Belgelere aşina bir toplumuz. Son dönemde 'gizli', 'çok gizli' ibareli sayısız belge saçıldı ortalığa...
Sadece yazılı, kâğıt üzerinde değil, sesli, görüntülü belgeler karşısında ağır şoklar yaşamış bir ülkeyiz. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ses kaydı internete düştü. Bir siyasi lider, mahrem görüntüler yüzünden koltuğunu kaybetti.
İlkin raporlar sızardı, sonra kapalı kapılar arkasında yaşanan her şey... Devletin kozmik odalarda özenle sakladığı derin sırlar deşifre oldu. Birkaç kişinin bildiği 'eylem planları' gazete manşetlerini süsledi. Milyonlarca sayfayı bulan Balyoz belgeleri bir çantaya sığmadı, savcılığa büyük bir bavulun içinde ancak taşınabildi.
En özel belgeleri, ses kayıtlarını, görüntüleri hararetle konuşmuş, tartışmış bir toplumuz. Yine gündemde belgeler var... Ancak bu kez ortalığa dökülen 'kirli çamaşırlar' bizden değil, dışarıdan Amerikan diplomatlarının başkentlerine geçtiği kriptolar herkesin dilinde...
Ergenekon gibi, Balyoz gibi büyük davaların belgelerine kayıtsız kalanlar bile yüksek sesle 'Wikileaks' adlı internet sitesinden dünyaya yayılan belgeleri tartışıyor. Hele CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum'a ne demeli? Ergenekon'da, Balyoz'da hiçbir belgeyi belge saymayan Batum, dedikodu niteliğindeki Amerikan belgelerine büyük anlamlar yüklüyor.
Henüz on binlerce belgenin çok azı yayına verildi. Ama arkası gelecek, belki de pehlivan tefrikası gibi günlerce sürecek. İlk soru, onca güvenlik duvarına rağmen bu kadar belgenin nasıl sızdığı. Arkasında bir amaç olup olmadığı... 'Irak'ta askerlik yapan bir erin bilgisayardan kopyaladığı' tezi ne kadar inandırıcı? Bana pek inandırıcı gelmiyor.
Bir iki belgeyi fark ettirmeden almak belki mümkün... Ancak on binlerce belge kopyalanırken sistem alarm vermez mi? Bizdeki sızmalarda da çok konuşuldu. Bazen aşırı güven, sistemin en zayıf halkasını oluşturuyor. 'Bize bir şey olmaz' rahatlığı güvenlik zaafına dönüşüyor. 'Titanic batmaz' düşüncesi felaketle sonuçlanabiliyor. Belki de bütün dünya başkentlerini sallayan belgeler sistemin bu en zayıf tarafından sızmış olabilir.
Şu ana kadar sızmaya ilişkin söylenenler tatmin edici değil. Dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün konuyla ilgili değerlendirme yaparken söylediği şu cümle dikkat çekici: 'Biraz sanki bazı şeyler süzgeçten geçirilerek yapılıyor. Sanki bir amaç var gibi geliyor bana'... Gül'ün, belgelerin sızma veya sızdırılmasının bir amaca yönelik olduğuna ilişkin kuşkusu doğrusu herkeste var.
Ankara merkezli şu ana kadar deşifre edilen belgelere baktığımızda altında diplomatların imzası bulunan bilgi notlarına kaynaklık edenlerin bir kısmında isimler yer alırken bazısında ise isimler hiç zikredilmiyor. Ankara belgelerinde ne var? Siyasete özellikle de AK Parti hükümetine dönük değerlendirmeler, yorumlar, diplomatların kanaatleri...
Büyük bölümü siyasi kulislerde konuşulanlar, Ankara'da hemen herkesin duyduğu söylentiler.
Büyükelçilerin başkentlerine, görev yaptığı ülkelerin gidişatını yansıtan değerlendirme bilgileri geçmesi olağan... Doğrusu ben dünyanın süper gücü olan Amerikalı diplomatların daha esaslı, öngörüleri sağlam analizler yazdıklarını tahmin ederdim.
Belgelere baktığımızda özensizlik, duydukları her şeyi 'dedikodu, söylenti' ne varsa not ettiklerini görüyoruz. Bazıları var ki tamamen kimi çevrelerin sırf ideolojik nedenlerden dolayı temenni niyetine AK Parti hakkında ürettikleri dedikodular... Gül-Erdoğan çekişmesi gibi. Başbakan'ın danışmanları hakkında söylenenler gibi. Belgelerde görünce şaşırdım.
En çarpıcı olanı, Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun'un 27 Nisan bildirisi sonrası Büyükelçilik Müsteşarı Nancy McEldowney'le yaptığı görüşmenin notları... Belgelerden öğreniyoruz ki Saygun, 'İstesek tankları sokağa indiririz' demiş. Saygun gerçekten Amerikalı diplomatlarla 27 Nisan'ı konuştu mu? Buna açıklık getirmeli.
Doğru değerlendirme için fotoğrafın tamamını, diğer belgeleri de görmek gerekiyor. Belki de turpun büyüğü heybede. Şu ana kadar yayınlananlarda bir olağanüstülük yok. Balyoz kadar sarsıcı belge yok.