31 Mayıs 2012 Perşembe

'Biz göstericileri ikna ettik, cunta salıverdi'

Öğrencileri sokağa çekerek İstanbul ve Ankara olaylarını adeta körükleyen Halk Partililer ve cunta, amacına ulaşmak için o günlerde Türkiye'de yapılan NATO toplantılarını fırsata çevirdi. 27 Nisan'da başlayan ve 5 Mayıs'a kadar süren eylemlerde pek çok yer tahrip edildi.
 
27 Mayıs cuntasının idama mahkûm ettiği Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un 'kırmızı valiz'de sakladığı notları, darbe öncesinde zirveye çıkan öğrenci olaylarının perde arkasına ışık tutuyor. Paşa, İstanbul ve Ankara'da askerî öğrenciler ve CHP'li gençlerin başını çektiği sokak eylemlerine müdahale edilmesinin 1955'teki 6-7 Eylül olaylarına benzer bir provokasyonu önlendiği tespitinde bulunuyor. Notlarında, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın talimatıyla yerinde müdahale için 28 Nisan 1960'ta İstanbul'a geldiğini belirten Erdelhun, cuntanın tahriki ile yaşanan olayları şöyle anlatıyor: "28 Nisan gecesi üniversite meydanında 2 bin küsur öğrencinin direnip dağılmadıklarını gördüm. Göstericilerin Davutpaşa'ya sevk edilip kendilerine çay içirilmesini istedim. 10 dakika içerisinde teslim olmaya, kamyonlara binmeye başladılar. 5.20'ye kadar meydan tahliye edildi. 29 Nisan'da, öğrencilerin gece yolda salıverildiğini ve yeniden gruplar halinde nümayişlere başladıklarını gördüm. O öğrenciler, Örfi İdare Karargâhı'nı bastı."

27 Mayıs darbesine giden günlerde üniversiteliler, askerî öğrenciler ve CHP'li gençlerin başını çektiği sokak olayları ile siyasî gerginlik adeta halkın içine taşmıştı. Darbeye zemin hazırlayan en kritik eylemler nisan ve mayıs aylarında Ankara ile İstanbul'da yaşandı. Türkiye o günlerde çok önemli bir NATO toplantısına da ev sahipliğine hazırlanmaktaydı. Öğrencileri sokağa çekerek olayları adeta körükleyen muhalefet ve cunta, amacına ulaşmak için NATO toplantılarının yapılacağı o günkü İstanbul Belediye Sarayı'nı kuşatacak ve tahrip edecekti. İstanbul'da 28 Nisan'da başlayan gerginlikler 5 Mayıs tarihine kadar sürdü. Birçok yer tahrip edildi. Erdelhun Paşa, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın talimatıyla olayları izlemek ve yerinde müdahale için 28 Nisan 1960'da İstanbul'a geldi. Olaylardan tam 7 yıl sonra kaleme aldığı notlarında İstanbul- Ankara olaylarını detaylıca anlatan Erdelhun, göstericilere müdahale edilmemesi halinde 1955'te yaşanan 6-7 Eylül olaylarına benzer bir provokasyonun olabileceği endişesini şöyle dile getirmişti. "2 Mayıs 1960'ta İstanbul'da yapılacak NATO Konseyi'nin yeni belediye sarayında olması ve buna göre hazırlıkların yapılmış bulunması hasebi ile Örfi İdarece gerekli tertipler alınmakta idi. Bu münasebetle 30 Nisan 1960 günü emniyet birliklerinin durumunu havadan kontrol maksadı ile helikopter ile bir uçuş yapıldı. Beyazıt-Aksaray istikametinde uçulur iken bir nümayişçi grubun Aksaray yolu Kavşağı'ndan Bozdoğan kemeri istikametinde ilerlemek istediği ve o civardaki tanklar tarafından yapılan yol kapamasını dinlemeyerek sağdan ve soldan aştığı görüldü. Bir müddet sonra bu grup belediye sarayı önündeki otoparka geldi ve bu esnada etraftan da iltihak edenler toplanmaya başladı. Oradaki yaya emniyet birlikleri toplantıya mani olmaya çalışıyorlar, inzibatlar sağa sola koşuşuyorlar fakat muvaffak olamıyorlardı. 6-7 Eylül 1955 İstanbul'da yine böyle hadiselerin meydana gelerek birçok tahribat yapıldığı göz önüne getirilerek burada da evvelce alınan nümayiş haberlerinin bir fiiliyatı olacak böyle bir tahribin vukua gelmesi tehlikesi hatırımdan geçti. Endişelendim. Örfi İdare ilan edilmiş bir şehirde askeri emniyet kordonuna rağmen, gündüz vakti böyle bir tahribin vukua gelmesi hükümet ve ordunun dahil ve harice karşı prestijini sarsacağı, ayrıca NATO Nazırlar Toplantısı için hazırlanan yerin bu şekilde tahribinin siyasî bakımdan türlü tefsirlere yol açacağı mülahaza olundu. Seri ve hareketli bir müdahaleye lüzum vardı. Zaman gayet dar idi. Bu grubu teşkil eden anasır (unsurlar-çevreler) kimdi? Ne için Örfi İdare yasağını dinlemediler? Ne için belediye sarayı önünde toplanıyorlardı? Bunlar bence meçhul idi."

Cuntacılar, gözaltındaki göstericileri salıverdi

İstanbul'da çıkan öğrenci olaylarını takip eden Erdelhun'u şaşırtan bilgilerden biri de İstanbul Örfi İdare Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek'in olayları kontrol edemediğini öğrenmesi oldu. Zira Beyazıt Meydanı'ndaki gösterilerin ardından tutuklanarak Davut Paşa Kışlası'na gönderilen 2 bin kişi serbest bırakılmıştı. Darbe şartlarının olgunlaşması adına göstericilere kol kanat gerenler bir ay sonra ülke yönetimine el koymaya hazırlanan cuntacı subaylardı. Erdelhun'u bile şaşırtan İstanbul olaylarında yaşananları paşanın kaleminden okuyalım.

"28 Nisan günü İstanbul'daki öğrenci olaylarında şiddet artmıştı. Çapulculuk hareketleri Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes'i endişeye düşürmüş olduğundan vaziyeti yakından görmek üzere İstanbul'a gitmem zaruri kılınmıştı. 2-3 Mayıs 1960'ta yapılacak olan NATO Bakanlar toplantısında bulunacağımdan asayişin teminine mecburdum. Diğer taraftan İstanbul Örfi İdare Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek, Milli Müdafaa Vekilli tarafından tutulmasına rağmen (Özdilek, bir dönem Milli Müdafaa Müsteşarlığı görevinde bulunmuş, darbeden sonra Milli Birlik Komitesi üyesi olduğu ortaya çıkmıştı.) İçişleri Bakanlığı'nca vilayetle alakadar olmaması sebebiyle beğenilmiyordu. 28 Nisan gecesi İstanbul'da üniversite meydanında 2 bin küsur öğrencinin Turan Emeksiz'in cenaze töreni nedeniyle direnip dağılmadıklarını gördüm. Zırhlı Tugay Komutanı, meydanı döner tel örgüler içerisine almakla meşgul oldu. Emre itaat etmeyenlere gaz sıkılacağını söylüyordu. Örfi İdare Komutanı bunları Hadımköy'e sevk etmeyi istiyordu. Çünkü İstanbul Valisi tevkifini emretmişti. Göstericilerin Davutpaşa'ya sevk edilip kendilerine çay içirilmesini teklif ettim. Örfi İdare Komutanı'na su ve gaz gibi gençlerin sıhhi durumlarını bozacak hareketlerden içtinap etmelerini tavsiye ettim. Keyfiyet dışı bir anonsla hoparlörden Örfi İdare Komutanlığı tarafından ilam edildi. 10 dakika içerisinde öğrenciler teslim olmaya Davutpaşa'ya gitmek üzere kamyonlara binmeye başladılar. 5.20'ye kadar meydan tahliye edildi. 29 Nisan'da saat 10.30'da helikopterle yaptığım bir hava gözetleme neticesinde öğrencilerin gece yolda salıverildiğini ve yeniden gruplar halinde nümayişlere başladıklarını gördüm. O gün bir grup, Örfi İdare karargâhını bastı. Örfi İdare komutanı bizzat karargâh muhafızlarıyla ve sopalarla nümayişçileri kovaladı ve bir kısmını yakaladı.. Aynı gün Belediye Sarayı'nı tahrip etmek maksadıyla sarayın önünde miting yapmaya kararlı nümayişçileri gördüm. Sarayın emniyetiyle memur Binbaşı Orhan Erkanlı'nın (Darbenin mimarlarından) komutasındaki Tank Taburu'nun atıl durmasına sinirlenerek havadan Zırhlı Tugay komutanına ikaz notları attım. Zırhlı Tugay, nümayişçileri bastırmaktan ziyade tahrik eder görünüyor ve tanklara nümayişçileri bindiriyordu. Bu yüzden bir öğrenci düşerek tank altında kaldı."

Cunta mahkemesinin sorusu: Emrindeki komutanlara helikopterden neden not attın?

Erdelhun'un denetim amaçlı helikopterle yaptığı uçuş ve komutanlara attığı uyarı notları hem sorguda hem Yassıada yargılaması aşamasında karşısına çıktı. Kendisine 'Sıkıyönetim yetkileri ve kanununu ihlal etmek' suçlaması yöneltildi. Erdelhun, Osmanlıca el notlarında bunun çok basit uyarılar olduğunu vurguluyor: "Köprüler geçişe kapanmış, münakale durmuş, ortada gergin bir durum havadan müşahede olunuyordu. Bunları yerde daha iyi bilmesi lazım gelen Zırhlı Tugay Kumandanı'na ikaz maksadı ile kısa bir not yazıp tugay karargahına attım. Bunun bir emir telakki edilmemesi ve not olduğu belli olması için, tam imza atmayıp yalnız bir (R.E.) işaretini koydum. Ayrıca (et-edilecek) gibi icrai kelimelerde kullanmadım, rütbe, makam ve lakaplarımı da yazmadım."

Er Erdelhun ayağa kalk!

Bir genelkurmay başkanının emrindeki komutan ve subaylara asayiş temini için söz söylemesi, yazılar yazmasını bile suç haline getiren Yassıada cunta mahkemesi Ankara İstanbul Olayları davasında 116 kişiyi yargıladı. Erdelhun 18. sıradaydı. Mahkeme başkanlarının herkese adı soyadı ile çoğu zaman dalga geçerek hitabı, hakaretamiz sözleri adiyattandı. Tarihçi Emine Gürsoy Naskali'nin aktardığına göre ise en ağır hakaretlerden biri Erdelhun'a yapılıyordu. Mahkeme heyeti ve başsavcı, Erdelhun'a, 'Er Erdelhun ayağa kalk, Er Erdelhun konuş' diyecek kadar seviyesiz davranmıştı. Ankara ve İstanbul olayları davasının tutanaklarını 4 cilt halinde kitaplaştıran Naskali, zabıtlarda olmasa da şahitlerden dinlediği notlar arasında yer alan bu incitici tavırların tarihe not düşülmesi gerektiğini kaydediyor.