1 Aralık 2010 Çarşamba

Wikileaks'e ne kadar güvenilir? / Ekrem Dumanlı

Uzun bir zamandan beri "Wikileaks adlı internet sitesi bazı dokümanlar yayınlayacak, ABD'nin dünya devletleriyle ilişkisi yerle bir olacak." şeklinde bir propaganda yapılıyordu.

Amerikan Dışişleri Bakanı'nın birçok ülkeyi önceden arayıp bazı bilgiler vermesi de bu söylentiyi güçlendiriyordu. Nihayet site, bekleneni yaptı ve elindeki 'gizli, diplomatik yazışmalar'ı yayınladı.

Wikileaks'in kaynaklık ettiği ve dünyaca muteber pek çok gazetenin manşetlere taşıdığı bilgilerin yayınlanan ilk bölümünde bazı gerçekler göze çarpıyor. Mesela neşredilen bilgilerin çok büyük bir kısmı belge niteliği taşıyan raporlardan ziyade, bilgi notları, duyumlar ve analizlerden oluşuyor. Hatta zaman zaman dedikodu denebilecek bilgilere yer veriliyor. Neden?

Aslında Wikileaks sanal bir platformdan alıyor bilgilerini. Özellikle dışişleri ve savunma bakanlığı çalışanlarınca kullanılan platforma herkes şifresiyle giriyor, bazı kişiler de oraya notlar ekleyebiliyor. 3 milyon Amerikalının paylaştığı bir ortamdan bahsediliyor. Her ne kadar "gizli" ibaresi yer alsa da ortaya çıkan bazı bilgilerin pek de gizli yanı bulunmuyor. Daha doğrusu çeşitli mahfillerde dile getirilen bazı bilgiler -ki bunların bir kısmının ham ve yetersiz olduğu anlaşılıyor- 3 milyon ABD bürokratının 'paylaşım ağı'na takılmış durumda. Oldu olacak; daha açıkçasını söyleyeyim: Şu ana kadar yayınlanan bilgilerde kriptolu gerçeklere rastlayamıyorsunuz. Bugün yorum sayfamızda da yer alan The Guardian'ın başyazısı, 'gizli' olan ile 'hususî' olan arasındaki farkı masaya yatırıyordu. Amerikalı bürokratların çeşitli sohbetlerde 'yazılmamak üzere' yaptıkları konuşmaları milyonlarca bürokratın okumasını sağlayarak hata ettiğini ifade ediyordu.

Türkiye ile ilgili bazı tespitlerin belgeye dayalı bir malumat olmaktan çok, bazı kişilerle görüşülerek edinilen bir kanaat; en azından şüpheye sebep olacak bir tespit şeklinde kullanıldığı görülmekte. İlginçtir; bu şüphelerin önemli bir kısmı (özellikle AK Parti ile ilgili kısımları) aşırı ulusalcı çevreler tarafından seslendirilmekteydi. Yani, bu bilgileri SIPDIS adı verilen sisteme atan Amerikalı yetkililer, ya dar bir zümreyle görüşmüşler; ya da o dar zümre Amerikalı dostlarına bir hayli yükleme yapmış.

Amerikan 'gizli' belgelerinin fâş edilmesine ilk defa rastlamıyoruz. Mesela 1971'deki Pentagon Papers davası ciddi belgelerin deşifre edilmesiyle ilgiliydi. Vietnam Savaşı ile ilgili bazı bilgileri gün yüzüne çıkarıyordu. Askerî makamların siyasi otoriteyle işbirliği yaparak yürüttüğü, "devletin sırları" ve "ulusal çıkar" tartışmaları, askerî sırları ortaya çıkaran belgelerin yayınlanmasına mani olamadı. Hem gazeteler büyük bir dayanışma gösterdi hem de "bağımsız yargı" tavrını "basın özgürlüğü"nden yana koydu. 1979'da Amerika'nın Tahran Büyükelçiliği'ni basan "İranlı öğrenciler" elçilikteki Amerikalıları rehin almış ve binada bulunan belgeleri ele geçirmişti. O belgeler daha sonra kitap olarak da neşredilmişti...

Şu ana kadar öğrendiklerimiz arasında tarihin seyrini değiştirecek belgeler yerine eleştiriye açık bazı yorumlar ve kulaktan dolma izlenimler yer almakta. İsrail'in TSK'dan darbe beklentisi içinde olması, bazı çevrelerin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan haz almaması gibi bazı bilgiler zayıf argümanlara dayanıyor. Üstelik büyükelçiden büyükelçiye de kanaatlerin değiştiğini görüyoruz...

Wikileaks'in yayınlayacağı bilgilerin tamamını görmek gerekiyor ki, kesin bir kanaat hâsıl olabilsin. Şimdiden itibarsızlaştırmak da yanlış; sanki belgeli ve somut bilgilermiş gibi orada ifade edilenlere sarılmak da. Şu andaki manzaraya göre söylenenlerin ezici bir çoğunluğu sığ analizler, temelsiz dedikodular, içi dolu olmayan iddialar... Ne zaman tarihin seyrini değiştirecek ve gerçekten 'gizli' özellik taşıyacak bir belge çıkar, o zaman daha ciddi değerlendirme yapmak gerekir. Hatta o ana kadar 'karşı bir propaganda' ya da 'çapraz bir hareketlenmeyle bazı icraatlara meşruiyet kazandırma' mı söz konusu diye şüphe etmemek mümkün değil...