHP'nin bütün sermayesini Ergenekon kedisine yüklemesi siyasetin doğasına aykırı. Ergenekon artık siyaset dünyasında ortalığı kokutmaması için kaldırılması gereken bir cenazeden ibaret. Destek olmak için dokunanın eli kirleniyor. Kolay çıkan bir kir değil bu.

MHP Genel Başkanı son tutuklamalar üzerine sıcağı sıcağına yaptığı 'terörle mücadele edenlerden intikam alınıyor' tepkisinden vazgeçmiş görünüyor. Asker eşlerinin Anıtkabir eylemini, 'iktidarı halkın gözünde masum gösterdiği' gerekçesiyle eleştirmesi, Ergenekon'un kirini-pasını fark etmesi olarak yorumlanmalı.

PKK'nın bildiği tek yöntemle, Güneydoğu'da şiddeti yükselterek seçim kampanyası yürütmesi de Ergenekon engeline takılıyor. PKK seçime kadar ateşkese uymak zorunda. Aksi durumun hiçbir açıklaması yok. Şiddet üretmek Ergenekon'a destek vermek demek. Arabulucu sıfatıyla Ufuk Uras'ın Başbakan'la yaptığı görüşmeden çıkan ılımlı sonucu, biraz da Ergenekon faktörüne bağlamak lâzım. Ortada duran cenaze herkesi ürkütüyor. Sağlığında çok can yakan Ergenekon'un ölüsü, toplumsal ve siyasal barışa katkıda bulunuyor. Galiba cenazeyi de, elini bulaştıranlar kaldıracak.