Kitap, küçük bir bölümü 2007’de Nokta dergisinde yayınlanan, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinin tümünden
ibaret. Alper Görmüş sık sık araya girerek okunmayı kolaylaştırıyor o
kadar. Kitabın ikinci başlığı kitabın içeriğini pek güzel özetliyor:
“Bir Kuvvet Komutanının Kaleminden Türk Ordusu”...
Sahiden de askerlikle ilişkisi kısa ya da uzun dönem askerlik yapmaktan
ibaret bencileyin sivillerin bilemeyeceği tanıklıkları, profesyonel
askerlerin, özellikle general düzeyine yükselenlerin ruh halini, ülkeyi
ve dünyayı algılayışlarını, düşünce dünyalarını alabildiğine (ya da
olabildiğince) açıklıkla yansıtıyor. Bu yönüyle önemli ve değerli.
Meraklıysanız kitabı edinin.
Pek çok gazeteci bu kitap üstüne yazdı. Hatta belleğim beni
yanıltmıyorsa, Hasan Cemal, bir yazısını tümüyle kitaptan alıntılardan
oluşturdu.
Bu kadar açıklama ve Alper Görmüş’ün kitabının reklamı yetsin.
Gelelim kitabın 220. sayfasına...
* * *
O sayfada bir tutanak başlıyor 10-12 sayfa sürüyor.
14 Ocak 2004’de Genel Kurmay Başkanlığı’nın brifing odasında yapılan
bir toplantının tutanakları bu. Kamuoyuna açıklanan gündemi belli bir
toplantı değil. Ama yine de konuşmalar tutanağa geçirilmiş.
Asker kanadın isteği üzerine düzenlenen toplantı altı orgeneral ve iki
sivil siyasetçi arasında geçti: Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hilmi
Özkök, Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Kuvetleri
Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
İbrahim Fırtına, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek,
Başbakan Tayyip Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül.
Tutanağı (resmi bir belgeden söz ediyorum) okuyunca bunun bir toplantı
değil, altı orgeneralin bir başbakanı sorgulaması olduğu açıkça
görülüyor. Sorgulamanın da ötesinde, sokak diliyle söylersek askerler,
başbakana “posta koyuyor”... Nitekim daha sonraki günlerde Başbakan o
toplantıyı yakın çevresine “Durum bildiğiniz gibi değil. Bilseniz
ürkerdiniz” diye özetliyor.
Bütün tutanağı buraya aktaramam. Ama bir kaç paragrafını aktarmalıyım.
İlk sözü askerler alıyor. Açış cümleleri çok şey anlatıyor:
- 23 Ağustos 2001’de “Tecrübelerinden ders almayı erdem sayan insanlar
gibi ben de değişmeyi erdem sayıyorum” demiş ve “Laikliği demokrasinin
gereği olarak görüyoruz” diye eklemiştiniz. 2001’de ifade ettiğiniz
değişimin ne derece gerçeği yansıttığını değerlendirmek istiyoruz...
Vay be!..
Devletin memurları Başbakanı almışlar karşılarına “Değiştim diyorsun ama bir bakalım hele değişmiş misin” demekteler.
Sonra uzun uzun sorular, “Bunu nasıl yaparsınız” anlamı içeren saptamalar geliyor... İki üç tanesini aktarayım:
- Cumhurbaşkanının yetkilerini daraltmaya çalışıyorsunuz...
- TC İç Güvenlik Belgesi bizim karşı görüşümüze rağmen onaylandı.
- Kamu Yönetimi Temel Yasa tasarısı bize sorulmadı...
- Diyanetin çıkardığı Kuran kursları değişikliği bize sorulmadı...
- Büyükşehir belediye sınırlarını değiştiren yasa bize sorulmadı...
Yeter herhalde...
Çokça ve sıkça söylenen Türkiye’de Cumhuriyet’in (yani
“Cumhur”un yani halkın egemenliğinin) kuruluştan beri aslında bir
“Askeri vesayet rejimi” olduğu üstüne kitaplar yazıldı, daha da
yazılabilir.
Ben bu Tırmık’ı alışılmışın on katı uzatıp askeri vesayet rejimi ile
cumhuriyet arasındaki farkı, günümüzde demokrasinin neden
“Cumhuriyet”in olmazsa olmaz bileşeni olduğunu; dört değil on dört
yıldızlı bile olsa generallerin eninde sonunda Tapu Kadastro Genel
Müdürü gibi, Karayolları Genel Müdürü gibi üst düzey devlet memuru
olduğunu, seçilmişler çok berbat ve yetersiz kadrolardan bile oluşsa
memurların onların emrinde olduğunu anlatabilirim.
Ama yukarıda tutanaktan aktardığım üç beş cümlecik bence yeterli.