Son altmış yılı ölçü alan bir değerlendirme yaparsak, “NATO doktrini”ne göre teşkilâtlanıp teçhiz edilmiş olan TSK, yurdumuzu dış düşmana karşı “savunmak” ve koşulları hazırlayıp “karşı taarruz”larla püskürtmek üzere, “askerî coğrafya” esasları açısından irdeleyip, öyle tertiplenmiştir ülke sathında.
Savaştaki görevleri bunlar olan askerî birlikler, barıştayken, kendilerine tahsis edilmiş olan bu savunma mevzilerinde eğitimler, tatbikatlar ve diğer hazırlıkları yapmak üzere, görev yerlerine en yakın kasaba, ilçe ya da illerde konuşlanmışlardır.
Birliklerin bu mevzilerde yapacak oldukları savunma, geri çekilme ya da karşı-taarruz gibi muharebe usûlleri, yıllardan beridir biteviye yaptıkları eğitimler ve tatbikatlar yoluyla belirlenmiş ve giderek “genel savunma plânları (GSP)” olarak biçimlenmişlerdir.
Bölükten başlayıp yukarıya doğru her seviyedeki birliğin “GSP”si, her yıl yeniden ele alınarak, hem yeni personelin bu yönde eğitilmeleri, hem yeni durumların doğurabileceği sorunların ve ihtiyaçların giderilmeleri bakımından önem taşırlar.
“GSP”lerin yapılmaları, aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya doğru iki yönlüdür. Bu çalışmalar, her birimdeki subay ve astsubayların eğitimler ve arazi tatbikatları gibi “amelî”, kum sandığı ve plân tatbikatları gibi “nazarî” faaliyetleriyle şekillenip, her seviyedeki komutanlığın “durum muhakemeleri”ne dönüşürlerken, aynı zamanda da bir üst mercie adetâ “katma değer” sağlayan “arz ve teklif” dosyaları olurlar.
Her üst komutanlık, giderek, bu tekliflerin ve kendi karargâh faaliyetlerinin ışığında, ast birliklere “harekât emri”, üst komutanlığa da “arz ve teklif”ler sunarlar.
Ve böylece, en tepedeki komutanlığın “harekât plânları”na veri sağlanır ve tamamlayıcılık kazandırılır. En üst komutanın “harekât emri” aşağıya doğru her seviyedeki komutanlıkları bağlar ve herkesin “harekât plânları”nı hizaya sokar.
“GSP” ile ilgili emirler devamlılık arzeden, yerleşmiş, rutinleşmiş ve sürekli yürürlükte olan tasarruflardır.
Şimdi gelelim darbe meselelerine:
Ele aldığımız süreçteki ilk darbe “27 Mayıs darbesi”dir. Bu darbe “Kara Harb Okulu” odaklı olup, emir komuta hiyerarşisi dışındaki bir “komitacı grup” tarafından gerçekleştirilmiştir. “Bir sonraki darbe”nin bundan çıkaracağı dersler, “22 Şubat” ve “21 Mayıs” olayları nedeniyle, bir daha “Harb Okulu’nu devreye sokmamak” ve “9 Mart komitacıları” nedeniyle de, bir daha “emir-komuta zinciri dışına çıkmamak” olacaktır. “12 Mart”tan itibaren bu hususlara özen gösterilecektir.
Özen gösterilecek olan hususların bir diğeri de, darbelerin nasıl plânlandıklarıdır.
“27 Mayıs darbesi”, komitacı tayfasının birkaç sayfalık çalakalem notlarını havî idi.
“12 Mart”, en üst komutanlıkların karargâh çalışmasıdır.
“12 Eylül darbesi” ise, artık “Harb Okulu”nun değil, “Harb Akademileri”nin devreye sokulduğu, “kurmay subay adayları, kurmay subaylar ve generaller”in pişirip kotardıkları ve TSK’nın diğer subay ve astsubaylarının “icraat”a birkaç saat kala, o da anca lüzumu kadarını öğrenebildikleri bir eylem olacaktır.
“Kırmızı kitap”taki iç tehdit algısı, askerlere verilen bir “muharebe görevi”ne dönüşünce, darbe plânları yapmak da, tıpkı “GSP” gibi, devamlılık arzeden, yerleşmiş, rutinleşmiş ve sürekli yürürlükte olan askerî tasarruflardan olup çıkaracaklardır.
Tek farkları, “GSP”ler en küçük rütbedeki subay ve astsubayları dahî kapsamlarına alırlarken, “darbe plânları”, sadece ve sadece, TSK’nın seçkinlerini oluşturan “kurmaylar ve generaller”e münhasırdırlar. “GSP”, kısım komutanı seviyesine inerken; “darbe plânı”, kurmay subay seviyesinde kalacaktır.
Örneğin Hilmi Özkök Paşa, ast birliklere ve kendi karargâhına, herhangi bir darbeyi plânlama emri vermese bile, tıpkı “GSP” gibi, önceki devamlı emir ve talimatlar çerçevesinde, bu çalışmalar yine de yapılageleceklerdir.
“12 Eylül”den itibaren, emir komuta hiyerarşisiyle birlikte, kurmay subay “etütleri” hâline gelmiş olan darbe plânlarının, “27 Mayıs”taki gibi komitacı aklıyla değil, “28 Şubat”ta ve daha sonraki “Balyoz”da, “Sarıkız, Ayışığı, Kafes, Yakamoz, Eldiven vs.”de, tam bir askerî doktrine ve literatüre dayalı “karargâh faaliyeti” olarak yürütüldüğü görülecektir.
Kum sandığı, plân tatbikatı, plân semineri ve harb oyunları gibi nazarî çalışmalardaki kurmay oyuncuların, birer üst makamı temsil etmeleri, bir sonraki mevkilerin adayları olarak o görevlere yetiştirildiklerini ifade eder.
Darbe plânındaki eklerin çokluğu ve değişik “kod isimler”le anılan “eylem plânları”nın varlığı, kafaları karıştırmamalıdır. 195 kişinin, ki hemen hepsi de kurmay ve generaldirler, birer büyük birlik komutanı rolleriyle, her biri, “mutasavver harekât emri”nin 3. sıradaki “icra” maddesini işlemektedirler. Her oyuncu, komutanlığını üstlendiği “birliğinin icraatı”nı somut önerilerle ortaya koymak ve plâna geçmesini arz ve teklif etmek üzere bu tatbikata katılmaktadır. “Bu kadar çok sayfalı darbe plânı mı olur” diye düşünenlerin anlamadıkları budur. Bu plân, ordu seviyesindeki tüm birliklerden her birinin, bir darbe esnasında tek tek neler yapacaklarının, sinopsisi değil, ayrıntılı bir senaryosudur.
Kimyadaki “periyodik sistem”de, henüz keşfedilememiş bir elementin yeri, nasıl boş kalıyor ve o yer, sahibini nasıl bekliyorsa; bu çalışmalardaki “müphem” yerler de, tıpkı “yap-boz”daki eksik parçalar gibi, doldurulmayı bekliyorlar.
1. Ordu’nun “Balyoz” semineri, bütüncül darbenin sadece bir bölümü gibidir çünkü.