Gündeme boğulmasaydık, iki amirale ait olduğu ileri sürülen
sözlerle bu ülkede yer yerinden oynardı. İkisi de muvazzaf, yani halen
görevde amiral. İkisi de Balyoz davasından tutuklu ve cezaevinde.
İçeriden konuşuyorlar. Birinin adı Tuğamiral Fatih Ilgar, diğerinin adı
Tuğamiral Cem Aziz Çakmak. İkisinin de fotoğraflarında, ekranda kalın
çerçeveli siyah gözlükleri var.
Önce şunu belirteyim. Bu sözlerin dehşetini gizlemek ve meseleyi
saptırmak için Ergenekon dostlarının bir taktiği var. Söylenenlere
değil de, söylenilenlerin nasıl sızdırıldığını öne çıkartıp sulandırma,
bulandırma yapıyorlar. Yani cinayeti değil, katili kim ele veriyor gibi,
onu sorguluyorlar. Bir ikincisi de ses sahipleri, bu iddiaya hiç itiraz
etmiyorlar. Bugüne kadar hiçbiri, "bu ses bana ait değil" demedi. Çünkü
teknoloji, sesin kime ait olduğunu yüzde yüz belirliyor.
Amiraller ne diyor? Bir defa ikisi de sağlam kaynaklardan duyum
aldıklarını söylüyor. Demek sağlam kaynaklar varlığını koruyor... İkisi
de bir ya da iki yıl içinde cezaevinden çıkacaklarını anlatıyorlar.
İkisi de intikam hazırlığından bahsediyor. Tuğamiral Ilgar, "Bu bir
savaşsa savaş yapacağız. Bir yasa tasarısı gündemde. O yasayla bizi
çıkaracaklar. Bu ülke ya ekonomik krizle ya bir iç savaşla kendine
gelecek. Bu iki seçenekten bir tanesi kapımızı çalacak. Dönecek bu
rüzgâr." diye konuşurken, Tuğamiral Çakmak, "Bu ülkeden kaçacaklar çoğu.
Çok kişinin canı yanacak. Yani bunun rövanşında çok can yanacak. Bir
sürü hesaplaşma olacak. Çoluğuna çocuğuna kadar..." diye konuşuyor.
Bu ne kin ve nefret böyle? İç savaştan bahsetmek, çoluk çocuk demeden
katletmeyi düşünmek... Bu düşmanlığın temelinde ne var? Bu millete,
halkın seçtiklerine nasıl böylesine bileniyorlar?
Uzun tutukluk sürelerine evet ben de eleştiri getiriyorum. Uzayan
yargılama süreci adaleti zedeliyor. Ama bir de böyleleri varsa... Bunlar
hâlâ Silahlı Kuvvetler kademelerinde güçlerini, konumlarını muhafaza
ediyorlarsa. Her an fırsat kolluyorlarsa... Her an bir darbe ihtimali
söz konusuysa... Demek henüz sahili selamete çıkmış değiliz. Ki, benim
bu köşede öteden beri söylemeye çalıştığım buydu. Vesayet rejimi, bütün
demokratikleşme çabalarına rağmen gücünü ve varlığını koruyor. Ancak
yüzde yirmi bir zafiyet söz konusu... İktidarın gevşemesini, hükümetin
kendine son derece güvenerek boşluk vermesini bekliyorlar. Tuğamiral
Çakmak da bilhassa bu konunun üzerinde duruyor. Şöyle diyor:
"Şimdi ben şuna inanıyorum. Bir insanın en zayıf olduğu zaman ne
zamandır biliyor musun? Kendine çok güvendiği zaman. Biz de çok
güvendik, ondan zayıftık. Şimdi de aynı hatayı onlar yapıyor. Rövanşta
hata yapmayacağız. Bir sürü hesaplaşma olacak. İki sene çok, bir sene
içinde... Eğer biz buradan bir çıkarsak, bu dışarıdakilerle çok ciddi
bir hesaplaşma olacak. Çok ciddi hem de..."
Bu hesaplaşma fırsatının nasıl doğacağını amiral açıkça söylüyor:
"Fırsat, hükümet zaafa uğrarsa doğar... Demokrat cephe birbirine düşerse
doğar... İktidara demokratikleşme hamlelerinde, referandumda destek
verenlerle, AK Parti birbirine düşürülürse doğar..." Son aylardaki fitne
gayretlerine de bir de bu gözle bakınız. Belli medya, sürekli iktidarı,
darbe davalarına destek verenleri suçluyor: "İntikam duygusuyla hareket
etmeyin, rövanşist duyguları bırakın" diyor. Ama asıl kin ve nefretle
intikam peşinde olanlara hiç laf ettiklerini duydunuz mu?
Ergenekon dostlarının çabalarına da bir de bu gözle bakınız. Hâlâ darbe
teşebbüsü davaları itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Hâlâ bilgi
kirliliği, savcı ve yargıçları karalama, hedef gösterme, mahkemeleri
baro taktikleriyle engelleme hamleleri devam ediyor. Demokratikleşme
cephesi yılgınlığa, yorgunluğa, gevşekliğe zorlanıyor.
Vesayet rejimini, onların payandalarını, güç merkezlerini, kozmik
adamlarını, kurdukları asırlık yapıyı kimse hafife almasın. Kalın
çerçeveli siyah gözlüklerin sakladığı kin ve nefreti, intikam
hazırlığını kimse unutmasın...