1 Şubat 2011 Salı

CHP, Ergenekon, darbe / Mehmet Altan

Siyasal iktidar ile muhalefet arasındaki üslup ve ilişkiler işin tadını kaçıracak bir noktaya doğru hızla sürüklenmekte. Danıştay ve Yargıtay’da yeni daireler kurulmasını öngören yasa tasarısının görüşmeleri sırasında...

TBMM Adalet Komisyonu’nun CHP’li üyeleri, cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atarak, komisyon üyeliğinden istifa etti.

Ankara’da bu konunun hukuksal tartışmaları vardı.

Dün, ben yazıya oturduğumda, TBMM Başkanlık Makamı hukuksal yorumunu açıklamamıştı...
***
Ama...

TBMM Adalet Komisyonu etrafındaki hukuksal ve iç tüzük cenkleşmesi, bir grup CHP’li milletvekilinin halkı direnişe çağıran bildirisi ardından patlak veren “eşkıyalık” suçlaması ile birlikte genişliyordu...

Başbakan Erdoğan önceki gün bu direniş bildirisine tepki göstererek şunları söylemişti:

“CHP’li milletvekilleri bir araya geliyor bir bildiri yayınlıyor. Dikkatinizi çekiyorum, halkı, sokak sokak, mahalle mahalle direnmeye çağırıyorlar. Böyle bir sorumsuzluk olur mu?

...Sokak sokak, mahalle mahalle direnmek ne demek? Eşkıya mısınız siz? Ne zamandan beri eşkıyalık, anarşi CHP’nin politikası haline geldi? Şu anda seçimlere 5 ay kalmış. AK Parti’yi hazmedemiyorsanız, sandıkta mücadele edersiniz. Bunca yıldan sonra CHP yönetimine demokrasi dersi, hukuk dersi mi vereceğiz? CHP yöneticilerinin sorumsuz davranışları başlı başına bir demokrasi sorununa dönüşmektedir.”
***
Başbakan’ın önceki günkü bu çıkışına, CHP yönetimden gelen dünkü tepkilere baktım...

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, “bunu direniş olarak veya eşkıyalık olarak değerlendiriyor, ancak bizim dile getirdiğimiz hususlar konusunda herhangi bir yorum yapmıyor. ‘Türkiye, faşizme götürülmek isteniyor’ iddiamız var. Bu konuda hiçbir açıklaması yok. Çünkü Türkiye demokrasiden uzaklaşıyor. Sayın Başbakan’ın aklında olan başkanlık sistemi, Türkiye’de tek adam, tek parti yönetimini hâkim kılmaktır.”
***
Bildirinin her noktasına CHP olarak katıldıklarını belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin yanında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da:

“Parlamento milletin değil, AKP çoğunluğunun meclisi haline geldi. Bu durumda Komisyona katılmamızın da anlamı kalmadı. Faşizan bir yönetim getirilirse direniriz tabii...” demekteydi...
***
Bu tırmanan gerginliğe ait detayları okurken, Türkiye’nin 12 Eylül Rejimi’nin Siyasal Partiler Yasası, Seçim Yasası ve Meclis İç Tüzüğü ile yönetildiğini anımsadım.

Otuz yıldır siyaset kurumunun, 12 Eylül Rejimi’nin kendilerine biçtiği sınırlara itirazı olmamıştı...
12 Eylül Rejimi’ne yönelmeyen bir tepkinin, şimdi ana muhalefet tarafından siyasal iktidarı hedef alarak, sanki iktidar “meşru” değilmiş gibi sokağa yönelik bir üslupla dile getirilmesi bana 27 Nisan Darbesi’nin zeminini anımsattı...

CHP Başkan Yardımcılarından birinin, bazı Ergenekon sanıklarının milletvekili adayı yapılmasına ilişkin militan tavrı zihnimdeki bu çağrışıma şüphesiz çok yardımcı oldu.
***
İktidarın “AB’nin fişini çekmekten” söz ettiği, CHP’nin de AB’yi ağzına almadığı bir ortamda, 12 Eylül Rejimi’nin oluşturduğu siyasal sistemin kurallarıyla, kıran kırana “siyasal iktidar olma” kavgası yaşanmakta...

Başbakan’ın dediği gibi “şu anda seçimlere 5 ay kalmış. AK Parti’yi hazmedemiyorsanız, sandıkta mücadele edersiniz.”

AK Parti’nin yanlışlarını düzeltecek olan gene halk, demokrasi, hukuk ve ortaklaşa oyun dışına tepelenmek istenen AB’nin demokratik kurallarıdır.
Darbeden, Ergenekon’dan medet ummuyor izlenimini akla getiren yaklaşımların âlemi yok, buna yönelik flu açıklamaların da...

Bunlara tevessül etmek yerine, CHP, 12 Eylül Rejimi’nin siyasal kurumumuzu oluşturan mirasına ve AK Parti’nin yaklaşımlarına karşı neden AB standartları üzerinden bir muhalefet denemez ki?
Geçmişin darbeci mirası refleks haline geldiği için mi?