21 Aralık 2010 Salı

Muhalefet / Ahmet Altan

Derin devlet ne demek?
Devletin içinde çalışan devlet görevlileri demek.
Ne yapıyor bu görevliler?
Suç işliyor.
Ne tür suçlar işliyorlar?
Katliam, suikast, işkence, uyuşturucu kaçakçılığı, mafyayla işbirliği, haraç...
Önceki günkü Poyrazköy kazılarında Profesör Bahriye Üçok’u öldüren bombanın benzeri bulundu.
Yirmi yıldır bu bombanın bir benzerine rastlanmamış.
Askerî olmaktan çok suikastlarda kullanılan, özel olarak üretilmiş bir bomba türü.
O bombanın saklandığı yerin krokisi Gölcük’teki askerî karargâhta yapılan araştırmalarda ele geçirildi.
O bombayı oraya saklayanlar askerler.
Daha önce bir suikastta kullanılmış, benzerine pek sık rastlanmayan, “bombalı kitap” türü düzeneklerde işe yarayan bir bombayı bazı askerler neden saklar?
Türkiye, darbe ortamlarına hep “esrarengiz” katliamlarla, cinayetlerle, suikastlarla sürüklendi.
Darbeyi gerçekleştirmek isteyen darbecilerin bu tür “kanlı” olaylara ihtiyaçları var.
Kendi elleriyle bir kaos yaratıp sonra da “kaosu” yatıştırmak için darbe yapıyorlar.
“Siviller bu kaosu önleyemediği için biz önleyeceğiz” diyorlar.
Neticede bütün bu bombaların, cinayetlerin, Maraş türü katliamların hedefi, “halk iradesini” siyasetten dışlamak, seçimsiz olarak işbaşına gelmek, silahın zorbalığıyla bir iktidar kurmak.
Sadece hükümetler değil bir bütün olarak “sivil siyaset” bu darbelerin yok etmek istediği hedef.
Bunları yapanlar yavaş yavaş yakalanıp yargıya havale ediliyor.
Şimdi size bir soru sorayım izninizle.

Siz, bizdeki muhalefet partilerinin bu gizli silahların, darbe planlarının peşine düştüğünü, hükümeti bunların suçlularını daha çabuk yakalaması için sıkıştırdığını gördünüz mü?

Bunu görmediğimiz gibi tam aksini gördük.
Ana muhalefet partisinin yeni genel başkanı konuşmalarında sık sık “Silivri’deki arkadaşlarına” selam söyledi.
Neden bir ana muhalefet partisi, darbe yolunu açacak hazırlıklara karşı çıkmaz da darbecilere sahip çıkar?
Neden sivil siyasetin değil de askerî darbenin yandaşı olmayı tercih eder?
Neden “halk iradesinin” değil de “silahın iradesinin” sözcüsü olur?
Sivil siyaset içinde iktidara gelmekten ümidini kestiği için herhalde.
Bugün CHP, bin bir ayak oyunuyla yenilenmeye, liderini ve yönetimini değiştirmeye uğraşıyor.
Bu lider değişimi ne işe yarayacak?
28 Şubat’a ve 27 Nisan’a sahip çıkan Deniz Baykal’ın yerine “sivil siyasetin” sözcüsü olan bir politikacı getirip halk iradesiyle barışmak için mi?
Eğer öyleyse neden yeni lider Kılıçdaroğlu, derin devletin suçlarıyla, Ergenekon’un yaptıklarıyla, darbe hazırlıklarıyla hesaplaşmıyor da aksine “Silivri’deki arkadaşlarına” sahip çıkıyor?
Ortada silahlar, belgeler, planlar, yazışmalar, konuşmalar yokmuş gibi “Silivri’deki arkadaşlarını” fikir suçluları gibi göstermeye çalışıyor?
Neden gerçekleri çarpıtıyor?
Eğer darbeleri ve Ergenekon’u desteklemekten vazgeçmeyeceklerse CHP’de lider değişiminin anlamı ne?
CHP’den ve Kılıçdaroğlu’ndan ümitlenmeye çalışan çok insan var.
Ben de doğrusu Kılıçdaroğlu “demokrasi” yolunda bir hareket yaratabilsin çok istiyorum.
Ama şu andaki duruma, CHP’nin darbeler, bulunan silahlar, suikastlar konusundaki tavrına baktıkça, “ittifakları” açıkça ortaya çıkan Baykal’ın yerine bir “makyaj malzemesi” olarak Kılıçdaroğlu’nun getirildiğini düşünüyorum.
Darbeye, Ergenekon’a sahip çıktıkları gerçeğini Kılıçdaroğlu’nun “yoksullar” türündeki çığlıklarının arkasına saklamaya çalışıyorlar sanki.
Türkiye’de muhalefetin gerçekliği ve samimiyeti, ancak “darbelere ve suikastlara” karşı çıkmasıyla, “derin devletten” ilişkilerini kopartmasıyla anlaşılır.
Kılıçdaroğlu’nda bunların işaretini gören biri varsa haber versin de biz de ümitlenelim.