2 Aralık 2010 Perşembe

Juntaleaks / Engin Ardıç

Türk basını Wikileaks belgelerinin ayrıntıları arasında kaybolsun gitsin, ben size daha "basit" bilgiler vereyim:

Milli Birlik Komitesi'nin gizli tutanakları açıklandı. (Açıklanmıştı, geçen mayıs ayında yayınlandı, bayat haber veriyorum.)

Bu, cuntalarımızın 1960 modeli, hani bugün oynadığımız futbol gibi.

1980 modelinin adı da Milli Güvenlik Konseyi. Bunlar dönem dönem isim değiştirirler. Bir de Basın Konseyi vardır, o da basında cunta heveslilerinin Kenan Evren'den ilham alarak kurdukları gereksiz örgüt.

Bunlar ne de olsa eski öyküler, eski adamlar... O zamanlar henüz "Sarıkız" gibi "post-modern" ve uçuk kaçık isimler takılmıyordu bu tür girişimlere, ayıp karşılanırdı. "Komite, konsey" falan gibi oturaklı ve ağırbaşlı isimler tercih ediliyordu.

Bu Milli Birlik Komitesi'nin yani MBK'nın "devrimci" olduğu söylenir. (Milli Güvenlik Konseyi yani MGK için aynı şeyi söylemeye utanıyorlar, "şartlar gerektirdi" falan deyip kaçıyorlar.)

Gerçekten de, Türk solu 1960 darbesine hep devrim gözüyle bakmıştır.

Cunta kendi içindeki faşist kanadını tasfiye etmişti, bir buçuk yılda seçimlere gitmişti, hem de getirdiği yeni anayasa "sola açıktı" ya...

Milli hâkimiyetin üzerinde bir "bürokrasi vesayeti" kurulması solu hiç rahatsız etmiyordu!... Çünkü sonuçta solcular da iliklerine kadar bürokrat kökenliydiler. Düzenin Kemalist olması, ilerici olması için gerekli ve yeterliydi. (Onun için halk da onlara hiç yüz vermedi.)

İşte bu MBK'nın başkanı, hani şu darbeden hiç haberi olmayıp da 27 Mayıs sabahı İzmir'deki evinde "kalk paşam kalk, ihtilal var" diye uyandırılan ve uçakla apar topar Ankara'ya götürülüp cuntanın başına geçirilen Cemal Gürsel, daha 2 Haziran günü "kuracakları İkinci Cumhuriyet'ten" sözetmiş! (Okullar tatile gireli bir hafta olmuştu, karne almıştık, bütün notlarım pekiyi çıkmıştı, sokakta top oynuyordum, henüz denize girmemiştim.)

Vallahi ben gizli steno tutanaklarının yalancısıyım. Böyle yazıyor.

Yani İkinci Cumhuriyet'in "fikir babası" Gürsel'miş.

Öyleyse, Mehmet Altan'a küfür etmekten vazgeçiniz. Adam yeni bir şey ortaya atmamış, elli yıllık bayat bir lafı tekrarlamış.

Herhalde sonradan kendisine "o kadar ileri gitme paşam" falan demiş olmalılar ki, Gürsel bir daha bu lafı ağzına almamış.

Adını koymadan İkinci Cumhuriyet'i kurmuşlar ve sonra da bu lafı ağzına alanın canına okumuşlar!

Devrimci cuntamız aynı toplantılarda "işsizlik sigortası" önerisine de sıcak bakmamış ve üstelik işçilerin çok ense yaptıklarını, "pazar günü de çalışmaları gerektiğini" dillendirmiş. Darbeyi alkışlayan solcularımıza saygılarımızla sunarız.

Aynı Gürsel, daha üçüncü toplantıda "Kürt meselesini" de dile getirmiş ve devirdikleri Menderes iktidarını "Kürtler'e yakınlık göstermiş olmakla" suçlayarak "tehcir" istemiş.

Evet, tehcir önermiş!

Devrimcilerimiz tehcir severler.

Talat Paşa'nın 1915 Ermeni tehciri gibi, 1960 yılında da bir Kürt tehciri düşünülmüş. (Gürsel'i "saçmalama paşam" diyerek kimin vazgeçirdiğini bilmiyorum, hayattaysa çıksın konuşsun.) "İstanbul'daki serseriler de Muş'a sürülecekmiş" gene aynı gizli tutanaklara göre.

O da bir şey mi, büyük devrimci Profesör Mümtaz Soysal da geçen sene gene bir Kürt tehciri önermemiş miydi? Bu sefer iç bölgelere değil, tıpkı Talat Paşa'nın Ermeniler'e yaptığı gibi Suriye'ye sürüleceklerdi Kürtler.

Bir de bunlara topyekûn "İttihatçı" deyince kızarlar...