Bir askerî savcıya göre, Genelkurmay askerî yargıyı kaptırmamak için adeta cephe savaşı veriyor.
Bir askerî mahkeme, siyasi otoritenin açığa almasına karşın Balyoz'dan sanık üç general hakkında geçen hafta terfi ettirilmeleri yönünde karar verdi. Akabinde, komutanlara, ilk kez Yüce Divan yolunu açan uyum yasasında, askerin siyasi otoriteyi by-pass eden taslak metni basına yansıdı. Bu gelişmeler, hükümetin, normalleşme adına, şu aşamada Anayasa'da gerekli düzenlemeleri yapamayacaksa eğer bazı mevzuat değişikliklerine gitmesini gerekli kılıyor.
Henüz, kısa adı AYİM olan Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nin, iki general ve bir amiralin terfisi yönünde aldığı kararın gerekçesi açıklanmadı. Ancak aldığım bilgiler, generallerin terfi ettirilmeme işlemini AYİM'de dava konusu yapmalarında, YAŞ kararının iptalinin değil, üçlü kararname düzenlenmemesinin iptali olduğu söyleniyor. Diğer bir deyişle, AYİM, Anayasa'da yer alan, "terfilere yargı yolu kapalı," hükmüne rağmen karar almıyor.
Diğer yandan, AYİM'in YAŞ konusunda vermiş olduğu kararlarını incelediğimizde bu mahkemenin içtihatların dışına çıktığı açıkça görülüyor. Bire bir, yukarıdaki davaya uyan bir karar bulunmamakla beraber, yer darlığım nedeniyle, AYİM'in YAŞ konusunda içtihatların dışına çıktığı aşağıdaki bir örneği vermekle yetiniyorum;
"Davacının 31 hizmet yılı üzerinden Yüksek Askerî Şûra kararı uyarınca kadrosuzluktan emekli edilmesi işlemi, zincir işlem niteliğinde olup; bu zincirin ilk halkasını Yüksek Askerî Şûra kararı oluşturduğundan; dava konusu sonuç işlem de Anayasa'nın 125. maddesi gereğince yargı denetimi dışındadır.
Dergi No: 9
Karar Dairesi: AYIM Drl. Krl.
Karar Tarihi: 26.05.1994
Karar No: E. 1993/10
Karar No: K. 1994/175."
İlgilenenler, aşağıdaki internet sitesinden, içtihatların dışına çıkılan diğer bazı kararları görebilirler; "http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_kararlar.asp?ctg=&Count=o"ooooo200003iooooo2&Dir= ASC&Order=DERGI_IDNO
Hükümetin ürkekliğinden mi kaynaklandı desem bilemiyorum, iki general ve bir amiral ile ilgili izlediği yasal süreç, geç kalınmış bir yöntem olduğu ve sormamda siyasi otoriteyi gereksiz yere bir açmazın içine soktuğu için sıkıntılı bir durum oluşturdu. Zira, Başbakan ve Bakanlar, hukuken sahip oldukları yetkileri ya da siyasi olarak milletin kendilerine verdiği yasal düzenleme yapma yetkisini zamanında kullanmadılar ve Balyoz iddianamesinin mahkemece kabulünden hemen sonra bu davada sanık olan iki general ve amirali açığa almadılar, Siyasi otorite bu yasal hakkını sonradan kullandı ama gecikmeli olduğu için karmaşık bir durum yarattı.
Bir diğer önemli konu da milli savunma bakanının emrinde çalışan bakanlık teşkilatının süratle sivilleştirilmesine olan ihtiyacın bir kez daha tescillenmiş olmasıdır. Çünkü, müsteşarın korgeneral, tüm daire başkanlarının general, amiral, şube müdürlerinin ise çoğunlukla general olmayı bekleyen albaylardan oluştuğu bir bakanlık teşkilatının, başlarında bulunan seçilmiş iradenin temsilcisi bakanı dikkate almak yerine, Yüksek Askerî Şûra'da başbakan ve bakan'ın karşısında 15 oyla duran genelkurmay başkanının beklentilerine uygun hareket edecekleri ortada.
TSK Personel Kanunu ve Subay Sicil Yönetmelikleri ile 1971 müdahalecinden sonra çıkarılan 1612 sayılı Yüksek Askerî Şûra'nın kuruluş ve görevleri hakkın kanun incelendiğinde, generallik terfileri konusundaki tek söz sahibinin pratik olarak genelkurmay başkanı olduğu görülür.
1612 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre, YAŞ üyeleri, başbakan, milli savunma bakanı ve TSK'daki orgeneral ve oramirallerden oluşuyor. Aynı maddenin son fıkrasında da terfi işlemleri ile ilgili konularda, üyelerin oy hakkı ve değerlendirme notunun eşdeğerde olduğu belirtiliyor. Yani YAŞ'a başkanlık eden başbakanın ile, başbakana bağlı olan genelkurmay başkanının astı durumundaki kara kuvvetleri komutanının da astı bir ordu komutanının oyu eşit değerde. Yani başbakan ile kendisinden 3 derece alttaki (üniformalı da olsa bir bürokratın oyu eşdeğerde.
Bir askerî savcıya göre, Genelkurmay askerî yargıyı kaptırmamak için adeta cephe savaşı veriyor. AYİM'in iki general ve bir amiral hakkında aldığı tartışmalı kararın ardından, yine yakınlarda komutanların Yüce Divan'da yargılanmalarında siyasi otoriteyi by-pass eden bir taslak metnin Başbakanlıktan döndüğünü öğrendik.
Aldığım bilgilere göre, Başbakanlık Kanunlar Genel Müdürlüğü, bu taslağı, nihai kararın sivil otoritelerce verileceği, bir başka deyişle komutanların, suç işlediklerinden şüphelenildiği hallerde Yüce Divan'da yargılanmalarına TSK'dan izin almaya gerek bıraktırmayacak şekilde yeniden düzenliyor. Bu düzenleme Bakanlar Kurulu'ndan geçtikten sonra Meclis'e sevk edilecek. Bu, demokratikleşme adına iyi bir haber.
Seçim dönemi gözönüne alınarak, şu aşamada hükümet, Genelkurmayı MSB'ye bağlamak gibi fazla spekülasyona yol açabilecek adımlar yerine 1612 sayılı YAŞ Kanunu, AYİM Kanunu, TSK Personel Kanunu, Subay, Astsubay Sicil Yönetmelikleri gibi mevzuatta birkaç ufak tefek değişiklik yaparak üniformalı bürokrasiye yerini bildirir, onları olma gereken yere çeker.
Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyefte "egemeni kayıtsız şartsız milletin," diyorsak eğer, siyasi iradeyi sivil bürokrasi üzerindeki gibi askerî bürokrasi üzerinde de tam hâkim hale getirecek bu adımlara hiçbir siyasi parti karşı çıkamaz, değil mi?